Hint mitolojisi. Arthur Berriedale Keith
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Hint mitolojisi - Arthur Berriedale Keith страница 13
Büyük kahramanlıklarına ek olarak başlarına harika bir şey gelmiş. Gökyüzünün etrafında hızlıca gezindikten sonra, kendilerine ölümsüzlüğü bahşeden Savitṛi’nin evine gelmişler. On iki gün boyunca uyukladıktan sonra, Agohya’nın misafirperverliğinde hoşça vakit geçirmişlerdi. Tarlaları yaratıp akarsuların yönünü değiştirmişler. Kuru toprağı bitkiler basmış ve sular ovalara ulaşmış. Uykularından sonra onları uyandıran Agohya’yı çağırmışlardır. Bir yıl boyunca etraflarını araştırmışlar. Keçi onları uyandıranın köpek olduğunu söylemiş. Agohya aslında güneşten başka bir şey değildir; uykularının süresinin kış gündönümü olduğu düşünülür ve Cermenlerin o dönemdeki on iki gecelik özgürlüğüyle karşılaştırılır. On iki geceyle aslında, takvime gün ekleyerek 360 günlük Vedik yılın kusurunu telafi etmenin amaçlandığı iddia edilir (Not 10). Keçi ve köpek ise daha çılgınca hayal ürünü düşüncelere neden olmuştur. Ancak ṛbhu’nun anlamı “kullanışlı” ya da “becerikli”dir. Üstelik Almanca Elbe ile İngilizce elf (cin) ile yakındır. Ṛbhu’lar da salt insandan öte varlıklardır. Sırf bunlardan dolayı, Ṛbhu’ların Hint yılının ilk bölümünün üç mevsimini temsil etmeleri hiç de beklenmedik değildir. Agohya’nın evinde kalmaları da kış gündönümünde hayatın dönüşü anlamına gelir. Tvaşṭṛi’nin kâsesi ay olabilir ve genişlediği dört parça ise ayın dört evresini simgeleyebilir. Bununla birlikte giderek daha yüksek bir kademeye ulaşan cinlerden pek farklı olmayan daha mütevazı kökenleri vardır. Yine de insansı özellikleri başka bir nedenden kaynaklanabilir. Muhtemelen Vedik gruba dahil edilmiş araba yapan bir klanın favori tanrılarıydılar. Ancak bu süreçte tanrıları kademe bakımından küçülmüşlerdir. Çünkü Brāhmaṇalar döneminde araba yapımcıları ya da Rathakāralar kendi başlarına bağımsız bir sınıfı oluştururlar.
Ṛbhu’lardan daha belirsiz olan figür Gandharva’dır. Vişvāvasu yani “İyi Olan Her Şeye Sahip Olan” lakabını taşır ve daha sonra özel bir isim halini alır. Diğer yandan aynı zamanda yegâne Gandharva birçok isme dönüşür. Bu düşünce Ṛigveda’ya tümüyle yabancı değildir ancak sadece üç kez karşımıza çıkar ve Gandharva ismi pratikte ii ve vii. kitaplarda yani koleksiyonun özünde meçhuldür. Yine de bu figürün eski olduğunu söyleyebiliriz çünkü Gandarewa, Avesta’da ejderhaya benzer bir canavar olarak karşımıza çıkar.
Gandharva gökseldir ve gökyüzünün yüksek bir bölgesinde ikamet eder. Kendisi uzayı ölçendir. Bir paragrafta muhtemelen gökkuşağıyla özdeşleştirilirken güneş, güneş kuşu ve güneş atıyla yakından bağlantılıdır. Ayrıca somayla ilişkilidir. Somanın yerini korur ve tanrıların ırkını himaye eder. Bu yeteneğiyle İndra’nın bıçakladığı bir düşman gibi görünmektedir. Tıpkı Avesta’da karşımıza çıkan ve Beyaz Haoma’nın meskeni Vourukaşa denizinde yaşayan Gandarewa’nın Keresāspa ile çarpışması ve onun tarafından mağlup edilmesi gibi. Başka bir bakış açısına göre Soma’nın, yani suların Gandharva’sıdır. Gandharva ile Suların Bakirelerinin de yeryüzündeki ilk çift olan Yama ile Yamī’nin ebeveynleri olduğu iddia edilmektedir. Bu nedenle Gandharva Apsarasların da sevgilisidir, evlilik töreniyle ilişkilendirilir ve evliliğin ilk günlerinde kocanın rakibidir.
Gandharva’nın muhteşem silahları ve mis kokulu kıyafetleri vardır. Oysa Gandharvalar rüzgâr saçlı olarak tanımlanırlar. Dolayısıyla rüzgârın ruhlarıdırlar. Ölülerin ruhlarıyla ve isimleriyle özdeşleştirilen (dilbilimi hiçe sayarak) Yunan Sentorlarla yakından ilişkilidirler. Yine de bu varsayımı ya da Gandharva’yı; gökkuşağı, yükselen güneş, ay, bulutların ruhu ya da koruduğu Soma olarak gören farklı görüşleri yeterince destekleyen bir temel bulunmamaktadır.
Gandharva’ya kendisi gibi belirsiz bir figür olan Apsaras eşlik eder. Gerçi ismi “sularda hareket eden” anlamına gelmektedir. Onlar hakkındaki asıl algı bir su perisi oldukları üzerinedir. Bundan dolayı suyun soma ile karıştırılması, okyanusun Apsaraslarının Somasına doğru bir akıntısı olarak betimlenir. Apsaraslardan biri olan Urvaşī hakkında, elimizde ailesine Ṛigveda’nın yedinci kitabındaki ilahilerin tahsis edildiği bilge Vasişṭha’nın annesi olduğuna dair kayıtlar bulunmaktadır. Ayrıca gizli bir ilahi de onunla yeryüzünden sevgilisi Purūravas arasında geçen bir diyaloğu içermektedir. Görünüşe göre ölümlüler arasında dört sonbahar geçirdikten sonra onu terk edip cennette mutluluk sözü vererek teselli etmiştir. Bu hikâyeden Purūravas’ın güneş ve Urvaşi’nin de güneşin doğumunda kaybolan şafak olduğu sonucuna varılmaktadır.
Gandharva ile Apsaraslardan daha az öneme sahip bir ilah da “Evin Efendisi” yani Vāstoşpati’dir. Eve hayırlı giriş sağlaması, insanları ve hayvanları kutsaması, ineklerle atlara bolluk bahşetmesi için kendisine dua edilir. Evin koruyucu ruhu olduğuna şüphe yoktur. Benzer türdeki bir başka ilah “Çayırların Efendisi”dir. Kendisine; inekler ve atlar bahşetmesi, cennet ile yeryüzünü tatlılıkla doldurması için tapınılır. Diğer yandan “Saban İzi” yani Sitā’ya bol bereket ve mahsul vermesi için dua edilir. Elbette efsanelerinin zayıflığı sebebiyle güçlü ilahlar olmadıkları sonucuna varmak hata olurdu. Ancak Ṛigveda’da görüşleri sunulan papazlar kabilesinin panteonunda, sağlam bir konum kazanmadıkları da açıktır.
Bu yüzden dağların, bitkilerin ve ağaçların tanrıçaları da Ṛigveda’da önemli olmaktan çok uzaktır. Parvata “Dağ” aslında üç kez İndra ile eşleştirilmiştir. Suların, nehirlerin, bitkilerin, ağaçların, cennetin ve yeryüzünün yanında dağlara da methiyeler düzülür. Bitkilerin de anneler ve tanrıçalar olarak tedavi edici güçleri için çağrıldıkları kendilerine ait ilahileri vardır. Soma’nın onların kralı olduğu söylenmektedir. Üstelik orman ağaçlarından sular ve dağlarla birlikte arada sırada ilah olarak bahsedilir. “Ormanın Tanrıçası” Araṇyānī’ye bir ilahide tapınılır. İlahide hayvanların annesi ve toprağı sürmeden yiyecek bakımından zenginleşen olarak tanımlanır. Tekinsiz bakışları ve sesleri efsaneviden ziyade şairane bir güç ve kudretle etkileyici biçimde ortaya çıkarılır.
Dinsel düşüncenin farklı bir yönü yapay nesnelerin ilahlaştırılmasıyla temsil edilir. Ancak ağaca tapınmadan ağaçtan yapılmış şeylere tapınmaya geçiş kolay ve yeterince doğaldır. Bu geçiş en iyi, kurbanlık sütununa tapınma durumunda gözlemlenebilir. Sütuna Vanaspati ya da Svaru olarak tapınılır. Sütun üç kez hayvan yağı sürülen bir tanrıdır ve kendisinden adakları tanrılara götürmesi rica edilir. Kurban çimenliği (barhis) ve kurban yerine açılan kapılar da benzer
10
Bkz. A. B. Keith, JRAS 1915, s. 127.