Sanşiro. Natsume Soseki
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sanşiro - Natsume Soseki страница 11
Bir gün Yojiro Sasaki’yi görmeye gidip bu derdini anlattığında, Yojiro “kırk saat” sözünü duyar duymaz gözlerini kocaman açarak, “Aptal, aptal!” dedi ve öyle bir benzetme yaptı ki Sanşiro yumruk yemişe döndü: “Öğrenci yurdunun berbat yemeğini günde on defa yersen damak zevkinin tatmin olacağını sanmak gibi bir şey bu!” Sanşiro utanarak, “Öyleyse ne yapmalıyım?” diye sordu.
“Tramvaya bin yeter,” dedi Yojiro. Sanşiro, “Herhalde mecazi konuşuyor,” dedi içinden ve bir süre fikir yürütmeyi denedi; ama aklına “Yojiro demek istiyor ki,” diye başlayan bir düşünce gelmeyince, “Gerçek tramvay mı?” diye sordu. O zaman Yojiro kahkahalarla gülerek, “Tramvaya binip Tokyo’yu on beş ya da on altı defa gez; sen gezerken öğrenme isteğin kendiliğinden tatmin olacaktır,” dedi.
“Niye?”
“Niye mi, eh, yaşayan kafanı ölü derslere hapsederek kendini kurtaramazsın. Dışarı çık, taze hava al. Aklını doyurmanın pek çok yolu vardır ve eh, tramvaya binmek de hem en sade hem de en pratik çözümdür.”
O günün akşamı Yojiro, Sanşiro’yu kaçırıp Yonçome’ye giden tramvaya bindirdi, Şinbaşi’ye götürdü; Şinbaşi’den tekrar tramvaya bindirip Nihonbaşi’ye36 getirdi, orada indirip, “Nasılmış?” diye sordu.
Sonra ana caddeden dar bir yan sokağa saptılar; tabelasında Hiranoya yazan bir lokantaya girdiler, akşam yemeği yiyip içki içtiler. Orada çalışan garson kızların hepsi Kyoto ağzıyla konuşuyordu. Ve gençlere çok sıcak davrandılar. Dışarı çıkınca, Yojiro kırmızı bir suratla yeniden, “Nasılmış?” diye sordu.
Yojiro’nun, “Şimdi de seni en iyi Yose37 salonuna götüreceğim,” demesiyle yine dar sokaklara daldılar, Kiharadana diye bir salona girdiler. Burada, Kosan diye bir Rakugo38 sanatçısını dinlediler. Saat onu geçtikten sonra ana caddeye döndüklerinde Yojiro yine, “Nasılmış?” diye sordu.
Sanşiro tatmin oldum diyemedi. Ama içindeki tatminsizlik duygusu hafiflemişti. Ardından Yojiro, Kosan’ı tartışmaya başladı.
“Kosan bir dâhidir,” diyordu Yojiro, “Öylesi sanatçılar dünyamıza sık gelmez. İnsanlar, her istediklerinde gidip dinleyebildikleri için ona kıymet vermiyorlar; çok acı bir şey bu. Aslında, onunla aynı çağı paylaşan bizlerin kendimizi bahtiyar saymamız gerek. Eğer biraz daha erken doğsaydık, Kosan’ı dinleyemezdik. Biraz geç doğsaydık da aynısı olurdu… Enyu da çok iyi bir anlatıcıdır. Fakat Kosan’la farklı bir ekolden geliyor. Enyu, Davulcu’yu oynarken aslında Davulcu’ya dönüşmüş Enyu’yu gördüğümüz için gülüyoruz; Kosan Davulcu’yu oynadığındaysa, Kosan’dan ayrı bir Davulcu gördüğümüz için gülüyoruz. Enyu’nun oynadığı tipler, Enyu kendini gizlerse adeta yok olur. Kosan’ın oynadığı tiplemelerse, Kosan kendini gizlese bile yaşamaya, nefes almaya devam eder. İşte bu müthiş bir başarı.”
Yojiro bunları söyledi ve bir kez daha, “Nasılmış?” diye sordu. Aslında Sanşiro, Kosan’ın tadını pek alamamıştı. Üstelik Enyu diye anılan adamı dinlemişliği de yoktu. Dolayısıyla, Yojiro’nun teorisinin doğruluğunu tartacak durumda değildi. Ama onun, iki oyuncuyu edebiyat diliyle kıyaslayacak kadar bilgili oluşunu takdir etmişti.
Lisenin önünde vedalaştıklarında Sanşiro, “Teşekkür ederim. Çok doyurucu bir deneyimdi,” diyerek teşekkürlerini sundu. Cevap olarak Yojiro, “Bundan böyle kütüphaneye girmeden mutlu olamazsın,” dedi ve Katamaçi’ye doğru kavşağı dönüp gitti. Bu tek cümle sayesinde Sanşiro, ilk kez kütüphaneyi ziyaret etmek istedi.
Ertesi günden başlayarak Sanşiro, kırk saatlik ders yükünü yarı yarıya azalttı ve kütüphaneye gitti. Geniş, uzun, tavanı yüksek, iki yanında bir sürü penceresi olan bir binaydı. Sanşiro, bu kitap deposunun sadece girişini görebildi. Karşıdan bakınca, içinin bir sürü kitapla donatıldığı anlaşılıyordu. Durup seyredince, içeriden iki üç tane kalın cildi kucaklayarak çıkan, girişe gelip sola dönen insanlar görüyordunuz. Bunlar, personel okuma odasına giden kişilerdi. Aralarında, gereken kitabı raflardan indirip göğüslerine yaslayarak açan ve ayakta araştırma yapanlar da vardı. Sanşiro çok imrenmişti. İçeriye gidip ikinci kata çıkmak, sonra üçüncü kata çıkmak, Hongo’dan çok daha yüksekte, yaşayan kişilere hiç yaklaşmadan kâğıt kokusunu soluyarak okumak istiyordu. Ama neyi okuyacaksın deseler, o an bir cevap veremezdi. Okumadan bilemezdi tabii ama herhalde bu binada okumaya değer bir sürü şey vardı.
Sanşiro birinci sınıf öğrencisi olduğundan, kitap yığınları arasına girme imtiyazına sahip değildi. Mecburen, koca koca çekmecelere konmuş fihrist kartlarını tek tek inceledi; kaç kart çevirirse çevirsin arkasında hep başka kitap adları görüyordu. Nihayet omzu sızlamaya başladı. Mola verdi, yüzünü kaldırıp gözlerini binanın içinde gezdirdi, içerisi bir kütüphaneden bekleneceği üzere sessizdi. Üstelik bir sürü insan vardı burada. Karşıda, biraz ötede duran insanların kafaları gözüne karaltı olarak görünüyordu. Onların gözlerini, ağızlarını net seçemiyordu. Yüksek pencerelerin ötesinde, dışarıda yer yer ağaçlar göze çarpıyordu. Gökyüzü de ucundan görünmekteydi. Çok uzaklardan kentin sesi işitiliyordu. Sanşiro öylece durmuş bakarken, öğrencilik hayatı sessiz ve derin bir şeymiş diye düşündü. Ve o gün başka bir şey yapmadan yurda döndü.
Sonraki gün, ortalıkta bir hayalet gibi gezmeyi bıraktı ve kütüphaneye girer girmez bir kitap ödünç aldı. Fakat yanlış kitabı almıştı ve onu hemen iade etti. Ardından aldığı kitap çok zordu, okuyamadığı için onu da iade etti. Sanşiro, bu şekilde her gün en az sekiz dokuz kitap ödünç alır oldu. Hatta ara sıra, aldığı kitabın birazını okuyordu bile. Sanşiro en büyük şaşkınlığı, hangi kitabı alırsa alsın, o kitabın daha önce en az bir kişi tarafından incelenmiş olduğunu keşfettiği an yaşadı. Bu, yazıların arasında yer yer rastladığı kurşunkalem izlerinden belliydi. Bir keresinde Sanşiro, deneme yapmak için Aphra Behn adlı yazarın bir romanını ödünç aldı. Kitabı açana kadar, yok canım daha neler diye düşünüyordu ama kitabı açınca yine, kurşunkalemle hafifçe çekilmiş çizgiler buldu. “Dayanılır şey değil bu,” diye düşündü Sanşiro. Sonra pencerelerin dışından bir bando geçti; bu yüzden Sanşiro yürüyüşe çıkma isteği duydu, caddeye çıktı ve Aokido’ya gitti.
Kafeye girdiğinde orada iki müşteri öbeği vardı, herhalde öğrenciydiler; ama bir de ilerideki köşede tek başına çay içen bir adam vardı. Sanşiro bu adamın yüzünü ilk bakışta, Tokyo’ya gelirken vagonda bir sürü beyaz şeftali yiyen adama benzetti. Adam Sanşiro’yu fark etmemişti bile. Çayından bir yudum içip sigarasından bir nefes çekti, çok rahat görünüyordu. Bugün o sade yukatasını
36
Kelime anlamıyla “Japonya Köprüsü”. Eskiden Japonya’daki tüm yollar Tokyo’ya, Tokyo’daki tüm yollar bu köprüye bağlanırdı. Dolayısıyla Nihonbaşi, bir bakıma Japonya’nın kalbiydi. (ç.n.)
37
Geleneksel tarzda inşa edilmiş, komedyenlerin ve hikâye anlatıcılarının sahne aldığı salon. (ç.n.)
38
Meddahlığa benzer bir hikâye anlatma sanatı. Kosan, anlatıcının gerçek adı değil, sahne adıdır. (ç.n.)