Çin masalları. Frederick Herman Martens
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çin masalları - Frederick Herman Martens страница 8
O zamanlar Dük Guan’ın eski bir yurttaşı ve tanıdığı olan bir keşiş Yeşim Pınarı Tepeleri’nde yaşıyordu. Keşiş geceleri ay ışığı altında yürürdü.
Birdenbire gökten bir çığlık işitti: “Başımı geri istiyorum!”
Keşiş yukarı baktı ve tıpkı yaşadığı zamanlardaki gibi elinde kılıcıyla at sırtında Dük Guan’ı gördü. Sağında ve solunda bulutlarda belli belirsiz figürler olarak oğlu Guan Ping ve komutanlarından Zhou Cang duruyordu.
Keşiş ellerini kavuşturup şunları söyledi: “Yaşarken dürüst ve sadıktınız, öldüğünüzde bilge bir tanrı oldunuz; ancak kaderi kavrayamıyorsunuz! Eğer başınızı geri almakta ısrar ederseniz yaşamlarını sizin ellerinizde kaybetmiş binlerce düşmanınız hayatlarını geri kazanmak için kime başvuracak?”
Dük Guan bu sözleri duyunca reverans yapıp ortadan kayboldu. O zamandan beri de ruhen sürekli etkindir. Ne zaman yeni bir hanedan kurulsa onun kutsal biçimi görünür hale gelir. Bu sebeple onun adına tapınaklar kurulmuş, kurbanlar kesilmiş ve Dük Guan, imparatorluğun tanrılarından biri ilan edilmiştir. Konfüçyüs’e olduğu gibi ona da öküzler, koyunlar ve domuzlar kurban edilmiştir. Yüzyıllar geçtikçe tanrı mertebesindeki derecesi artmaktadır. En başlarda Prens Guan, daha sonra Kral Guan ve sonrasında iblisleri yenen büyük tanrı olarak kendisine tapınılmıştır. En nihayetinde son hanedan ona göklerin büyük, ilahi yar dımcısı olarak ibadet etmiştir. Ayrıca Savaş Tanrısı olarak bilinir; insanlar, şeytan ve tilkilerle boğuşurken onları tüm sıkıntılarından kurtaran güçlü bir kurtarıcıdır. Barış Üstadı Konfüçyüs’le birlikte, sıklıkla Savaş Üstadı olarak kendisine tapınılır.
Çin Savaş Tanrısı, daha sonra (yaklaşık olarak MS 250 yılında) Han Hanedanı’na katılan Üç İmparatorluk çağından itibaren tarihi bir kişilik olmuştur. Liu Bei, Guan Yu ve Zhang Fei’nin yardımlarıyla Sichuan’da “Küçük Han Hanedanı”nı kurmuştur. Guan Yu ya da Guan Di, bir diğer deyişle, “Tanrı Yuan” aynı anda Savaş Tanrısı ve kurtarıcı olarak zaman içinde Çin efsanelerinin en tanınmış figürlerinden biri haline gelmiştir. Keşişin bulutlardaki Tanrı Guan Di’yle konuşması Budist kader (Karma) öğretisine dayanmaktadır. Çünkü Guan Di (niyeti iyi dahi olsa) başka insanları öldürmüştür ve bir tanrı olsa bile bu davranışlarının sonucuna katlanmak zorundadır.
AZİZLERİN VE BÜYÜCÜLERİN MASALLARI
Azizlerin Haleleri
Gerçek tanrılarının tümünün başlarının etrafında haleleri bulunur. Daha düşük seviyedeki tanrılar ve iblisler bu haleleri gördüklerinde saklanırlar ve kımıldamaya cesaret edemezler. Ejder-Kaplan Dağı’ndaki Göklerin Efendisi daima tanrılarla görüşür. Bir gün komşu vilayetin memuru ziyarete gelmişken Savaş Tanrısı da dağa indi. Göklerin Efendisi, memura geri çekilip içteki bir odada saklanmasını tavsiye etti. Sonra da Savaş Tanrısı’nı karşılamak üzere dışarı çıktı. Fakat memur kapıdaki bir çatlaktan gizlice baktı ve saygıyla karışık korku uyandıran kırmızı yüzlü ve yeşil giysili Savaş Tanrısı’nı gördü. Aniden kırmızı bir hale başının üzerinde parladı ve ışınları iç odaya kadar girip memurun bir gözünü kör etti. Bir süre sonra Savaş Tanrısı gitti ve Göklerin Efendisi ona eşlik etti. Birden Guan Di panikle şunları söyledi: “Konfüçyüs geliyor! Onun başındaki hale tüm dünyayı aydınlatır. İki bin kilometre uzakta bile olsa onun ışınlarına dayanamam, bu yüzden hemen yoldan çekilmem gerek!” Bununla birlikte bir bulutun üzerine adım atıp gözden kayboldu. Göklerin Efendisi, olan biteni vilayet memuruna anlattı ve ekledi: “Neyse ki Savaş Tanrısı’nı yüz yüze görmedin! En büyük erdem ve bilgeliğe sahip olmayan kimseler onun halesinin kırmızı ışınlarında erir giderler.” Bu sözleriyle beraber ona hayat iksirinin hapını verdi ve memurun kör gözü yavaş yavaş iyileşti.
Ayrıca bilginlerin de başlarının etrafında gördüklerinde iblisleri, tilkileri ve hayaletleri korkutan kırmızı haleler taşıdığı söylenir.
Bir zamanlar tilkiyle arkadaşlık eden bir bilgin vardı. Tilki gece onu görmeye gelir, bilginle beraber köylerde gezintiye çıkarlardı. Evlere girip insanlar onları fark etmeden orada olan biten her şeyi görebilirlerdi. Ancak tilki ne zaman uzaktan bir evin üzerinde asılı duran bir hale görse o eve girmezdi. Bilgin bunun sebebini sordu.
“Onların hepsi ünlü bilginler,” diye cevapladı tilki. “Hale ne kadar büyükse bilgileri de o kadar engin olur. Onlardan korkarım ve evlerine girmeye cesaret edemem.”
Ardından adam şöyle dedi: “Ama ben de bir bilginim! Benimle yürüyüşe çıkmak yerine senin korkmana neden olacak bir halem yok mu?”
“Senin başının etrafında yalnızca siyah bir sis var,” dedi tilki. “Henüz hiç hale ile çevrildiğini görmedim.”
Bilgin küçük düşüp onu azarlamaya başladı, fakat tilki kahkahalar atarak gözden kayboldu.
Bu masal, geleneksel olarak aktarıldığı şekliyle anlatılmıştır. Longhu Şan’da (Ejder-Kaplan Dağı) yaşayan Göklerin Efendisi Tian Çi sözde Taocu papadır.
Laozi
Laozi aslında gökyüzü ve yeryüzünün toplamından daha yaşlıdır. Diğer dördüyle birlikte bu dünyayı yaratan Toprak Tanrısı’dır. Farklı zamanlarda farklı isimlerle dünyaya gelmiştir. Ancak en meşhur vücut bulmuş hali beyaz saçlarla dünyaya geldiği için “Yaşlı Bilge” Laozi olarak adlandırıldığı halidir.
Elde ettiği her türden sihirli güç yardımıyla ömrünü uzatmıştı. Bir keresinde bir hizmetkâr tuttu ve ona günde yüz parça bakır para ödeyeceği üzerinde anlaştılar, ancak hiçbir ödeme yapmadı. Sonunda hizmetkârına olan borcu yedi milyon iki yüz bin parça bakır parayı buldu. Sonrasında siyah bir boğaya binip Batı’ya doğru yol aldı. Hizmetkârını da yanına almak istedi ama Hangu Geçidi’ne geldiklerinde hizmetçisi daha fazla ilerlemeyi reddedip kendisine ödeme yapılmasında ısrar etti. Laozi yine de ödeme yapmadı.
Geçit muhafızının evine geldiklerinde gökte kırmızı bulutlar belirdi. Muhafız işareti fark edip kutsal birinin yaklaşmakta olduğu anladı. Böylece onu karşılamak için dışarı çıkıp evine davet etti. Gizli bilgi konusunda Laozi’yi sorguladıysa da adam yalnızca dilini çıkarmakla yetinip tek kelime dahi etmedi. Buna rağmen geçit muhafızı son derece saygılı davrandı. Laozi’nin hizmetkârı, muhafızın hizmetkârına Laozi’nin ona çok borcu olduğunu söyledi ve kendisi hakkında efendisine iyi sözler söylemesi için yalvardı. Muhafızın hizmetkârı borcun miktarını öğrenince bu zengin adamı damadı yapmak istedi ve kızıyla evlendirdi. Sonunda muhafız meseleyi duyup hizmetçiyle beraber Laozi’nin yanına geldi. Ardından Laozi hizmetkârına şunları söyledi: “Seni alçak hizmetçi. Aslında çoktan ölmüş olman gerekiyordu. Seni işe aldım ve fakir olup para veremeyeceğim için ben de sana ha yat veren tılsım yedirdim. Bu yüzden hâlâ hayattasın. Sana dedim ki: ‘Bana