Çöküş. Steve Taylor

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çöküş - Steve Taylor страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çöküş - Steve Taylor

Скачать книгу

algısına sahip oldukları için Sahra-Asyalıların genel olarak icat yapmaya daha yatkın ve kendilerinden önceki insanlara kıyasla daha bilgili olmaları muhtemel. Ancak her ne olursa olsun, bu gruplar özellikle ilk göç dalgaları sırasında Avrupa ve Ortadoğu’ya yıkımdan başka bir yenilik getirmediler. Daha yüksek bir kültür getirmek bir yana, binlerce yıl önce gelişmiş Eski Neolitik kültürleri yok ettiler. Avrupa’nın güneydoğusu, MÖ 4. binyıl boyunca karmaşa içerisindeydi. Arkeolog J. P. Mallory’nin de dediği gibi, bu karmaşa şu gelişmeleri içinde barındırıyordu:

      Birkaç binyılda gelişmiş yerleşim yerlerinin terk edilmesi; bölgede daha önce var olmuş kültürlerin doğu (yani Hint-Avrupalıların geldiği yön) hariç diğer yerlere yönelmesi; ada, mağara ya da Cernavoda126 gibi savunulması kolay tepelere ve kıyıda köşede kalmış yörelere göç etme…127

      Bütün bunlar, Mallory’nin de dediği gibi, “göçebe çobanların sürekli devam eden istilasıyla” aynı zamana denk geldiği için vahşi bir işgalin belirtisi olarak tarih sahnesindeki yerini aldı.

      Hint-Avrupalıların vahşi ve savaşçı olduğuna dair başka arkeolojik kanıtlar da mevcut. Neolitik insanların aksine doğaya saygı göstermiyorlardı. Tam tersine savaş ve şiddete itibar ediyorlardı. Sanat eserlerinde çok az doğa, ancak pek çok savaş, şiddet ve silah imgesi mevcuttu. Vücudun çeşitli bölgelerini temsil eden silahlarla resmettikleri erkek savaş tanrılarına tapıyorlardı. Marija Gimbutas’ın yazdığı gibi, “Silahlar tanrının görevlerini ve güçlerini simgeliyordu; hatta tanrının bir uzantısı olarak silahlara tapılıyordu. Silahın kutsallığı tüm Hint-Avrupa dinlerinde çok belirgindi.”128

      Hint-Avrupalılar ataerkildiler. Kültürleri atasoylu ve atayerseldi (yani mülkler ailenin baba tarafından nesilden nesile aktarılıyor ve kadınlar kocalarının ailesiyle yaşıyordu). Tanrılar her zaman erkekti. İlk “törensel dul cinayetlerini” de onlar işlemişe benziyor. Riane Eisler şunları söylüyor:

      Uzun ve iri kemikli erkek iskeletlerinin yanına gömülmüş kadın kurbanların -yani ölen adamların eşleri, cariyeleri ya da kölelerinin- iskeletleri, ilk kez Avrupa mezarlarında bulundu. Bu gelenek… Avrupa’ya Hint-Avrupalı Kurganlar tarafından getirildi.129

      Eşitsizlik ve toplumsal baskının da kanıtları ortada. İnsanlar ilk defa değişik büyüklükte mezarlara farklı pahada eşyalarla gömülmeye başlandı. Şatafatlı eşyalarla dolu büyük “şef mezarları” vardı. Bu durum Hint-Avrupalıların, “güçlü” ve savaşçı kişiler tarafından yönetildiğini gösteriyor. Bunların yanı sıra içinde hiç eşya bulunmayan ve muhtemelen yönetilenlere ait olan küçük mezarlar da vardı. Kölelik de ilk defa bu dönemde ortaya çıktı. Arkeologlar bazı erken dönem Hint-Avrupa yerleşim yerlerinde, kadın nüfusunun çoğunlukla Eski Avrupalı kadınlardan oluştuğunu keşfetti. Bu durum Hint-Avrupalıların Eski Avrupa kentlerini işgal ettikçe erkek ve çocukları öldürdüğünü, fakat cariye ve köle yaptıkları bazı kadın ve kızları sağ bıraktığını gösteriyor.130

      Aynı zamanda Samiler denilen bir halk; yani modern dünyadaki Yahudi ve Arapların ataları-, Arabistan’daki anayurtlarından ayrılarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmaya başladılar.131 Samiler de Hint-Avrupalılar gibi savaşçı ve ataerkildi. Hatta bazı arkeologlar aynı soydan geldiklerini iddia ediyor.132 Ancak arkeolojik ve dilbilimsel kanıtlar bu görüşü desteklemiyor. Fakat Samilerin de “Sahra-Asya”dan geldikleri ve dolayısıyla Hint-Avrupalılarla aynı ekolojik baskılara maruz kaldıkları göz önünde tutulduğunda, bu benzerlik şaşırtıcı olmaktan çıkıyor. Bu durum, onların ruhsal dünyasını da muhtemelen aynı şekilde etkilemişti. Tıpkı Hint-Avrupalıların Avrupa ve Yakın Doğu’da yaptığı gibi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın Neolitik insanlarına saldırmaya ve onların yaşadığı yerleri işgal etmeye başladılar.

      Bu sürece başka insanların, daha sonraki Fin-Ural halklarının, yani Türkler, İskitler, Moğollar, Şanglar ve Sarmatların atalarının da dahil olmuş olması muhtemel. Bu halklar ancak yıllar sonra ortaya çıkacaktı. Ancak Hint-Avrupa ya da Sami dilleri konuşmadıkları halde oldukça “atacıl” oldukları ve Sahra-Asya’dan geldikleri için, bölgenin çölleşmesinden etkilenen daha önceki insanların soyundan gelmiş olmaları mümkün. Muhtemelen onlar da Orta-Asyalıydılar. Bazıları Hint-Avrupalılar gibi güney ve batıya göç etse de çoğu doğuya gitmişe benziyor. Örneğin Şanglar, MÖ 2000’de bölgeye vararak Çin’i ilk işgal edenler oldular.

      Hikâye her yerde aynıydı. Hint-Avrupalılar, Eski Avrupa kültürünü MÖ 4000’den itibaren (elbette ki yaklaşık olarak çünkü Marija Gimbutas, Eski Avrupa’nın ilk kez MÖ 4300’de işgal edildiğini öne sürüyor) bir yangın gibi yerle bir ettiler. Gimbutas’ın da yazdığı gibi, “binyıllık gelenekler bozulmuş, kasaba ve köyler dağılmış, resimli muhteşem seramikler, tapınaklar, freskler, heykeller, imgeler ve yazılar kaybolmuştu.”133 Artık her şey farklıydı. Kadın heykelcikleri, doğal betimlemelerle dolu sanat eserleri, müşterek mezarlıklar ya da eşit büyüklükte mezarlar artık yoktu. Sanatta artık savaş tabiattan, ölüm yaşamdan önce geliyordu. Her yerde silahlar vardı ve yerleşim yerleri korunaklı, her an savunmaya hazırlıklı ve surlarla çevriliydi. Tarihçi P. Stern, Hint-Avrupalıların MÖ 3500’den itibaren Doğu ve Orta Avrupa’da bıraktığı etkiyi şöyle anlatıyor:

      Dünyanın daha önce barış dolu olan bir bölgesini şiddetle tanıştırdılar. İnsafsız işgaller, önceden haber verilmeden başlatılan savaşlar ve kadınları mülk olarak görmek, erkekliğin hüküm sürdüğü bir dünya yarattı. Sahip olma ve iktidara karşı duyulan bastıramadıkları bir iştahla hem kendilerinin hem de başkalarının acı ve ıstırap çekmesi karşısındaki duyarsızlıkları, yaptıkları her şeye şekil verdi.134

      Ortadoğu’nun Neolitik insanları da aynı kaderi paylaştılar. Mezopotamya (günümüzde Irak) ve Doğu Akdeniz’in (yani günümüzde Ortadoğu’da İsrail, Lübnan ve Suriye’yi kapsayan bölgenin) anacıl kültürleri, Sami ve Hint-Avrupalılar tarafından işgal edildi. Bu sırada Hint-Avrupa halklarından olan Hititler de Anadolu’yu istila ettiler. Bunun sonucunda, DeMeo’nun deyişiyle “kadın heykelciklerinin yerini kaleler aldı.”135 Hemen hemen aynı zamanda Samiler de Kuzey Afrika’ya akın etti.

      Üstün bir savaş teknolojisi ve acımasız bir zalimlikle donanmış Sahra-Asyalılar karşısında silahsız, hiç savaş deneyimi olmayan ve saldırgan bir karaktere sahip olmayan Eski Neolitik insanlar korunaksız yerleşimleriyle birlikte çaresiz kaldılar. Gimbutas’ın sözleriyle, “uzun bıçaklı ve atlı işgalciler karşısında kolay avdılar.”136 Aynı yıkım ve istila her yerde vuku buldu. Artık ilk defa savaş, toplumsal tabakalaşma ve ataerkillik “olağan” hale gelmişti. Eisler’in de dediği gibi, “İnsanlar antik dünyanın tümünde birbirleriyle savaşıyor, erkekler hem kadınlarla hem de kendi aralarında çatışıyordu.”137

      Gerhard Lenski’nin tarih anlatımına göre, MÖ 4000’de Ortadoğu’da ilk

Скачать книгу


<p>126</p>

Günümüzde Romanya’da bir kent, Türkçe adıyla Boğazköy (ç.n.)

<p>127</p>

a.g.e., s. 238.

<p>128</p>

Gimbutas, 1973, s. 202-3.

<p>129</p>

Eisler, 1987, s. 50.

<p>130</p>

Eisler, 1995, s. 90.

<p>131</p>

DeMeo, 1998, s. 231.

<p>132</p>

Mallory, 1989.

<p>133</p>

Gimbutas, 1977, s. 281.

<p>134</p>

Stern, 1969, s. 230.

<p>135</p>

DeMeo, 1998, s. 286.

<p>136</p>

Gimbutas, 1991, s. 352.

<p>137</p>

Eisler, 1987, s. 58.