Türk masalları. Ignác Kúnos
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Türk masalları - Ignác Kúnos страница 10
Günlerden bir gün, ormanda vahşi hayvanları avlarken gerçek babası olan padişahla karşılaşmış ama babası olduğunu bilmiyormuş. Padişah da oğlunu tanımamış. Buna rağmen bu harika çocuğu görür görmez çok sevmiş. Onu bağrına basmak istemiş. Yanındakilere çocuğun nereden geldiğini araştırmalarını söylemiş.
Bunun üzerine saraylılardan biri çocuğun yanına giderek, “Ne çok hayvan avlamışsın beyim!” demiş. Çocuk, “Allah bol bol yaratmış,” diye karşılık vermiş. “Hem sana hem bana yeter.” Sonra adamı oracıkta bırakıp gitmiş.
Padişah saraya dönmüş ama o çocuk yüzünden kalbi sızlıyormuş. Padişah’a onu neyin iyi edeceğini sorduklarında, ormanda çok güzel bir çocuk gördüğünü, onu çok sevdiğini söylemiş. Altın gibi saçları, alnında da karısının ona vaat ettiği parıltı varmış.
İhtiyar kadın bu sözleri duyunca çok korkmuş. Hemen derenin kenarına giderek kulübeyi bulmuş ve içeri girmiş. Evde ayın on dördü gibi güzel bir kız oturuyormuş. Kız, ihtiyar kadını nezaketle karşılamış ve ne istediğini sormuş. İhtiyar kadın, kıza bir kez daha sorma fırsatı vermemiş. Hatta adımını eşikten atar atmaz tatlı sözlerle yalnız yaşayıp yaşamadığını sormuş genç kıza.
“Erkek kardeşimle yaşıyorum,” diye cevaplamış kız. “Bir erkek kardeşim var. Gündüzleri ava çıkar, akşamları eve döner.”
“Bütün gün evde tek başına sıkılmıyor musun?” diye sormuş Cadı.
Kız, “Sıkılsam bile ne yapabilirim ki?” diye sormuş. “Zamanımı olabildiğince iyi geçirmeye çalışıyorum.”
“Söyle bana güzel kızım, abini çok mu seviyorsun?”
“Elbette seviyorum.”
“O hâlde güzel kızım,” demiş Cadı, “sana bir şey söyleyeyim ama kimseye söyleme. Bu akşam kardeşin eve geldiğinde ağlayıp sızlamaya başla. Ağlayabildiğin kadar ağla. Kardeşin sana neyin olduğunu sorduğunda cevap verme. Yeniden sorduğunda da tek kelime etme. Üçüncü kez sorduğundaysa bütün gün bir başına evde kalmaktan çok sıkıldığını, eğer seni gerçekten seviyorsa Peri Kraliçesi’nin bahçesine gidip sana oradan bir dal getirmesini istediğini söyle. Hayatın boyunca hiç görmediğin güzellikte bir dal.”
Genç kız, kadına söylediklerini yapacağına dair söz vermiş, cadı da çekip gitmiş.
Akşama doğru genç kız öyle ağlayıp sızlamış ki gözleri kan çanağına dönmüş. Kardeşi eve gelip de kardeşini böyle üzgün görünce çok şaşırmış ama bir türlü nedenini öğrenememiş. Genç adam, derdinin ne olduğunu söylerse kalbinin arzusunu yerine getirmek için gereken her şeyi yapacağına yerdeki bütün çimler ve ormandaki bütün ağaçlar üzerine yemin etmiş kardeşine. Altın saçlı çocuk ertesi sabah Peri Kraliçesi’nin bahçesine doğru yola koyulmuş. Kahvesini içip çubuğunu tüttürerek yürüye yürüye periler diyarının sınırlarına varmış. Kuş uçmaz kervan geçmez çölleri, dağları, vadileri aşmış. Allah’a sığınıp devam etmiş. Sonunda ne bir gözün değdiği ne bir âdemin ayak bastığı geniş bir çöle varmış. Bu çölün ortasında güzel mi güzel bir saray varmış. Yol kenarındaysa bir devanası oturmaktaymış. Etrafını bulaşıcı bir hastalık sarmış gibi kokuyormuş.
Genç adam doğruca Devanası’nın karşısına dikilip ona sarılmış, öpmüş. Sonra, “İyi günler anacığım! Ölene kadar evladınım!” diyerek elini öpmüş.
“Sana da iyi günler oğlum,” demiş Devanası. “Eğer bana anacığım demeseydin, sarılıp öpmeseydin ve masum annen yerin altında olmasaydı seni tek lokmada yutardım. Şimdi de bana oğlum, nereye gidersin?”
Biçare delikanlı Peri Kraliçesi’nin bahçesinden bir dal istediğini söylemiş.
“Sana bu ismi kim öğretti oğlum?” diye sormuş kadın şaşkınlıkla. “O bahçeyi yüzlerce ama yüzlerce tılsım korur. Yüzlerce ruh orada can vermiştir bu yüzden.”
Delikanlı yine de vazgeçmemiş. “İnsan ancak bir kez ölür zaten,” diye düşünmüş.
İhtiyar kadın, “O hâlde masum, gömülü annene selam olsun,” demiş ve genç adamı yanına oturtup ne yapması gerektiğini anlatmış. “Şafak sökerken yola koyul ve tam karşında bir kuyu ile bir orman görene dek sakın durma. Oklarını ormana doğru at, beş on kuş yakala. Ama hepsi canlı olsun. Bu kuşları kuyuya götür. İki rekat namaz kıldıktan sonra kuşları kuyuya atıp yüksek sesle bağırarak anahtarı iste. Kuyudan bir anahtar çıkacak. Onu al ve yoluna devam et. Büyük bir mağara göreceksin. Anahtarınla kapısını aç. İçeri adım atar atmaz sağ elini kör karanlığa uzatıp elinin değdiği ilk şeyi al, çekip çıkar. Sonra anahtarı yeniden kuyuya at. Ancak tüm bunları yaparken sakın arkana bakma, yoksa Allah sana merhamet etmez!”
Ertesi gün şafak sökerken genç adam yola çıkmış. Ormandan beş on kuş yakalamış, anahtarı almış, mağaranın kapısını açmış ve sağ elini uzatıp bir şey tutmuş. Arkasına bir kez bile bakmadan ve hiç durmadan kız kardeşinin kulübesine kadar yürümüş. Ancak oraya vardığında elindekinin ne olduğuna bakmış. Bir de ne görsün? Periler Kraliçesi’nin bahçesinden bir dal varmış elinde. Ne dalmış ama! Dalın üzerinde ince filizler, filizlerin üzerinde yapraklar, yaprakların her birinde küçük bir kuş varmış. Her kuş kendine has bir şarkı söylüyormuş. Öyle bir müzik, öyle bir melodiymiş ki bu, ölüye bile can verirmiş. Bütün kulübe neşeyle dolmuş.
Genç adam ertesi gün yeniden ava çıkmış. Ormanın yaratıklarını kovalarken Padişah onu bir kez daha görmüş. Genç adamla birkaç kelam ettikten sonra sarayına dönmüş. Oğluna duyduğu sevgi yüzünden daha da hasta düşmüş.
İhtiyar Cadı bunun üzerine yeniden kulübeye yollanmış. İçeride genç kızın elinde sihirli dalla oturduğunu görmüş.
“Gördün mü kızım?” demiş Cadı. “Ne demiştim sana? Ama sadece bu kadar değil. Eğer kardeşin sana Periler Kraliçesi’nin aynasını da getirirse, Allah bilir bu güzel dalı gözün bile görmez. Sana aynayı getirene kadar kardeşine huzur verme.”
Cadı kulübeden çıktıktan sonra genç kız öyle çok ağlayıp sızlanmış ki kardeşi onu nasıl teselli edeceğini bilememiş. Onu memnun etmek için koca dünyayı omuzlarında taşıyabileceğini söylemiş. Doğruca Devanası’na giderek öyle içtenlikle anlatmış ki derdini, kadın ona yok diyememiş.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно