Goethe'nin Hayatı. James Sime
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Goethe'nin Hayatı - James Sime страница 7
Goethe, Hamsin Yortusu’nda tekrar onun evine gidip kısa bir ziyaretin ardından çalışmalarına dönmek niyetindeydi. Ancak Frederika pek iyi değildi. Günler, hatta haftalar geçmesine rağmen Goethe hâlâ Sesenheim’dan ayrılmamıştı. Ziyareti sırasında köyde oldukça ünlenen Goethe; hasır işini öğrenmek, papazın at arabasını boyamak ve papaz evinin yeniden inşasının planını çizmek gibi çeşitli uğraşlar ediniyordu. Homeros çalışmasına devam edip Frederika’ya The Songs of Selma’dan yaptığı çeviriyi okuyordu. Bu sırada, âşıkların tutkusu durmadan büyüyerek kalplerinin derinlerine kök salıyordu.
Nihayet haziran ayının ilerleyen zamanlarında çoktandır bekleyen diplomasını almak için oradan gönülsüzce ayrıldı. Üniversite yönetimi, tezinde öne çıkan fikirlerin bazılarından hiç memnun kalmasa da yeteneğini kabul edip onu bir kamu münazarasında yer almaya yönlendirdi. Buyruk yerine getirildikten sonra lisans diplomasını aldı.
Goethe birkaç arkadaşıyla Yukarı Alsace’ta çıktığı kısa turun keyfini çıkarıyordu. Dönüşte Sesenheim’a bir veda ziyaretinde bulunup ağustosta bir kez daha Frankfurt’taki evine döndü.
Frederika’yla son konuşmasında ona bunun onu son görüşü olduğuna yönelik hiçbir imada bulunmadı. Yine de Goethe öyle olduğunu biliyordu. Bir sonraki karşılaşmaları sekiz yıl sonraydı ve birbirlerine yalnızca eski dostlar gibi davrandılar. Frederika ve ailesi, Goethe’nin ona evlilik teklif edeceğinden hiç şüphe duymamıştı. İlk başlarda evlilik düşüncesi Goethe’nin aklında hiç yoktu. Yalnızca Frederika’nın varlığı, tatlılığı, zarafeti ve güzelliğinin verdiği sevinç hissinin keyfini çıkarıyordu. İşin sonunda bu genç kızın kalbini kazanmanın getirdiği sonuçları engelleyemediği vakit, zihninde uzun süren şiddetli bir mücadele belirdi. Evlenme hazırlığı yapsalardı, Frederika onu gerçekten mutlu edebilirdi. Üstelik o da Frederika’yı zihninde bu mücadeleyi verecek kadar çok seviyordu. Hatta babasının bile onu gelini olarak kolayca kabul edeceğinden hiç şüphe duymuyordu. Öte yandan evlilik düşüncesi onu tiksindiriyordu. Tam da kaderinin bilincine varmaya başladığı bu dönemde evlenerek dehasını ortaya çıkarması için gerekli olan özgürlüğünü kısıtlamak istemiyordu. Frederika’yı derinden sevdiği kadar ona karşı güçlü bir yükümlülük de hissediyordu ama bedeli ne olursa olsun özgür olması gerektiğine karar verdi.
Frederika’ya yönelik bu davranışını asla meşrulaştırmaya çalışmadı. Günlerce yaralı vicdanının sancısını çekti. Mutlu bir evliliğin mümkün olduğu aşamaya ulaşmadığı için son kararında haklıydı. Ancak şunu da iyi biliyordu ki böylesi önemli bir meselede, durumun doğası gereği hayal kırıklığıyla sonuçlanabilecek bir beklenti yaratmamalıydı. Heyecanlı mizaca sahip bir şair için onu büyüleyen bu güç tümüyle karşı konulamazdı. Frederika aşkıyla birlikte sahip olduğu her şeyi kaybetmiş olsa da onları birbiriyle birleştiren bağın kopmasına kalıcı bir kırgınlık duymadı. Büyük olasılıkla, ayrılıklarına yol açan şeyin daha derin sebeplerden kaynaklandığını düşündü. Kısa bir süre için birlikte dolaştıkları bu güzel ve romantik dünyanın hatırasını tüm hayatı boyunca canlı tuttu. Hatta kendisine talip olan başka insanlara, “Goethe’nin sevdiği bu kalp başkasına ait olamaz,” yanıtını verdiği söylenir.
Frederika’ya duyduğu aşk da onu en az Herder’le ilişkisi kadar güçlü, fakat başka bir yönden etkilemişti. Onunla tanıştığında da, ondan ayrılığında da zevk ve acının en derinlerine dalıp birbiriyle karşı karşıya gelen en kuvvetli hislerin çatışması arasında kalmıştı. Aşkla temas etmesi onun dehasını özgürce kullanmasına vesile oldu. Eski bir halk şarkısı olan Heidenröslein’ı yeni bir biçimde sunduğu dönemde kendi tutkusuna ses veren çeşitli şarkı sözleri yazdı. Her ne kadar kısa olsalar da bu mükemmel şarkı sözleri, onun şiirsel niteliklerinin karakterini ciddi biçimde bulabileceğimiz en erken dönem eserleridir. Şarkı sözleri, ilk gayretlerinin aksine geleneksel kalıpların izlerini taşımaz, ancak onun kendi içsel dünyasının dolaysız dışavurumuydular. Beş yüz yıldır (Walther von der Vogelweide’ın muhteşem dizelerini ortaçağ saraylarında krallara okuduğu dönemden beri) şiirde güç ve tatlılığın böylesine iç içe geçtiği bir örnek Almanya’da kök salmamıştı. Bu erken dönem şiirlerinde, yeni bir ilkbahar döneminin başlangıcının heyecan verici gücünü hissederiz. Onlar yer ve gökyüzünün güzelliğine duyulan tutkulu bir hazla doludur; aşkı konu alan her dizede samimiyet izleri taşır. Asil ve kusursuz melodiye sahip dörtlüklerde, hislerine en doğal çıkışı bulan bir zihinden kolaylıkla aktığı izlenimini yaratırlar.
Üçüncü Bölüm
Goethe eve vardıktan bir gün sonraki yirmi ikinci yaş gününde (28 Ağustos 1771) Frankfurt’ta avukatlık yapabilmek için başvuruda bulundu. Birkaç gün sonra avukatlık ve vatandaşlık yeminini ederek işe başlayan Goethe, çok geçmeden ilk davasını aldı (epey sıradışı bir davaydı, babasına dava açan bir çocuğu savunması gerekiyordu). Dava, müvekkilinin lehine sonuçlansa da hem Goethe hem de karşı tarafın avukatı dava sırasında kullandıkları sert ifadelerden dolayı birbirlerine sitem ettiler. Kış boyunca yalnızca bir dava daha üstlendi. Hukuk, Goethe’nin ilgisini çok az çekiyor olsa da bu işi profesyonel olarak yapmasının tek sebebi oğlunun seçkin bir avukat olduğunu görmeye kararlı olan babasını memnun etmekti.
Bu dönemde yürüttüğü tüm çalışmalar içerisinde onu en çok etkileyeni Shakespeare okumasıydı. Nihayetinde, taparcasına sevdiği bu şair vesilesiyle içinde uyanan duygu ve düşünceleri ifade etmenin bir yolunu bulması gerektiğini hissetti. Bunun ardından, 14 Ekim’de babasının evinde bir Shakespeare festivalinin düzenlenmesine karar verdi. Koordineli olarak Strazburg’da da benzer bir festival olacak şekilde bir düzenleme yapılmalıydı. Plan gerçekleştirildi ve Goethe -kendi deyimiyle- “dünya tarihinin gözlerimizin önünde, görünmez bir zaman ipliğinde hızla ilerlediği” oyunlara yönelik hayranlığını coşkulu bir dille ifade etti.
On altıncı yüzyılda Büyük Köylü İsyanı’nda önemli bir rol oynayan demir elli şövalye Goetz von Berlichingen’in otobiyografisiyle Strazburg’da karşılaşmıştı. 1480 yılında doğan Goetz, ortaçağı modern dünyaya bağlayan dönemde adalet ve özgürlüğe hizmet ettiğini düşündüğü amaçlar uğruna kahramanca çarpışan savaşçılar arasında en yiğit olanıydı. Kendinden sonrakilerin onu yanlış anlamalarını engellemek amacıyla kaleme aldığı otobiyografisi, maceralarının içten ve yalın bir kaydıydı. Goethe onu okurken, görünüşteki farklılıklara rağmen Goetz’ün mücadele ettiği baskılarla kendi döneminde düşüncenin ve yapmacıklıktan uzak duyguların yeşerişine ket vuranlar arasında aslında oldukça büyük bir benzerlik olduğunu fark etmişti. Goetz dönemindeki tiran güçlerin, ruhunu zayıflatmasına asla müsaade etmeyip bireyselliğini ortaya koyarak kendi yüksek amaçlarına sadık kalmıştır. Goethe’nin karşısında arzularına ifade aracı