Türk Masalları. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Türk Masalları - Неизвестный автор страница 4
Kadın, cadının söylediklerini aynen yapmış ve kocasını aldatarak Behnane’yi evden attırmaya söz almış. Ertesi gün babası Behnane’yi yanına çağırmış ve kızına:
“Kızım bugün amcana gideceksin, hazır ol, bir saat sonra ben seni alıp götüreceğim.” demiş.
Bir saat sonra Behnane ile yola çıkmışlar. Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler, bir ağaçlık dağa gelmişler. Bu ağacın altına gelince durmuşlar.
Babası demiş ki:
“Eyvah! Evde mühim bir şeyi unuttum, sen dur da ben şimdi gelirim.” demiş ve bunun üzerine geldiği yoldan ters yüzü dönmüş ve geri gitmiş. Behnane akşama kadar beklemiş. Babası gelmemiş. Akşam bir ağacın üzerine çıkmış, ağacın üzerinde sabaha kadar beklemiş; fakat babası gelmemiş. Ertesi gün başının çaresine bakmak için geldiği yolun aksine yoluna devam etmiş ve öğleye doğru bir konağa rastlamış. Bu konağın kapısını çalmış, karşısına bir ihtiyar çıkmış. Behnane başından geçenleri bu adama anlatmış. Bu ihtiyar, ahu kadar güzel bu kızı hayranlıkla seyretmiş. Bu kız bir dünya güzeliymiş; uzun boylu, sırma saçlı, beyaz tenli, iri siyah gözlü ve masum yüzlü bir kızmış…
İhtiyar:
“Burası Kırk Haramilerin evidir, amma akşam geldikleri vakit, seni istemezlerse yarın başının çaresine bakarsın.” demiş.
Behnane’yi odasına almış, akşam olmuş, Kırk Haramiler gelmiş. Sofraya oturmuşlar.
O zaman ihtiyar:
“Benim bir kızım olsa, beni arasa arasa bulsa sizin neyiniz olur?”
Kırk Haramiler hep bir ağızdan:
“Dünya ve ahiret kardeşimiz olur!” demişler.
Haramibaşı:
“Eğer kızın güzel ise bana namahremdir!” demiş.
İhtiyar yerinden kalkmış ve kızı odaya getirmiş. Haramibaşı, kızı görünce bakmış ki bu kız tasviri cihan, mahbubu zaman!.. Bunun üzerine gözlerini kapamış ve:
“Bu kız bana mahremdir.” demiş.
Bu güzel kızı derhâl sevmiş ve kızı evlatlığa kabul etmiş.
Behnane orada mesut yaşayadursun… Biz gelelim Behnanelerin evine… Hoca Hanım derhâl iyi olmuş. Bir müddet sonra yine Peri Padişahı’nın yanına gitmiş ve ona:
“Ay mı güzel, gün mü güzel; sen mi güzel, ben mi güzel?” demiş.
Peri Padişahı da:
“Ne ay güzel ne gün güzel; ne sen güzel ne ben güzel… İlle Behnane!.. İlle Behnane!..” demiş.
Kadın kızarak:
“Aptal sevgilim, ben Behnane’yi bir dağa attırdım. Onu, dağ başında kurtlar, kuşlar yemiştir.” demiş. Peri Padişahı da ona, Behnane’nin nerede ve nasıl mesut olduğunu söylemiş. Bunun üzerine kadın, yine büyücüye gitmiş ve sihirli bir yüzük yapmasını söylemiş. Kadın bu yüzüğü yaptırmış, Hoca Hanım yüzüğü alınca Şehzade’nin tarif ettiği yere gitmiş ve kızı bulmuş:
“Ah benim güzel kızım, o hain baban seni dağ başına attı, ben sensiz kaldım. Hiç olmazsa bana bir kere yüzünü göster de iyi olup olmadığını göreyim.” demiş.
Kız, kapının kilitli olduğunu ve görüşemeyeceğini söylemiş.
Kadın:
“Hiç olmazsa kapının aralığından parmağını uzat da şu yüzüğü bir hatıra olarak sana takayım.” demiş.
Kız parmağını uzatmış, üvey annesi de yüzüğü parmağına takmış, takar takmaz kız yere düşüp ölmüş. Üvey annesi de sevine sevine memleketine dönmüş. Akşam olunca haramibaşı eve gelmiş, kızın ölü bir hâlde yerde yattığını görmüş. Kızı alıp yatağına yatırmış. Seslenmiş; fakat uyanmayınca ağlamaya başlamış. Arkadaşları gelmiş, kızın hâlini görerek onu gömmeye karar vermişler. Gidip altından bir tabut yaptırmışlar, Behnane’ye güzel elbiseler yaptırarak tabuta koymuşlar, onu bir tepeye bırakmışlar. Haramibaşı her gün gider, Behnane’nin tabutu başında ağlarmış. Bir gün o memleketin hakanının oğlu, lalasıyla gezerken bir tepede pırıl pırıl yanan bir şey görmüş.
Şehzade:
“Lala gel, oraya gidelim.” demiş ve yola koyulmuşlar.
Tabutun içini açmışlar, oğlan Behnane’nin güzelliğine hayran kalmış ve onu saraya götürmeye karar vermiş. İkisi birden kızı alarak saraya götürmüşler. Bir yatağa yatırmış ve günlerce aç susuz:
“Senin ölün böyle olursa dirin nasıl olur?” diye ağlamış.
Bu işe hiddetlenen Hakan, kızın yıkanıp gömülmesini emretmiş. Kızı yıkarlarken parmağındaki yüzüğü de çıkarmışlar. Sihirli yüzük çıkar çıkmaz kız dirilmiş ve başından geçenleri birer birer anlatmış. Bunun üzerine Hakan, Behnane’yi oğlu ile evlendirmiş. Bir yıl sonra da bir bebekleri olmuş. O çocuğunu büyütedursun, biz yine eve dönelim. Hoca Hanım, yine Peri Padişahı’na:
“Ay mı güzel, gün mü güzel; sen mi güzel, ben mi güzel?” demiş.
Peri Padişahı:
“Ne ay güzel ne gün güzel; ne sen güzel ne ben güzel… İlle Behnane!.. İlle Behnane!..” demiş.
Kadın:
“Ben onu öldürdüm.” diye cevap vermiş.
Bunun üzerine Peri Padişah’ı kızın bir şehzade ile evlendiğini anlatmış. Hoca Hanım, tekrar cadı karısına giderek bir sihirli iğne yaptırmasını söylemiş. Cadı iğneyi yapmış. Hoca Hanım bu iğneyi alarak saraya gitmiş, uşaklara:
“Bizi yalnız bırakınız da biraz konuşalım!” demiş.
Uşaklar dışarı çıkmış. Kızı severken yavaşça sihirli iğneyi batırıvermiş. Behnane, derhâl bir kuş olup uçmuş. Kadın, hemen elbiselerini değiştirip feryada başlamış:
“Beni yalnız bıraktınız da bu hâle soktunuz? Şehzade gelsin de ben size gösteririm!” diye bağırmaya başlamış.
Akşamüzeri saraya gelen Şehzade, karısını çirkin bir hâlde görünce çok hiddetlenmiş ve uşaklara bağırıp çağırmış. Hemen hekimleri çağırtmış. Kadın hekimlere, kendisini iyi etmezlerse çok para vereceğini söylemiş. Bu sebeple hekimler her gün geliyor; fakat hastayı iyi edemiyorlarmış. Birkaç gün sonra has bahçede yatan bahçıvanbaşı, garip bir olayla karşılaşmış. Üç güzel gül dalından birine bir kuş konmuş