Çöküş. Steve Taylor

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çöküş - Steve Taylor страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çöküş - Steve Taylor

Скачать книгу

(patrist) kültürlerle kıyaslıyor.116 DeMeo’nun da dediği gibi, “MÖ yaklaşık 4000’den önce dünyada atacıllığın hüküm sürdüğüne dair en ufak bir kanıt yok.”117

      Tüm bu anlatılanlar kulağa cennet gibi geliyor. Aslını isterseniz -yüksek ölüm oranlarına, sağlık koşullarının kötü olmasına ve diğer sorunlara rağmen- öyleydi de. Beşinci Bölüm’de de göreceğimiz gibi, daha sonraki insanlar bu Çöküş-öncesi dönemi tam bir cennet olarak andılar ve mitolojide bir Altın Çağ ya da “mükemmel erdemli insanların” (the men of perfect virtue) çağı olarak hatırladılar. Hiçbir insan topluluğu diğerinin alanına tecavüz etmedi, onları fethetmeye çalışmadı ya da mülklerini çalmadı. Köyleri basan göçebe ve yağmacı çeteler ya da sahil kenarındaki yerleşimlere saldıran korsanlar yoktu. Kadınların toplumsal mevkisi her yerde erkeklerinkine eşitti ve hiçbir yerde farklı refah seviyesine sahip sınıf ya da kastlar yoktu. Hayat elbette ki bazı açılardan zordu, özellikle de bahçe tarımına geçenler için. Ancak aynı zamanda doğal bir ahenk, bütün gezegeni kaplamış gözüküyordu. İnsanlarla doğa arasında ve insanların birbirleriyle ilişkilerinde var olan bir uyum söz konusuydu. İnsanlar bir nebzeye kadar doğanın baskısı altındaydı, ancak başkaları tarafından eziyet görmüyorlardı. Topluluklar diğer insan gruplarını tahakküm altında tutmuyor, aynı grup üyeleri birbirlerine zulmetmiyordu. Erkekler kadınları bastırmıyordu.

      Ancak her şey değişmek üzereydi. Şiddetli bir sarsıntının gerçekleşmesi yakındı.

      3

      Çöküş

      YAKLAŞIK MÖ 4000’DEN itibaren yeni bir ıstırap ve çalkantı dalgası insanlık tarihinin parçası oldu. İnsan ilişkilerinde ilk defa “korkunç bir günah hissi” belirgin hale geldi. Bu noktada, dünyayla ve diğer insanlarla bambaşka şekilde ilişki kuran yepyeni bir insan tipi ortaya çıktı. Riane Eisler’in sözleriyle, “insanlığın kültürel evriminde eşi benzeri görülmeyen büyük bir dönüşüm”118 gerçekleşmişti.

      Bu dönüşüm bir anda ortaya çıkmadı. Yaklaşık son bin yıldır çeşitli belirtileri mevcuttu -Ortadoğu ve Anadolu’da geçici kuraklığa bağlı olarak ara sıra ortaya çıkan toplumsal şiddet olayları gibi. MÖ 6. binyılın sonlarına doğru, -Çatalhöyük’ün de aralarında bulunduğu- Anadolu’daki bazı yerler savaşlardan zarar görmüş, geriye sadece katledilmiş kurbanların cesetleri kalmıştı (Çatalhöyük MÖ 4800 civarında tamamen yıkıldı).119 Zagros Dağları’ndan gelen Samiler, Suriye ve Mezopotamya’yı işgal ederek büyük bir yıkıma neden oldular. Ortadoğu’da savunma amaçlı yapılar belirmeye başladı. Günümüzdeki pek çok kazı alanında, arkeologların “tahribat katmanları”120 (destruction layers) adını verdiği oluşumlar meydana geldi.

      Fakat toplumsal şiddet, ancak yaklaşık MÖ 4000’den itibaren yaygın hale geldi. Sürekli yaşanan savaşlar, toplumsal baskı ve erkek egemenliği ortaya çıktı. Daha önce de öne sürdüğüm gibi, bu dönüşümün temelinde ekolojik faktörler yatmaktaydı. Yaklaşık MÖ 4000’de James DeMeo’nun “Son Buzul Çağı’ndan beri en önemli çevre ve iklim değişikliklerinden biri” dediği olaylar zinciri başladı.121 Başka bilim insanları tarafından yapılmış çok geniş bir araştırma yelpazesini özetleyen De-Meo, “Sahra-Asya” (Saharasia) adını verdiği bölgenin bir çölleşme -ya da kuruma- sürecinin etkisi altına girdiği tespitinde bulundu. Adından da anlaşılacağı gibi Sahra-Asya, Kuzey Afrika’dan başlayıp Ortadoğu üzerinden Orta Asya’ya kadar uzanan çorak bir kuşağı içeriyor. Dünyanın pek çok çölünü içinde barındırıyor -örneğin Kuzey Afrika’da Sahra ve Ortadoğu’da Arabistan ve İran’ın çölleri gibi. İçerisinde, çöl olmasa da son derece kuru başka alanlar da bulunuyor. Dolayısıyla Sahra-Asya, Afrika’nın batı kıyısından Çin’e kadar uzanan neredeyse tamamen kurak bir bölgeyi teşkil ediyor.

      Günümüzde Sahra-Asya’da çok sınırlı bir bitki örtüsü, çok az sayıda nehir veya göl bulunuyor ve hayvan yaşamı da oldukça sınırlı. Nadiren yağmur yağıyor ve nüfusu çok küçük. Ancak binlerce yıl önce durum bundan çok farklıydı. Yaklaşık MÖ 4000’e kadar yarısı ormanlarla kaplı verimli çayırlardan oluşuyordu. Birçok göl ve nehre sahipti. Çok sayıda insana ve hayvana ev sahipliği yapıyordu. Arkeolojik kazılar sonucunda, bugün terk edilmiş pek çok bölgede köylerin olduğu tespit edildi. Bugünkü koşullar altında, yani kurak iklimde yaşayamayacak birçok hayvan fosiline rastlandı. Mağara duvarları da hayvan ve bitki çizimleriyle doluydu (bu durum bölgede bir zamanlar insanların da yaşadığının kanıtı). Ayrıca DeMeo, MÖ 4000’den önce bölgenin bugünküne kıyasla çok daha fazla yağış aldığını gösterdi: “Sahra-Asya’nın günümüzde kuru olan havzaları, o zamanlar 10-100 metre derinlikte suyla kaplıydı; kanyon ve vadilerden ise dere ve nehirler akıyordu”.122

      Brian Griffith’e göre ise bugün Sahra Çölü olan bölge MÖ 9000’de “avlanmaya çok elverişliydi. Avrupa’nın çoğu hâlâ tamamen buzla kaplıyken Avrupalıların ataları yemyeşil Sahra’da refah içinde yaşıyordu.”123 Bölge, günümüz Kenya’sının otla beslenen antiloplar ve büyük kedigillerle dolu çayır kaplı düzlükleri gibiydi.

      Sahra-Asya’nın MÖ 4000’den önceki verimliliği, muhtemelen son Buzul Çağı ardından eriyen buzulların deniz seviyesinin yükselmesine sebep olmasından kaynaklanıyordu. Ancak en sonunda buzullar tamamen eridi ve bu da havadaki nem oranını azalttı. Deniz seviyesi alçaldı ve Yakın Doğu ve Orta Asya’dan başlayarak bölge çoraklaşmaya başladı. Yağmurlar azaldı, nehir ve göller buharlaştı, bitki örtüsü ortadan kalktı, kıtlık ve kuraklık başladı. Çiftçilik yapmak imkânsız hale geldi, su eksikliği ise avlanmayı zorlaştırdı. Sonuç olarak insanlar ve hayvanlar bölgeyi terk etmeye başladılar.124

      Daha önce de bahsettiğimiz gibi, hâlâ verimliyken bölgede yaşayan insanlar -MÖ 4000’den önce dünya üzerinde var olmuş bütün diğer insanlar gibi- barışsever, eşitlikçi, ataerkil olmayan, cinselliğe ve insan bedenine karşı sağlıklı ve açık bir tavrı benimseyen topluluklardı. Ancak iklim değişikliği hem yaşam tarzları hem de -en önemlisi- ruhsal dünyaları üzerinde yıkıcı bir etki bıraktı. DeMeo’nun deyişiyle, onları “anacıl” olmaktan çıkardı ve “atacıl” yaptı.

Yeni Göçebeler

      Sahra-Asya’nın çoraklaşmasının en belirgin sonucu insanların bölgeyi terk etmesi ve yaşamak için yeni yerler aramasıydı. Ortadoğu, Orta Asya, Orta ve Doğu Avrupa’da bu göçün izlerine rastlamak mümkün. Sahra-Asya’nın insanları, barışsever ve anacıl Neolitik halkların yaşadığı yerlere göç ediyordu. Ancak ilginç olan bu devingenliğin kendisi değil, nasıl gerçekleştiği ve göç eden insanların davranış biçimleri ile karakterleri hakkında söyleyebileceklerimiz.

      Göç eden topluluklardan bir tanesi de Hint-Avrupalılar, yani modern dünyadaki çoğu Avrupalı, Amerikalı ve Avustralyalının atalarıydı. Hint-Avrupalıların anayurdu, Rusya’nın güneyinde yer alan Karadeniz yakınlarındaki ve Sahra-Asya’nın da bir parçası olan bozkırlardı. Hint-Avrupalılar,

Скачать книгу


<p>116</p>

a.g.e.

<p>117</p>

a.g.e., s. 8.

<p>118</p>

Eisler, 1987, s. 43.

<p>119</p>

DeMeo, 2002, s. 21.

<p>120</p>

a.g.e.

<p>121</p>

DeMeo, 1998, s. 8.

<p>122</p>

DeMeo, 2000, s. 10.

<p>123</p>

Griffith, 2001, s. 18.

<p>124</p>

DeMeo, 1998; Griffith, 2001.