Sanşiro. Natsume Soseki
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sanşiro - Natsume Soseki страница 14
Ayak sesleri uzaklaştı. Sanşiro bahçeye gidip takunyalarını ayağına geçirdi, adamların peşinden koşturdu; bambuları geçti, bir adam boyundaki toprak şevden indi ve Çin fenerinin peşinden gitti.
Daha beş altı adım gitmemişti ki, başka birisi daha şevkli koşarak indi ve yanına gelerek, “Birini tren mi çiğnedi?” diye sordu.
Sanşiro cevap vermeyi denedi, ama ağzından ses çıkmadı. Karaltı adam çok beklemedi, yanından geçip gitti. Sanşiro onun peşinden giderken, Nonomiya’nın komşularından biriydi herhalde, diye düşündü. Elli metre kadar yürümüştü ki, Çin fenerlerinin durduğunu gördü. İnsanlar da durmuştu. Adamlar, fenerlerini uzatmış sessizce duruyordu. Sanşiro, sessizce fenerlerin aydınlattığı yere baktı. Işığın altında yarım bir ceset vardı. Tren, sağ omuzundan başlayıp memelerinin altından kalçasının üstüne kadar jilet gibi ikiye ayırmıştı cesedi; çaprazlamasına böldüğü gövdenin alt kısmını alıp götürmüştü. Yüzünde sıyrık bile yoktu. Genç bir kadındı.
Sanşiro o an hissettiklerini ömür boyu hatırlayacaktı. Hemen gideyim buradan, diye düşünüp topukları üstünde dönmeyi denedi ama ayaklarına kramp girmişti adeta, onları kımıldatamıyordu. Toprak şevi tırmanıp eve dönebildiğinde, kalbi göğsünde çırpınmaya başladı. Su almak için hizmetçiye seslendi, hizmetçi -ne talihli ki- hiçbir şeyin farkında değildi. Bir süre sonra, komşu evlerden telaşlı gürültüler geldi. Sanşiro, demin rastladığı adamın evine döndüğünü anladı. Sonra şevin altından mırıl mırıl konuşmalar duyuldu. Bu konuşmalar kesilince etraf sessizleşti. Neredeyse dayanılmaz bir sessizlikti bu.
Az önce gördüğü kadının çehresi, Sanşiro’nun gözünün önünden gitmiyordu. İnsan o yüzü, “Aaaah!” diyen o zayıf sesi ve bu iki şeyin arasında bir yerlerde saklı zalim kaderi peş peşe düşününce, hayat denen ve sağlam sanılan şu geçici varoluşun farkına bile varılmaksızın çözünebileceğini, her an karanlığa gömülüp gidebileceğini düşünüyordu. Sanşiro öyle korkmuştu ki, tüm arzular ve istekler aklından silinmişti. Sadece, trenin düdüğünü öttürdüğü bir tek an… O ana kadar kesinlikle yaşıyordu.
Sanşiro birden, trende kendisine beyaz şeftali veren adamın, “Ürkütücü, ürkütücü. Dikkat etmezsen başına her şey gelebilir,” dediğini anımsadı. Ürkütücü dediği halde, adam son derece sakindi. Demek ki Sanşiro da ağzıyla “ürkütücü, ürkütücü” derken, ayağıyla güvenli bir zemine basmaya gayret ederse, günün birinde öyle bir adama dönüşebilirdi. Belki de dünyanın üzerinde duran ve dünyayı gözlemleyen insanlar, bu noktada kendilerine bir eğlence buluyordu. O adamın beyaz şeftali yiyişinden, Aokido’da çay içişinden, sigarasını tüttürüp, çayını içip, dümdüz boşluğa bakan halinden, böylesi bir şahsiyet olduğu belliydi. O bir eleştirmendi. Sanşiro, bunu düşünürken “eleştirmen” sözcüğünü farklı bir anlamda kullanmıştı. Ama sözcüğün çok uygun düştüğünü hissetti. Ayrıca, “Acaba gelecekte ben de eleştirmen olarak yaşasam mı?” diye düşündü. O korkunç ölü çehreyi görünce, içinde böyle bir istek doğmuştu.
Sanşiro gözlerini odanın köşesindeki masada, masanın önündeki sandalyede, sandalyenin yanındaki kitaplıkta, kitaplığa özenle dizilmiş Batılı kitaplarda gezdirdi ve bu sakin çalışma odasının sahibinin, tıpkı o eleştirmen gibi, ne kadar tehlikesiz ve mutlu bir hayat sürdüğünü düşündü. Işığın basıncını ölçmek, hiçbir kadının trenin önüne atlamasına yol açmazdı. Bu evin sahibinin kız kardeşi hastaydı. Ama bu hastalığı ona ağabeyi vermemişti. Kız, hastalığa kendi başına tutulmuştu. Sanşiro, aklından böyle düşünceler geçire geçire saati on bir etti. Nakano hattındaki tramvaylar bu saatten sonra işlemezdi. “Yoksa kızın hastalığı kötüleşti de, Nonomiya o yüzden mi dönmedi?” diye endişelendi Sanşiro. Tam bu sırada Nonomiya’dan bir telgraf geldi: “Kız kardeşim iyi. Yarın sabah dönerim.”
İçi rahatlayarak döşeğine uzansa da, Sanşiro’yu berbat rüyalar bekliyordu. Rüyasında, tren tarafından ezilerek ölmeyi tasarlamış o kadın, Nonomiya’yla ilişkisi olan bir kadındı ve Nonomiya bunu bildiği için eve dönmemişti. Sırf Sanşiro’yu rahatlatmak için telgraf göndermişti. “Kız kardeşim iyi,” demesi de yalandı. Bu gece kadının çiğnenip öldüğü saatlerde, Nonomiya’nın kardeşi de ölmüştü. Üstelik o kız kardeş, Sanşiro’nun gölet kıyısında gördüğü kızdı.
Sanşiro, ertesi sabah hayatında hiç uyanmadığı kadar erken bir saatte uyandı.
Rahatsızca uyuduğu yere bakarak bir sigara içti, geceki olaylar ona rüya gibi geliyordu. Verandaya çıkıp çatının kenarından göğe baktı, bugün hava iyi olacağa benziyordu. Gök, şafağın yeni söktüğünü gösterir renkteydi. Kahvaltısını bitirip çayını içti, verandaya bir sandalye çıkarıp gazetesini okumaya başladığında Nonomiya, söz verdiği üzere, çıkageldi.
“Dün buralarda birini tren ezmiş,” dedi. İstasyonda bir şeyler duymuştu anlaşılan. Sanşiro, yaşadığı deneyimi hiçbir detayı atlamadan anlattı.
“Nadir bir vaka. İnsanın başına pek gelmez böyle şeyler. Keşke ben de evde olsaymışım. Artık cesedi kaldırmışlardır herhalde. Gitsem de göremem.”
Sanşiro, “Tabii ki göremezsiniz,” diye karşılık verdi, ama Nonomiya’nın aldırmazlığına şaşmıştı. Sanşiro, bu duygusuzluğun geceyle gündüz arasındaki farktan öte geldiğine hükmetti. Işık basıncını ölçen bir adamın huyunun, bu tür durumlarda tavrına aynen yansıyacağı hiç aklına gelmedi. Herhalde gençliği yüzünden.
Sanşiro, mevzuyu değiştirip hastanın durumunu sordu. Nonomiya’nın verdiği cevaba göre, önceden tahmin ettiği gibi, hastada hiçbir değişiklik yoktu. Sadece beş altı gündür onu görmeye gitmediği için, kardeşi ihmal edildiğini düşünmüş ve can sıkıntısından kurtulmak için abisine olta atmaya karar vermişti. “Günlerden pazar olduğu halde gelmemesi çok zalimce,” diye düşünüp öfkelenmişti. Nonomiya, “Benim kız kardeşim salaktır,” dedi. Galiba kardeşini sahiden salak buluyordu. “Ben bu kadar meşgulken zamanımı boşa harcaması aptallık,” diye düşünüyordu. Ama Sanşiro, adamın kız kardeşine neden “salak” dediğini anlamadı. Kız kardeşi ağabeyini telgraf gönderecek kadar özlemişse, bir iki pazar gecesini onunla geçirmek neden kötü olsundu ki? Böyle bir kardeşle beraber geçirilen zaman, gerçekten yaşamaya ayrılmış zamandı; o zamana kıyasla, bir bodrumda ışık deneyleri yaparak geçirilen günler boşa harcanmış sayılırdı. Sanşiro, Nonomiya’nın yerinde olsaydı, çalışmalarını kız kardeşi için aksatmayı dert etmez, hatta bundan mutlu olurdu. Duyguları halen dünkü intiharın etkisi altında olsa da, o esnada trenin ezdiği kadın aklından çıkmıştı.
Nonomiya, “Dün
42
İçine mum konulan, kâğıttan yapılmış fener. (ç.n.)
43
Demiryolunun önüne alçak bir tepe çıktığında raylar, genellikle bu tepenin ortasına kazılan bir hendekten geçirilir. Bu hendeğin kenarlarına “şev” adı verilir. (ç.n.)