Dostoyevski'nin hayatı. Любовь Федоровна Достоевская

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dostoyevski'nin hayatı - Любовь Федоровна Достоевская страница 14

Dostoyevski'nin hayatı - Любовь Федоровна Достоевская

Скачать книгу

seyahat ediyordu. Yeni arkadaşlarını merakla gözlemledi. İşte en sonunda orada, boş yere Petersburg’ta aradığı gerçek Rusya’daydı! Slavlar ile Moğolların, dünyanın altıda birini fetheden ilginç karışımı olan şu Ruslar işte oradaydı. Dostoyevski yol arkadaşlarının kasvetli yüzlerini inceledi, tüm ciddi yazarların az ya da çok sahip oldukları altıncı his, onların düşüncelerini deşifre etmesini ve çocuksu kalplerini okumasını sağladı. Kendisiyle birlikte yürüyen mahkûmlara sempatiyle bakıyordu, ilk fırsatta onlarla sohbete girişti. Mahkûmlar ise ona dost canlısı olmaktan uzak, sorgulayan gözlerle bakıyorlardı. Soylu değil miydi; serflere köpek gibi davranıp onları, efendileri aşırılık içinde yaşasın diye bütün hayatları boyunca zahmet çekmeye mahkûm edilmiş köleler olarak görüp tepeden bakan şu uğursuz kalıtsal tiranlar sınıfından gelmiyor muydu? Dostoyevski’ye gülmeyi ve onu mutsuz ederek kendilerini eğlendirmeyi umut ederek onunla sohbete başladılar. İlk sözlerini duyduklarında birbirlerini dürtüp babamla alay ettiler, fakat babam konuşmaya devam ettikçe alaylar ve kahkahalar yavaş yavaş kesildi. Tanrı’yı her şeyin üzerine yerleştiren; ne sınıfın ne de eğitimin insanlar arasında bir ayrım yaratabileceğine, herkesin Tanrı nezdinde eşit olduğuna içtenlikle inanan; böbürlenmek için değil etrafına dağıtabilmek için kültürlenecek kadar uğurlu gerçek bir Hıristiyan, bilge ve mütevazı bir adam görmüşlerdi. Mujiklerin gerçek soylulara, gerçek baréye45 ilişkin düşünceleri bu yöndeydi ama heyhat! Bu tür soylulara pek nadiren rastlamışlardı. Dostoyevski’nin ağzından çıkan her sözle birlikte yol arkadaşlarının gözleri daha da açılıyordu.

      Dostoyevski kahramanlarından birinin şahsında kendi portresini çizmek ve yaşamının bir dönemiyle ilişkilendirmek istediğinde sözkonusu kahramana o dönemde sahip olduğu tüm düşünceleri ve duyguları aktarır. Suçlu olmayan, hayatında hiç yargılanıp hüküm giymemiş biri olan Prens Mışkin’in (Budala’da) Petersburg’a vardıktan sonra ölüme mahkûm edilen bir adamın son anlarından başka bir şey hakkında konuşmaması biraz tuhaf görünüyor. Kendisinin tamamen bu düşünce tarafından ele geçirilmiş olduğunu hissediyoruz. Dostoyevski bu tuhaf davranışı, zavallı Prens’in ailesi tarafından gönderildiği sanatoryumun yöneticisinin kendisini bir idamı izlemek için Cenevre’ye götürmüş olduğunu söyleyerek açıklar. İsviçrelilerin, sinir hastalarının tedavisiyle ilgili tuhaf bir fikri var gibi görünmektedir; Prens’i tedavi etmeyi başaramamış olmaları şaşırtıcı değildir. Babam biraz abartılı bu açıklamayı Prens Mışkin’in gerçekte hapishane yaşamındaki ilk yılı boyunca idam iskelesindeki anılarıyla hipnotize olan ve başka hiçbir şey düşünemeyen talihsiz hükümlü, siyasi kumpasçı Fyodor Dostoyevski’den46 başkası olmadığını halktan gizlemek için kullanmıştı. Budala’da Prens Mışkin ölüme mahkûm edilen bu adama dair tüm izlenimlerini Epançin ailesinin hizmetkârına anlatır. Daha sonra kendisine idamla ilgili soru sorduklarında Prens şöyle cevap verir: “Hizmetkârınıza izlenimlerimi aktardım, bunun hakkında daha fazla konuşamam.” Epançinler, Mışkin’i bu konuda konuşturmakta büyük güçlük çekerler. Dostoyevski’nin tavrı da tam olarak buydu; çektiği acıları hükümlülere anlattı fakat sonraları Petersburg’un aydınlarıyla bunları tartışmayı reddetti. Onu boşu boşuna hevesle soru yağmuruna tuttular, Dostoyevski kaşlarını çatıp konuyu değiştirdi.

      Nastasya Filippovna’ya âşık olan Prens Mışkin’in kadınla evlenmeye talip olmaması, kendisini seven ve onunla evlenmek isteyen bir genç kıza ise, “Ben hastayım, asla evlenemem,” demesi son derece etkileyicidir. Bu muhtemelen Dostoyevski’nin ilk erkeklik döneminde sahip olduğu anlayıştı; hapishaneden çıkana dek bunu değiştirmeyecekti. Dostoyevski ile kahramanı arasındaki benzerlik en küçük ayrıntıları dahi kapsamaktadır. Prens Mışkin Petersburg’a bavulu olmadan, içinde yalnızca temiz bir çarşafın bulunduğu küçük bir paket taşıyarak gelir. Bir kopeği bile yoktur, General Epançin ona yirmi beş ruble verir. Dostoyevski de Sibirya’ya polisin getirmesine izin verdiği, içinde çarşaf bulunan küçük bir paketle gelmişti; bir kopeği bile yoktu, Aralıkçılar’ın eşleri ona İncil’in sayfaları arasına gizlenmiş yirmi beş ruble vermişti.

      Dostoyevski’nin Sibirya’da yanına aldığı İncil.

      İyi itibarı onu takip ediyordu; Omsk’ta kendisiyle birlikte hapis yatmakta olan yol arkadaşları yeni dostlarına, cezasını kendileriyle birlikte çekecek olan bu tuhaf adamdan, Dostoyevski’den bahsetmişti. Bazı iyi huylu hükümlüler bu genç hasta adamı, romanlarındaki kahramanları düşünmekle son derece meşgul olduğundan gerçek hayatı incelemek için hiç vakit ayıramamış olan bu hayalperesti, nasıl koruyabileceklerini düşünmeye çoktan başlamışlardı. Hükümlüler kendi kendilerine çocukluktan beri tükenmişlik ve yoksunluğa alışkın oldukları halde onlara ağır gelen yaşamın, konfor içinde yetiştirilen ve her şeyden önemlisi, toplumsal konumu sayesinde herkes tarafından saygı görmeye alışmış biri olan Dostoyevski için ne kadar zor olabileceğini düşünüyorlardı. Yaşamın uzun, kendisinin ise hâlâ genç olduğunu, salıverildikten sonra mutluluğun kendisini beklediğini söyleyerek onu teselli etmeye çalıştılar. Rus köylülerine özgü bir duygusal hassaslık gösterdiler. Babam Ölüler Evinden Anılar’da hapishanede üzgün bir şekilde dolanırken hükümlülerin nasıl gelip ona politika, yabancı ülkeler, kraliyet ve büyük şehirlerdeki yaşamla ilgili sorular sorduğunu betimlemiştir. “Verdiğim yanıtlara pek ilgi gösteriyormuş gibi görünmüyorlardı,” diyor babam; “Neden bu gibi bilgiler edinmeye çalıştıklarını hiç anlayamadım.” Gelgelelim bunun yanıtı oldukça basitti; iyi kalpli bir hükümlü Dostoyevski’nin tek başına, bir tür rüyadaymış gibi boşluğa bakarak yürüdüğünü fark etmişti. Onu düşüncelerinden kurtarmayı istiyordu. Bir beyefendinin bayağı şeylerle ilgilenmesi onun kaba zihnine imkânsız görünmüştü, dolayısıyla insan ilişkilerinde usta olan temiz kalpli bu adam babamla politika, yönetim, Avrupa gibi afili konulardan konuşmuştu. Yanıtlar ilgisini çekmiyordu fakat amacına ulaşmıştı. Dostoyevski uyanmıştı, canlılıkla konuşuyordu, melankolisi defolup gitmişti. Hükümlüler babamın içinde üzgün ve acı çeken bir genç adamdan fazlasını görüyorlardı. Onun dehasını sezmişlerdi. Okuma yazma bilmeyen bu mujikler bir romanın tam olarak ne olduğunu bilmiyorlardı fakat yüce bir ırkın yanılmaz sezgisiyle Tanrı’nın bu hayalperesti dünyaya muhteşem işler yapması için gönderdiğini anlamışlardı. Güçlü ahlakının farkına varmışlardı, ona bakabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Dostoyevski Anılar’ında hükümlülerin banyoya gönderildikleri bir gün, içlerinden birinin babamı yıkamak için izin istediğini anlatmaktadır. Bu işi büyük bir dikkatle yapmış, ıslak tahtalarda kaymasın diye tıpkı bir çocuk gibi ona destek olmuştu. Adamın gösterdiği tüm bu dikkat karşısında büyülenen Dostoyevski, “Beni sanki çiniden yapılmışım gibi yıkadı,” der. Babam haklıydı. Aslına bakılacak olursa o, mütevazı dostlarının arasında değerli bir nesneydi. Rus toplumuna büyük hizmetlerde bulunacağını hissettikleri için hepsi onu koruyordu. Bir gün, kendilerine verilen yemeklerden dolayı çileden çıkarak bir gösteri düzenlediler ve Omsk Kalesi Kumandanı’nı görmek istediler. Babam bu gösteride yer almanın kendisi için bir görev olduğunu düşünmüştü fakat hükümlüler onun kendilerine katılmasına izin vermeyecekti.47 “Senin yerin burası değil,” diye bağırarak hapishaneye geri dönmesi konusunda direttiler. Hükümlüler gerçekleştirdikleri protesto nedeniyle ağır bir cezaya çarptırılma riskini üstlendiklerini biliyor, Dostoyevski’yi korumak istiyorlardı. Bu mütevazı mujikler şövalye ruhuna sahipti. Babama karşı Petersburglu

Скачать книгу


<p>45</p>

Rus halk kitlelerinin soylulara ve aydınlara verdiği isim.

<p>46</p>

Dostoyevski’nin kendisini Prens’le özdeşleştirirken züppece bir eğilim içinde olmadığını söylemeye gerek yok. Halka züppece değil de bir kardeş, bir Hıristiyan gibi davrandığında ailesinden gelen yüksek bir kültüre sahip birinin engin ahlaki nüfuzunun kitleler üzerinde etkili olabileceğini göstermek istemiştir.

<p>47</p>

Yukarıda Dostoyevski’nin Mühendisler Kalesi’nde hiçbir gösteride yer almadığını belirtmiştim. Kendini hükümlülerle özdeşleştirerek onlara Rus soylularına ve aydınlarına göstermiş olduğu saygıdan daha fazlasını göstermişti.