Küçük Paşa. Ebubekir Hâzim Tepeyran
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Küçük Paşa - Ebubekir Hâzim Tepeyran страница 8
Selime ile son mülakatında Ali dedi ki:
“Bu hafta tezkeremi verecekler, her ne gadar bana da ‘Konahda kal, sana da iş bulunur.’ diyorlarsa da ben galamam; köy kohusu sögürme (külbastı) dumanı gibi burnumda tütüyor.”
Selime şöyle cevap verdi:
“Benim burnumda da öyle tütüyor. Bana da Nevnihal Kalfa: ‘Köyde ne yapacahsın? Oğlunun yanından ayrılma.’ diyor emme burada ben de edemem.”
“Kulak asma Selime.” dedi Ali. “Kulak asma, bunlar yürekten değildir. Sütanası bir evde ne gadar galır? Emzirdiğin çocuk büyüdü getdi; sen ne güne duracahsın? Koğulduktan sonra getmektense şindiden gedip kişi düşelim; ben ne olsa durmam. Birçok paramız da birikti; memlekete gedelim, bu gadar yeter; yurdumuzu, yuvamızı onarıp baba çırasını yahalım; ata yuvasını şenlendirelim. Paşa, Salih’le beraber bizi de evlatlığa almadı ya; biz niçin çocuğa marda olup duralım? Paşa da, Salih de burada sağ olsunlar, selamları gelsin; sen ne dersin?”
Memleket, yurt, yuva sözleri karışan şu mülahazalara karşı Selime ne diyebilir? Yurt velev Selime’nin, Ali’nin köyü gibi kötü bir yer olsun, yine yurttur. Yurt sevgisinden boş gönül, vatan derdinden müstesna insan mı olur? Alelhusus Selime gibi bir kadına göre Karun hazinesinin bütün mahfuzuna muadil bir iki avuç dolusu altın kazandıktan, oğlunu şanlı bir paşanın konağına evlatlık sıfatıyla yerleştirip dünyalığını da temin ettikten sonra doğdukları mahale dönmek ne büyük saadet! Selime’nin gönlünde köye dönmek için yurt sevgisinden başka cazibeli bir sebep daha vardı.
İlk sahiplerinin ve onlar üzerlerinde başkalarının gözlerini artık hoşlandıramamaya başladıklarından ötürü Selime’ye verilerek onun sandığında inzivaya mecbur olan kurdeleler, krepler, çarşaflar, esvaplar ne zamana kadar sandıkta mahpus kalacaklar; bu renk renk esvap ve süslerle bütün çiçek renklerini toplamış daimi bir bahar timsali gibi her mevsimde köy erkeklerinin iştahlı ve kadınlarının gıptalı bakışlarına hedef olmak hangi kadının istemeyeceği bir şey? Selime, “Tezkereyi alır almaz hemen yola çıkalım.” cevabını verdi.
VIII
Bizim yurt hastaları, Selime’nin İstanbul’a geldiğinden üç yıl sonra köye döndüler. Ayrılık Salih’çe de, ana ve babasınca da tahmin edeceğimiz gibi teessürü mucip olmadı. Pek kayıtsızca ayrıldılar.
Ali’nin kayıtsızlığına, Salih’in daima göz önünde büyütülüp öpülerek, okşanarak oğul-baba bağları kuvvetlendirilmemiş olması; Selime’nin teessürsüzlüğüne Salih’i zahmetsizce büyütmesi makul bir sebep olamazsa, mutlaka onu hâlen mesut ve istikbalini emin görmekten hasıl olmuş bir gönül rahatı o türlü teessürlere mahal bırakmamış demek lazım gelir. Salih’e gelince, her gün gördüğü sayısız askerlerden Ali’nin farkı, tesadüf ettikçe sert parmaklarıyla yüzünü sıkıp incitmesinden ibaretti. Dilinin şivesi gibi her hâliyle Salih’e pek kaba görünen Selime’yi, ona kıyas etmek kabil olmayacak kadar nazik, güzel kadınlar arasında, ayrılığından kederlenecek derecede sevmeye bir sebep bulunmamakla beraber, Selime’nin daima Haldun’la iştigal etmesi haset saikasıyla bir soğukluk peyda edebilirdi. “Alaca” denilen muhtelif renkli bir bezle yapılan seyyar siperlerle kolayca avlanan bazı ahmak kuşlar gibi köyde her dem taze bir bahar olmak hevesine düşen Selime, komşu kümesindeki folluğa yumurtlayarak ıstırabını defeden bir tavuk ve kocası bu tavuğu takip eden bir horoz teessürsüzlüğüyle ayrıldılar! Binaenaleyh Salih, Selime’ye başka bir folluğa bırakılan yumurtadan başka bir tavuk altında çıkan pilicin asıl yumurta sahibine bigâneliği kadar yabancı ve babasına da böyle bir tavuk yanında kanat sürüyen horoza karşı hissedilecek akrabalık kadar yakındı. “Kadınların en akıllısında ancak iki tavuk aklı kadar akıl vardır.” diyen Konfüçyüs bu Ali’yi görse: “Ancak bir horoz aklı kadar akıllı erkekler de vardır.” demekte tereddüt etmezdi.
Hep kendi nefislerine kıyas ile ana baba ayrılıklarından kederli sanan bütün konak halkı teselli için ona karşı daha şefkatli görünmeye gayret ettikleri gibi, baba acısına dayanamayarak hasta olmasını, ölmesini temenni eden Naime Hanım bile “Zavallı çocuk bugün ne kadar mahzun duruyor!” diye bir iftirada bulundu. Suat Paşa’nın Bonmarşe’den, Pazar Alman’dan yeni oyuncaklar almaya memur ettiği Kâmil, oyuncakların ucuzlarını aramakla beraber kendi köylü zevkine kıyasen Salih’in memnun olacağını kuvvetle umarak bir kere dokunulunca başları birkaç dakika sallanan bir sarı inek, kıvrık boynuzlu kara bir öküz oyuncağı getirmişti… Suat Paşa, Salih’i öz evladı gibi terbiye ve talim ettirmek azminde idi; fakat altı yaşını geçmeden okutup yazdırmak için çocuğun tazip edilmesini istemiyordu. Salih altı yaşına yaklaştığı esnada, pratik suretiyle Fransızca öğrenmesi ve yedi yaşına gelince okutulması, yazdırılması kararlaştırılarak. Matmazel Aleksandrin Bujiye adında yirmi yaşlarında bir mürebbiye bulundu ve Salih, Nazikter ve Nevnihal’den ayrılarak mürebbiye ile bir odada yatmaya memur olduğu gece ağlaya ağlaya uyumuştu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.