İş Hayatında 99 Ölümcül Hata. Yasin Topaloğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İş Hayatında 99 Ölümcül Hata - Yasin Topaloğlu страница 7
HATA 08
Kredi Kullanmanız, Faize Bulaşma nız
Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de bankalar, işleriniz iyi iken sizinle iyi olurlar. İşleriniz iyi değilse zaten bir bankanın kapısını çalamazsınız. İşleriniz kötüye gittiğinde ise banka önce kendi alacağını kurtarmaya çalışacaktır.
Üniversite mezunu istihdam etmek isterseniz, devlet maaşının yarısını veriyor. Vasıfsız eleman istihdam edeceğim derseniz, İŞKUR 6 ay maaşını ödüyor. Yurt dışı fuara katılmak isterseniz, birtakım masraflarınızı KOSGEB karşılıyor. Bu tür hibe programlarını harekete geçirmek, ilk başta şirket kaynağı edinmede daha kolay bir yoldur.
Kapitalizm insanı kredi ile borçlanmaya mecbur ediyor. Osmanlı Devleti’nin borç almaya başladığı 1854 yılından bu yana biz, Afrika ülkelerinden bile daha yüksek faizlerle borçlanıyoruz. Uluslararası piyasalarda borçlanma değerleri, Londra merkezli bankalar tarafından belirlenir. Almanya, Fransa gibi ülkelerin libor artı 1 ile borçlandığı yerlerde, Türkiye gibi ülkeler libor artı 8’lerle ancak borç bulabilir. Osmanlı Devleti’nin ilk borç aldığı yıllarda borcun faiz oranı yüzde 25’tir. Bir tefeci bile bu kadar borç faizini alacaklısına yüklemez.
Kredi ile iş kurma girişimi kötü bir fikirdir. Çünkü en iyi borçlanmanın ilk ödemesi 6 ay sonra başlar. Dünyada borç alarak girişilen hiçbir iş, 6 ayda borcu kapatacak kadar kazanç sağlamaz.
Siz, kredi almakla, kendi şirketinizdeki özgürlük alanınızı bankaya devretmiş oluyorsunuz. Krediyi veren banka olduğu için, bankanın her türlü tasarrufuna açık hâle geliyorsunuz. Şunu iyi bilin ki, hiçbir banka ile beklentiniz düzeyinde ilişki kuramazsınız. İstediğiniz faiz oranıyla, istediğiniz kadar kredi alamazsınız. Yeni bir şirket olduğunuz için bilançonuz olmayacak. Bu sebeple ipoteğe dayalı kredi kullanmak zorundasınız. Bu durumda malınızı krediye ipotek edeceğinize, doğrudan ticaretini yapacağınız malı satın almak için karşı firmaya ipotek etmeniz daha akıllıca bir yöntemdir.
Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de bankalar, işleriniz iyi iken sizinle iyi olurlar. İşleriniz iyi değilse zaten bir bankanın kapısını çalamazsınız. İşleriniz kötüye gittiğinde ise banka önce kendi alacağını kurtarmaya çalışacaktır.
Ülkemizde kredi maliyetleri, dünyadakinin birkaç kat üstündedir. Türkiye’de enflasyonun iki katı üzerinde bir faiz ödüyorsunuz. Enflasyon, yüksek kredi faizini doğuruyor; yüksek kredi faizi de yüksek maliyeti; yüksek maliyet de yüksek enflasyonu. Bir kısır döngüdür gidiyor. Bankanın istediğiniz zaman yardımcı olmayacağını bildiğiniz hâlde, bankadan kredi alırsam daha rahat ederim dediğiniz anda esaretiniz başlıyor. Ticaret hem dünyada hem Türkiye’de zorlaşıyor. Vadeler kısalıyor, kredi maliyeti ve masraflar artıyor. Ticaret yarın daha da zorlaşacak. Bu yüksek faiz oranları ile daha da zorlaşıyor. Toplumun ve insanların sömürülmemesi için İslam faizi yasaklıyor. Biz Batılılarla, onların yöntemleriyle başa çıkamayız. Banka kurarak, onlarla mücadele edemeyiz. En iyi kapitalist olmaya çalışarak, en iyi finans argümanlarına sahip olarak onlarla bilek yarışına giremeyiz. Çünkü onlar bu işi bizden daha fazla biliyor. Aparatları ve bu konudaki tecrübeleri daha fazla. Bizde doğru dürüst ne burjuvazi ne kapitalist bir zümre var. O yüzden bizim bunlarla böyle bir mücadelenin içine girmemiz beyhudedir. Kur’an-ı Kerim’de Cenabıhak diyor ki: “Ben faiz giren serveti helak ederim.” Kapitalizmin en büyük teorisyeni Adam Smith’in ise şöyle bir sözü var: “Kapitalizmde cari olan faizin sıfır olmasıdır.” Peki kapitalizm bile faizi bu denli reddediyorsa, bütün ilahi dinler faizi haksız kazanç olarak nitelendiriyorsa, biz de Türk toplumu olarak kredi kartları ve faiz yüzünden mağduriyetler yaşayarak bu faizin ne kadar kötü bir şey olduğunu idrak ettiysek bu yaşadıklarımız ne! Bundan memnun olan kim? Bu faiz düzeninden kim memnuniyet duyuyor? Makbul olan faizin düşük olması değildir; makbul olan, faizin olmamasıdır. Bunu Türkiye’de tecrübe etmiş ve sorunu çözüme kavuşturmuş bir siyasi anlayış var. Erbakan Hoca, 70’li yıllarda üç defa iktidar ortağı olduğunda, TÜMOSAN, TAKSAN, Azot Sanayi, Et ve Balık Kurumu gibi kurduğu bütün şirketlerde, daha Türkiye’de hisse senedi nedir bilinmezken yüzde 50 devlet sermayeli, yüzde 50 halka açık şirket modelleri uyguluyordu. 1975 yılında kurulan DESİYAB, yani Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (Sonra bu faizsiz modelin öncüsü kurum Kalkınma Bankası’na dönüştü.) üzerinden o dönem devlet-millet iş birliği modelini ortaya koyuyordu. Bu durum o fabrikaların yatırım maliyetleri üzerindeki faiz kalemini ortadan kaldırıyordu. Siz şirketinizi kurduğunuzda daha istikametinizi doğru dürüst tayin etmemişken kredi almanız zaten zor. Varsayalım kurduğunuz iş için kredi aldınız, yeni bir işin cari giderlerine bir de devre faizini, dönem faizini, banka faizini ilave ettiğinizde o şirketin uzun vadeli olması mümkün değil.
Bu dediklerimden “Sermayen yoksa iş yapma!” gibi bir sonuç çıkarılmamalı. Türkiye’de bazı şeyler başlangıç noktasında daha kolay. Devletin pek çok kurumu ve bakanlıklar, hibe programları veriyor. Mesela KOSGEB iki ay süreli girişimci kursları açıyor. O kursu bitiriyorsunuz, devlet size 50 bin lira para hibe ediyor. Üniversite mezunu istihdam etmek isterseniz, devlet maaşının yarısını veriyor. Vasıfsız eleman istihdam edeceğim derseniz, İŞKUR 6 ay maaşını ödüyor. Yurt dışı fuara katılmak isterseniz, birtakım masraflarınızı KOSGEB karşılıyor. Bu tür hibe programlarını harekete geçirmek, ilk başta şirket kaynağı edinmede daha kolay bir yoldur. Yani şirket kurduğunda, krediye gelene kadar bilmeniz gereken bir sürü fırsat var. Bunları bilmiyorsanız işinizde zaten batarsınız. Kredi büyük bir tehlike. Krediden önce fırsatlar var. Tarım Bakanlığı şu anda genç tarımcı istihdamı yapıyor. Yapacağınız işi söylüyorsunuz, size 30 bin lira kredi veriyor. TÜBİTAK’ın teşvik kredileri; kalkınma ajansları var. Bu ajanslara projelerinizi verebilirsiniz. Aynı şekilde Tanıtma Fonu var; buraya da projenizi verebilirsiniz. Bu imkânlar sizin hiçbir zaman geri ödemeyeceğiniz hibe programlarında mevcut. Avrupa Birliği fonları var. Bunları kullanabilirsiniz. Tarımla ilgili, çevre ile ilgili, sanayi ile ilgili hibe programları mevcut. Mesela Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu var. 3 milyon avroya kadar size hibe veriyor. Mesela siz Çankırı’ya tematik bir otel yaptım diyorsunuz. Kurum size yüzde 60’ını hibe olarak veriyor. Organik tarım için solucan tesisi kurdum diyorsunuz, yüzde 70’ini vereyim diyor.
Kredi ile başladığınız bir iş, sürdürülebilir bir iş değildir. Kredinin ve faizin olduğu şirketten Allah da bereketi alıyor. Sizi ticaretin acımasız gerçekleriyle baş başa bırakıyor. Ben kredi kullanarak başarılı oldum diyen orta sınıf bir esnaf ve iş adamı tanımıyorum. Bugün değilse yarın, yarın değilse altı ay sonra batıyor. Çünkü krediyi kredi ile ödeme alışkanlığına duçar oluyorsunuz. Bu sizi bir ömür boyu karşılayamayacağınız borçlarla baş başa bırakıyor.
Kredinin bir başka sakıncası da zihninizi kolaycılığa alıştırması oluyor. Kredi aldığınızda zihninizi iş yapmak yerine bankalardan kredi alarak işi döndürmeye çalışmaya yoğunlaştırıyorsunuz. A bankasından aldığınız krediyi, B bankasından kredi alarak kapatmaya alışıyorsunuz, zihninizi hantallaştırıyorsunuz, gerçeklerden uzaklaşıyorsunuz. Türkiye’de çoğu insan kredi kartının borcunu, bir başka kredi kartından çektiği para ile ödüyor. Bu durum sürdürülemez.