Zeno'nun Bilinci. Italo Svevo

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zeno'nun Bilinci - Italo Svevo страница 21

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Zeno'nun Bilinci - Italo Svevo

Скачать книгу

Ada’nın yokluğunu ilk seferinde mecburi gitmek zorunda olduğu bir ziyaret ile ikincisi sefer rahatsızlandığı ile açıkladılar, üçüncüsünde ise hiçbir mazeret sunmadılar, ta ki ben endişenip sorana kadar. O zaman rastlantı sonucu yöneldiğim Augusta cevap vermedi, yardım ister gibi Alberta’ya baktı, Alberta yanıtladı beni: Ada, teyzelerinden birine gitmişti.

      Nefesim kesildi. Ada’nın benden kaçtığı açıktı. Bir gün önce yokluğuna katlanmış ve belki görürüm umuduyla ziyaretimi uzatmıştım. Ancak o gün, birkaç saniye ağzımı açamadan öylece kaldım ve sonra başıma giren ani bir ağrıyı bahane edip gitmek için kalktım. Ada’nın direnişiyle ilk kez karşılaştığım o gün, hissettiğim en güçlü duygunun, öfke ve küçümseme olması tuhaf! Hatta onu yola getirmek için Giovanni’ye başvurmayı bile düşündüm. Evlenmek isteyen bir adam böyle şeyler yapabilir, atalarını tekrar etmektir bu.

      Ada’nın bu üçüncü yokluğu daha da anlamlı hâle gelecekti. Öyle ki onun evde olduğunu ama kendisini odasına kitlediğini keşfedecektim.

      Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki o evde gönlünü kazanmayı başaramadığım başka bir kişi daha vardı: Küçük Anna. Diğerlerinin önünde saldıramıyordu artık bana çünkü pek bir paylamışlardı. Birkaç kez de kız kardeşleriyle birlikte hikâyelerimi dinlemişti. Ancak tam evden ayrılacağım zamanlarda eşikte yanıma geliyor, nazikçe ona doğru eğilmemi isteyip kendisi de ayaklarının ucunda yükseliyor, küçük ağzını kulağıma yapıştırıp sadece benim duyabileceğim kadar sesini alçaltarak: “Sen delinin tekisin, gerçekten delisin!” diye fısıldıyordu.

      Dahası bu sinsi canavar, bana diğerlerinin yanında siz diye hitap ederdi. Bayan Malfenti oradaysa hemen kollarına sığınıyor ve annesi de onu okşuyordu:

      “Küçük Anna’m nasıl da kibar bir kız oldu, sizce de öyle değil mi?”

      Kibar Anna hiç itiraz etmiyor ancak yine de bana deli demenin bir yolunu buluyordu. Bu ifadeye, minnettarmışım gibi görünen bir gülümseme ile karşılık veriyordum. Küçük kızın bu saldırılarını yetişkinlere anlatmaya cesaret edemeyeceğini umuyordum, tek korkum Ada’nın küçük kız kardeşinin benim hakkımda ne düşündüğünü öğrenmesiydi. O çocuk, ne yaptı etti sonunda sıkıntıya soktu beni. Sohbet esnasında konuşurken onunla göz göze gelirsek hemen bakışlarımı başka bir tarafa çevirmenin bir yolunu bulmam gerekiyordu ve bunu da olanca doğallıkla yapmak, pek zordu. İster istemez kızarıyordum. Bu masum yaratık, hakkımdaki yargısı ile bana zarar verebilirmiş gibi geliyordu. Hediyeler aldım getirdim ona ama yine de kalbini kazanamadım. Kendi gücünün ve benim zayıflığımın farkındaydı elbette ve bu yüzden de diğerlerinin yanındayken beni sorgulayan küstahça bakışlar atmaktan çekinmiyordu. Hepimizin bilincinde tıpkı bedenimizde olduğu gibi üzerine pek düşünmek istemediğimiz hassas, örtülü noktalar olduğunu sanıyorum. Ne olduklarını bile bilmeyiz ama yine de orada olduklarını biliriz. Ben de içimi okumak isteyen bu çocuksu bakışlardan gözlerimi kaçırıyordum.

      Ama o evi tek başıma ve umutsuzca terk ettiğim o gün, eğileyim ve iltifatını duyayım diye peşimden geldiği zaman deli gibi çarpık bir suratla üzerine doğru eğildim ve ellerimi pençe gibi yapıp tehditkâr bir şekilde ona doğru uzandım, hemen ağlayarak çığlık çığlığa kaçtı gitti.

      Böylece o gün Ada’yı da görebildim çünkü çocuğun çığlıklarına ilk koşan oydu. Küçük kız, ağlayarak bana deli dedi diye onu korkuttuğumu söyledi:

      “O deli, ben de bunu söylemek istiyorum, ne var ki bunda?”

      Ada’nın evde olduğunu görünce şaşırmış ve durup küçük kızı dinlemiştim. Demek kız kardeşleri yalan söylemişlerdi, aslında yalnızca Alberta yalan söylemişti çünkü Augusta, bu görevi ona devretmişti. O an olan biteni daha iyi anladım. Ada’ya dedim ki:

      “Sizi gördüğüme sevindim. Üç gündür teyzenizdesiniz sanıyordum.”

      Bana cevap vermedi, ilk başta ağlayan çocuğun üzerine eğildi. Hakkım olduğunu düşündüğüm açıklamaları almadaki bu gecikme, kanımın kafama hücum etmesine neden oldu. Söyleyecek söz bulamadım bir türlü. Çıkış kapısına doğru bir adım daha attım ve eğer Ada o dakika ağzını açmamış olsaydı gidecek, bir daha da geri dönmeyecektim. O öfkeyle, artık çok uzamış bir rüyadan uyanmak, gözüme kolay gelmişti.

      Nitekim Ada, tam o sırada yüzü kızarmış hâlde bana döndü, teyzesini evde bulamadığı için birkaç dakika önce eve geri döndüğünü söyledi.

      Bu sözler beni sakinleştirmeye yetti. Anaç bir hâlde, hâlâ çığlık çığlığa ağlayan çocuğa doğru eğilmişken nasıl da güzeldi! Bedeni öylesine esnekti ki çocuğa yaklaşmak için küçülmüştü sanki.

      Yine benim olduğunu düşünerek hayranlıkla seyrettim onu.

      O kadar dingin hissettim ki kısa bir süre önce gösterdiğim alınganlığı unutturmak istedim ve Ada’ya ve ayrıca Anna’ya çok nazik davrandım. Yürekten gülerek dedim ki:

      “Bana o kadar sık deli diyor ki ona deli biri nasıl olur göstermek istedim. Affedin lütfen! Sen de zavallı Annacık, korkma benden çünkü ben iyi kalpli bir deliyim.”

      Ada da bana karşı çok çok nazikti. Hâlâ ağlayıp duran küçük kızı azarladı ve bu durum için özür diledi. Yeterince şanslı olup da Anna o öfkeyle koşup yanımızdan gitseydi Ada’ya konuyu açardım. Kimi yabancı dil kitaplarında rastlanılan, kaldıkları ülkenin dilini bilmeyen yabancılar için hayatı kolaylaştıran hazır cümlelerden birini söyleyecektim: “Babanızdan sizi isteyebilir miyim?” İlk kez evlenmek istiyordum ya, bu nedenle bu ülkenin yabancısıydım. O zamana kadar görüştüğüm kadınlarla başka türlü ilgilenmiştim. Önce üzerlerine el atardım.

      Ama işte o birkaç kelimeyi bile söyleyemedim. Üç beş kelime de olsa zaman istiyordu söylemesi! Üstelik suratıma yalvaran bir ifade yerleştirmem gerekirdi, bu da Anna ile ve hatta Ada ile girdiğim münakaşadan hemen sonra çok zordu, üstelik çocuğun çığlıklarını duyan Bayan Malfenti de koridorun ucunda gözükmüştü bile.

      Ada’ya elimi uzattım, o da aynı canlılıkla elini verdi.

      “Yarın görüşürüz. Hanımefendiden benim için özür dileyin.”

      Ama güvenle avcumun içine yerleştirdiği o eli bırakmakta tereddüt ettim. Kız kardeşinin yaptığı kötülüğü telafi etmek için her türlü nezaketi göstereceği sırada, yanından ayrılarak büyük bir fırsattan vazgeçtiğimi hissediyordum. Birden içimden geleni yaptım, eğilip eline dudaklarımı dokundurdum. Sonra kapıyı açtım ve o zamana kadar sol eli ile eteğine yapışan Anna’yı tutmaya devam ederken bana vermiş olduğu sağ eline, o minicik ele içinde sanki bir şey yazılıymış gibi şaşkınlıkla baktığını görünce çabucak oradan uzaklaştım. Bayan Malfenti’nin hareketimi gördüğünü sanmıyordum.

      Merdivenlerde bir an için durdum, hiç planlanmamış bu hareketime kendim de şaşırdım. Hâlâ arkamdan kapanan o kapıya dönüp, zili çalıp Ada’nın elinde nafile aradığı kelimeleri yüzüne söyleyebilme şansım var mıydı? Olur gibi gelmedi bana! Çok fazla sabırsızlık göstererek haysiyetten yoksun kalmış olurdum. Ayrıca yarın geleceğimi söylemekle bazı konuşmalar yapacağımı da açığa vurmuştum

Скачать книгу