Abdülhamit ve afrodit. İskender Fahrettin Sertelli
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Abdülhamit ve afrodit - İskender Fahrettin Sertelli страница 4
Nazikter, gayet şeytan ve akıllı bir kızdı. Fehim Paşa’nın, Melahat’in dört beş günden beri saraya yerleştiğinden haberi olmadığını anlamıştı.
Melahat, Yıldız’a geldiği günden beri bütün gözdeler tarafından kıskanılan bir kız olmuştu. Fakat onu en çok Nazikter kıskanıyordu. Beş günden beri Padişah tarafından bir defa bile aranmamıştı.
Sabah kahvaltısını bizzat götürdüğü halde Hünkâr onun yüzüne bile bakmamış ve o sıra huzurunda el pençe divan duran Cafer Ağa’ya, “Çabuk bana Melahat’i çağır!” diye emretmişti.
Nazikter, kahvaltı tepsisini masanın üstüne bırakıp huzurdan çıktığı zaman hiddetinden titremeye başlamış ve odasına güçlükle yetişerek baygın bir halde yatağa düşmüştü. Melahat’i bu derecede kıskanıyordu.
Fehim Paşa’nın sözlerinden istifade etmeyi düşünen Nazikter, derhal kafasının içinde bir plan çizmişti.
“Paşam, sen üzülme!” dedi, “Ben onunla birkaç gün içinde sıkı fıkı görüşür, samimi olurum.”
“Sonra?”
“Sonrası malum, a canım! Bir gün onu da sizi de aynı saatte odama davet ederim. Birbirinizle tanışırsınız!”
“Bu yeterli bir plan değil.”
“Niçin? Daha ne istiyorsunuz?”
“O kadar tanışıklığımız var.”
“Nereden?”
“Söyledim ya, sabahleyin babası tanıştırdı. Fakat o çok yezit ve fettan bir şey. Başını kaldırıp da yüzüme bile bakmadı. Fena halde sinirlendim.”
“Peki, ne yapmalı?”
“Bu soruya lüzum var mı? Onunla dostluğu ilerletir ve bir sırasını getirerek benim kendisini çok beğendiğimden bahsedersin, anladın mı?”
ABDÜLHAMİT’İN İKİNCİ BAŞKÂTİBİ
ARAP İZZET PAŞA’NIN AÇIKLAMASI
“Bu gece gene korkulu bir rüya gördüm, İzzet! Galiba fena haberler var.”
“Zat-ı Şahanelerini endişeye düşürecek derecede önemli hiçbir şey yoktur, Padişahım!”
“Fehim’in takip ettiği meseleden de henüz olumlu bir sonuç elde edilemedi. Bu işin altından bir çapanoğlu çıkmasın?”
“Efendimize doğrusunu söylemek lazım gelirse, diyeceğim ki, bu işte içeriden bir parmak var.”
“Nereden keşfettin?”
“Bu sabah da bir fakirhane kapısında aynı beyannameden bulduk.”
Padişah kaşlarını çatarak düşünmeye başladı.
“Şuraya buraya yapıştırılan bu tehdit niteliğindeki beyannameler açıkça gösteriyor ki İstanbul’da aleyhimizde çalışan kuvvetli bir teşkilat vardır.”
“Bendeniz de aynı kanaatteyim.”
“Hainleri acilen yakalayıp kafalarını ezmeliyiz, anlıyor musun?”
İzzet Paşa bir müddet yere baktı ve sustu. Padişah odanın içinde geziniyordu.
“Sana soruyorum, İzzet! Bu cüretkârların kimliği derhal meydana çıkarılmalıdır. Bu irademi Dahiliye Nazırı’na da hemen bildir. Bütün işlerini bıraksın ve bu önemli meseleyle meşgul olsun.”
“Başüstüne, Sultanım! Yüksek emirlerinizi şimdi bizzat bildiririm.”
“Lafı ayağa düşürmeyiniz. Mesele gayet gizli tutulsun. Ha, az kaldı unutuyordum… Sen demin içeriden bir parmaktan bahsettin, ne demek istiyordun?”
“Efendimiz, sarayda Zat-ı Şahanelerine ihanet etme düşüncesinde bulunan bir düşman elinin varlığından eminim.”
“Hele, hele… Söyle! Senin bir bildiğin var!”
“Sadece bir şüphe, Sultanım!” Padişah sağ elinin iki parmağını uzatarak hiddetle bağırdı:
“Şimdi gözlerini oyarım! Şu dilinin altındaki baklayı çıkar bakayım!”
İzzet Paşa, Abdülhamit’in evhamını arttıran anlamlı bir tavırla, “Dışarıdaki dedikodulara inanmak lazım gelirse, hepimizin hayatı tehlikededir. İstanbul’da Zat-ı Şahaneleri aleyhinde gizli bir komite kurulmuş. Bu mesele etrafında yapılan araştırmalara göre, bu komite günden güne üyelerini de faaliyetlerini de artırıyormuş,” dedi.
“Zaptiye ve Dahiliye Nazırlarıyla polis idaresi uyuyorlar mı?”
“Geceli gündüzlü çalışıyorlar, fakat…”
“Fakat bir halt edemiyorlar, değil mi?”
“Şu resme bakılırsa, teşkilatın çok gizli tutulduğu ortaya çıkıyor!”
Padişah elini masaya vurarak tekrar bağırdı:
“Ne yapacaklarmış, bana onu söyle!”
“Sarayda bir kadın elde etmeye çalışıyorlarmış.”
“Bu kadınla ne iş görecekler?”
“Efendimizin yatak odalarına bir bomba koyacaklarmış.”
Padişah, bomba kelimesini duyar duymaz, bir çekirge gibi yerinden fırladı.
“Sus, sus!” diyerek İzzet Paşa’yı göğsünden yakaladı. “Alçaklar! Hepiniz uyuyorsunuz! Bana bomba atmaya cüret edecek bu nankör kadının derhal kafasını koparmalıyım! Anlıyor musun? Şimdi, şimdi! Haydi, koş! Kimseye haber vermeden işe başla!”
Abdülhamit’in gözleri hiddetinden dışarıya fırlamış gibiydi. Asabiyetinden elleri titriyordu. İzzet Paşa, Abdülhamit’i sakinleştirmeye çalışarak, “Müsterih olunuz Sultanım!” dedi. “Bunu yapmak kolay bir iş değildir. Sizin maiyetinizde Efendimize hıyanet edecek bir fert düşünülemez.”
“Herif, demin bana sarayda böyle bir parmağın varlığından emin olduğundan bahseden sen değil miydin?”
“Bendeniz, Efendimize dışarıdaki söylentileri aktardım. Tedbirli bulunmak şüphesiz hayırlıdır.”
“Eyvah! Demek ki dışarıdaki kanaat, benim böyle bir tehlikeye maruz kaldığım merkezinde, öyle mi?”
Padişah, İzzet Paşa’nın üzerine yürüdü.
“Haydi, çekil karşımdan. Bu iş hakkında iyi bir haber getirinceye kadar gözüme görünme!”
CEVDET