Bilge Nathan. Г. Э. Лессинг

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bilge Nathan - Г. Э. Лессинг страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Bilge Nathan - Г. Э. Лессинг

Скачать книгу

“Dün.”

      Daja: “Recha’nın babası da bugün geldi; Recha artık ümitlenebilir değil mi?”

      Templier: “Neden?”

      Daja: “Sizden hep rica ettiği şeyden. Babası da hemen gelmeniz için sizi davet ediyor. Babil’den alabildiğine yüklü yirmi deve ile döndü. Hindistan’dan, İran’dan, Suriye’den ve hatta Çin’den alınabilecek en pahalı baharatlar, değerli taşlar ve kumaşlarla geldi.”

      Templier: “Satın alacağım bir şey yok benim.”

      Daja: “Herkes onu bir prens gibi sayıyor. Ama neden ona ‘Bilge Nathan’ diyorlar da ‘Zengin Nathan’ demiyorlar, hep ona şaşıyorum ben.”

      Templier: “Belki onu böyle adlandıranlar için zenginle bilge aynı şey demek de ondan.”

      Daja: “Ama en doğrusu ona iyi demeleri olurdu. Çünkü bilmezsiniz ne kadar iyidir o. Recha’nın size ne çok şey borçlu olduğunu duyduğu anda, sizin için neler yapmak, size neler vermek istedi!”

      Templier: “Demek öyle!”

      Daja: “Anlamak elinizde, gelin ve görün!”

      Templier: “Ne göreceğim? Bir anın ne kadar çabuk geçtiğini mi?”

      Daja: “Eğer o, bu kadar iyi olmasaydı, bu kadar uzun zaman onun yanında kalmaya katlanabilir miydim ben? Benim Hristiyan olarak kendi değerimi bilmediğimi mi sanıyorsunuz? Bebekliğimdeki ninnilerde bana, bir Yahudi kızını eğitmek için kocamın peşinden Kudüs’e gideceğim söylenmemişti. Sevgili kocam İmparator Friedrich’in ordusunda asil bir askerdi.”

      Templier: “İsviçre doğumluydu. Haşmetli imparatoruyla aynı ırmakta boğulma şanına ve şerefine nail olmuştu. Kadın! Kaç kez anlattınız bunu bana? Peşime düşmekten bıkmadınız mı artık?”

      Daja: “Sizin peşinize düşmek mi? Allah Allah!”

      Templier: “Peşime düşmek ya! Ben görmek istemiyorum sizi artık! Duymak istemiyorum! Yaparken hiçbir şey düşünmediğim bir işi, düşündükçe bana da bilmece gibi gelen bir işi, sürekli bana hatırlatmanızı istemiyorum! Gerçi yaptığıma pişman olmak da istemiyorum. Ama bakın, böyle bir durum söz konusu olur ve ben o kadar çabuk davranmayıp önceden sorup soruşturup yanmakta olan kişiyi yansın diye bırakacak olursam, işte o zaman suçlu siz olursunuz.”

      Daja: “Tanrı korusun!”

      Templier: “Bari bugünden sonra bana bir iyilik edin de, artık tanımayın beni. Yalvarırım size. Babasını da başıma sarmayın. Yahudi, Yahudi’dir. Bense kaba bir Schwab’ım. Kızın yüzü çoktan kafamdan silindi; her ne kadar onu görmüş olsam bile.”

      Daja: “Ama sizinki onun kafasından silinmedi.”

      Templier: “Ne çıkar bundan? Ne çıkar?”

      Daja: “Kim bilir! İnsanlar her zaman göründükleri gibi değiller.”

      Templier: “Ama göründüklerinden daha iyi olanlara nadiren rastlanır.” (Gider.)

      Daja: “Durun! Neden acele ediyorsunuz?”

      Templier: “Kadın, dolaşmaktan çok hoşlandığım bu hurmalığı da bana zehir etmeyin!”

      Daja: “Git öyleyse. Alman ayısı! Ama ben ayı da olsa hayvanın izini kaybetmemeliyim.”

      (Templier’i uzaktan izleyerek arkasından yürür.)

      İKİNCİ PERDE

      Birinci Sahne

      (Sahne: Sultanın sarayı. Salaheddin ve Sittah satranç oynamaktadırlar.)

      Sittah: “Aklın nerede Salaheddin? Bugün nasıl oynadığının farkında mısın?”

      Salaheddin: “İyi oynamıyorum değil mi? Düşünüyordum.”

      Sittah: “Beni mi yoksa hiçbir şeyi mi? Bu hamleyi geri al.”

      Salaheddin: “Neden?”

      Sittah: “Atın savunmasız.”

      Salaheddin: “Gerçekten öyle. Haydi, şöyle olsun!”

      Sittah: “O zaman seni çatala alıyorum.”

      Salaheddin: “Yine doğru. Öyleyse şah!”

      Sittah: “Bu senin işine yarar mı? Ben şu taşı sürüyorum, sen hâlâ daha önceki durumundasın.”

      Salaheddin: “Anlaşıldı, bu çıkmazdan zararsız kurtulamayacağım. Olsun! Al atı!”

      Sittah: “Almak istemiyorum. Yanından geçeceğim.”

      Salaheddin: “Beni düşünüyor değilsin. Burayı tutmak, atı almaktan daha çok işine yarıyor.”

      Sittah: “Olabilir.”

      Salaheddin: “Evdeki hesabın çarşıya uymadı. İşte bak! Nasıl, bunu tahmin etmemiştin değil mi?”

      Sittah: “Elbette tahmin edememiştim. Vezirinden bu kadar bıktığını nereden bilebilirdim?”

      Salaheddin: “Vezirimden mi?”

      Sittah: “Daha şimdiden görüyorum. Bugün bin dinarımı kazanabileceğim, bir kuruş bile fazlasını değil.”

      Salaheddin: “Nedenmiş o?”

      Sittah: “Bir de soruyorsun! Çünkü bütün gayretinle, bütün gücünle kaybetmeye çalışıyorsun. Ama işime gelmez bu benim. Çünkü bir kere böyle bir oyun eğlenceli değil. Ne zaman seninle oynadığımda kaybetsem, en çok o zaman kazanmıyor muyum? Kaybettiğim oyunlarda beni teselli etmek için sonradan bana hep iki katını vermiyor musun?”

      Salaheddin: “Bak şuna! Demek ki kardeşçiğim, eğer oyunu kaybedersen bu kaybetmeye çalıştığın için olacak öyle mi?”

      Sittah: “En azından, benim daha iyi oyun oynamayı öğrenemememin suçu, senin cömertliğinde yatıyor, sevgili kardeşim! Doğu’da vezir denen taşa Batı’da kraliçe adı verilir.”

      Salaheddin: “Oyunu bırakıyoruz. Bitir şunu artık!”

      Sittah:

Скачать книгу