İşler Tıkırında Gidiyor. Антон Чехов

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İşler Tıkırında Gidiyor - Антон Чехов страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İşler Tıkırında Gidiyor - Антон Чехов

Скачать книгу

gara doğru yollanır. Büfedeki mezelere bakar, kendisi için hiçbir ehemmiyeti olmayan asılı ilanları yüksek sesle okur, yine yavaş yavaş vagonlarını boylar. Yüzünde ne bir arzu ne bir sıkıntı okunur… Orada veya başka bir yerde, evde, vagonda, lokomotifin yanında bulunmasının üzerine ayrı hiçbir tesir yapmadığı besbellidir.

      Akşama doğru tren, büyük bir garda durur. Hat boyunda ışıklar daha yeni yanmıştır. Serin şeffaf havanın maviliği içinde bunlar, sarı berrak bir yıldızı andırır ve ancak kapanık çatının altında kırmızı bir renkte ışık verirler. Yolların hepsini sıra sıra vagonlar tutmuştur. Âdeta yeni bir tren daha gelse açıkta kalacaktır. Delikanlı, akşam çayı için kaynar su almaya koşar. Garın rıhtımı üzerinde güzel giyimli hanımlar, hanımların arkaları sıra ise esvaplı gençler dolaşır. Garın iki tarafında, uzakta, pus içinde ziyalar parıldar; orası şehirdir. Acaba hangi şehir? Bu, oğlanın umurunda değil. O, garın arkasına düşen tarafta donuk ziyalı eski binalardan başka bir şey fark etmez. Kulağına çarpan arabacıların bağırışlarıdır. Yüzüne, soğuk ve keskin bir rüzgâr vurur. Ona göre, o şehir besbelli güzel bir yer değildir; orada istirahat vasıtaları yoktur, can sıkılır.

      Çay içerlerken artık hava zifirî karanlık olmuş ve fener yakılmıştır; tren hafif bir hareketle sarsılır ve yavaşçacık arkaya doğru gider, biraz yürür, durur.

      Müphem gürültüler duyulur, biri tamponların yanında zincirlerle oynar ve “Hazır!” diye bağırır, tren sarsılır, ilerler, on dakika sonra geriye gelir.

      İhtiyar, vagondan çıkar, treni tanıyamaz. Sığırların yüklü bulunduğu sekiz vagon önceden hiç görmediği bir sıra düz ve üstleri açık vagonlara bağlanmıştır. Bu vagonların ikisi üçü moloz dolu, ötekiler boştur. Trenin boyunca şimdiye kadar tanımadığı birtakım tren şefleri gidip gelmekte, kendilerine sorulan suallere istemeye istemeye kapalı cevaplar vermektedirler. Bunların yanında ihtiyarın irapta mahalli yoktur.2 Bunlar yeni bir tren kurmak, çabuk kurmak ve sıcak yerlerine kavuşmak için uğraşırlar.

      İhtiyar sorar: “Bu trenin numarası kaç?”

      “18!”

      “Asker treni nerede? Bizi ondan niçin ayırdılar?”

      Cevap alamaz, gara seğirtir. İlk iş olarak, tanıdığı başkondüktörü arar, onu bulamayınca istasyon şefinin yanına dalar. Şef odasında masasının önüne oturmuş, bir paket dolusu beyannameyi gözden geçirmektedir; meşguldür ve birinin girdiğini görmemiş gibi hep kâğıtlara bakar. Üzerinden büyüklük akar. Başı kara, saçları kısa, kulakları düşük, burnu uzun ve kemerlidir; sert ve güya hakaret görmüş bir hâli vardır. İhtiyar derdini yanmaya başlar, aldığı cevap şudur:

      “Ne demek istiyorsunuz?”

      Koltuğunun arkasına yaslanarak ve gittikçe köpürerek:

      “18 numara nenize yetmiyor? Açık, daha açık söyleyiniz. Anlamıyorum. Ne olmuş? Ben on dört parça mı olmalıyım?”

      Bu sorgular artar, ortada aşikâr bir sebep olmaksızın başmemur gittikçe daha sertleşir; ihtiyar para kesesini çözmeye çoktan hazırdır; fakat bilinemez ne sebeple kendisine tecavüz edilmiş ve bu nedenle tamamen öfkelenmiş bir hâl alan başmemur koltuğundan sıçrar, dışarı fırlar. Omzunu kaldırarak ihtiyar da çıkar ve yine dert dökecek birini arar.

      Can sıkıntısıyla bu dertli günü yeni bir dert ile bitirmek endişesiyle yahut da sadece gözüne üzerinde telgraf levhası asılı bir gişe tesadüf etmesiyle oraya yaklaşır, bir telgraf çekmek arzusuna düşer.

      Eline kalemi alır, düşünür ve oradan verilen mavi bir kâğıdın üzerine “Aceledir. Hareket şefliğine. Sekiz vagon sığırım var. Her garda demir atıyor. Bana ekspres bir numara vermenizi dilerim. 20 kelime cevaplıdır.” ibaresini yazar, imzasını koyar.

      Telgrafı çektirdikten sonra istasyon başmemurunun odasına döner. Siyaha çalar bir kumaşa geçirilmiş arkalıksız uzun bir kanepede gözlüklü, çenesi sakallı, kürk kalpaklı biri oturmaktadır. Kadın kürklerini andırır bir kürk giymiştir. Önünde kontrolör üniformalı, kuru, zayıf bir efendi durmaktadır.

      V

      Kontrolör, tuhaf kürklü yolcuya şunları anlatmaktadır:

      “Bir misal olarak arz edeyim ki dinlemenize değer: Z. şimendifer kumpanyası hiç istifini bozmaksızın, en sade bir iş görüyormuş gibi N.şimendifer kumpanyasından 300 eşya vagonu çalmıştır. Bu bir hakikattir efendim. Bunu her türlü yeminlerle teyit ederim. Bunları çalmış, kendi mıntıkasına çekmiş, üzerlerine yeni bir boya geçirmiş, kendine mahsus harfleri vurmuş. İnanıyorsunuz ya! N. kumpanyası her tarafa memurlar çıkarır, arar, tarar, günün birinde ne ile karşılaşsa beğenirsiniz? Kendi hatlarından birinden geçen Z. kumpanyası vagonlarından biri sakatlanır, bir istasyona çekilip bırakılır. Bu vagon depolardan birinde tamire alınır. Bir de görülür ki vagon tekerleklerinde N. kumpanyasının ufak markaları vardır! Nasıl efendim, beğendiniz mi? Böyle bir münasebetsizliği ben yapsaydım ta Sibirya’yı boylatırlardı; fakat koca şimendifer kumpanyası yapınca bu mübah bir şey oluyor…”

      Müdürler sınıfına mensup yüksek kimselerin sohbetine kulak misafiri olmak şerefi ihtiyara haz ve gurur verir; sakalını sıvazlar ve temkinli bir eda ile sokulur, söze karışır:

      “Bir misal de benden efendiler.” der. “Elli sığır sevk ediyorum. Vagon başına mesela 600 pudluk3 bir ücret veriyorum. Sekiz vagon hiç 600 pud tutar mı? Çok daha eksik gelir. Fakat kime dert anlatmalı?”

      Bu sırada ihtiyarı aramakta olan oğlu peyda olur: Kulak kabartır ve sandalyelerden birine ilişmek ister, ihtiyar devam eder:

      “Bunu hesaba katmazlar. Hâlbuki işte ben oğlumla sığırlarla birlikte bulunduğumuz hâlde güya üçüncü sınıfta gidiyormuşuz gibi adam başına 60 ruble ücrete tabi tutuluyoruz. Oğlum şu, iki evladım da evde; fakat onlar tahsil görüyorlar. Sonra efendiler, biliniz ki, şimendiferler benim fikrimce hayvan ticaretini yıkmışlardır. Evvelleri hayvanları oldukları yerde ayakta satmak bin kat hayırlı idi.”

      İhtiyar, sesine bir makam verir, her sözün sonunda oğluna bakar ve Görüyor musun, ben kimlerle konuşuyorum! demek ister.

      Kontrolör, ihtiyarın sözünü keser:

      “Düşününüz bir kere, bu hâllere hiç kızan, darılan var mı? Bir ses çıkaran var mı? Ne gezer! Niçin? Sebep pek sade: Rezalet göze çarpmak için, içimize batmak için birden patlamalı ve nizamı, intizamı birden kırıp geçirmeli. Fakat o alıştıra alıştıra gelmiş, geliyor, öteden beri kovalanan bir programın tatbikinden ibaret ve nizam, intizam denilen şeyin mayası o imiş gibi bir âdet şeklinde beliriyor! Şu şimendiferlerin her traversi bu rezaletin bir damgasını taşıdığı, pis kokusunu verdiği hâlde köklenen âdet bunları tamamen örtmektedir…”

      İkinci çan çalar. Garip kürklü efendi kalkar, kontrolör onun koluna girer ve ateşli ateşli söylenmekte devam ederek garın rıhtımına çıkarlar. O, treni boylayınca istasyon şefi acele acele odasına girer, masasının başına geçer.

Скачать книгу


<p>2</p>

İrapta mahalli yok: Hiçbir değeri ve önemi yok. (e.n.)

<p>3</p>

Pud: Eski Rus ağırlık birimi. 1 pud = 16.38 kg. (e.n.)