Akif Bey. Namık Kemal
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Akif Bey - Namık Kemal страница 4
DİLRÜBA: “Nasıl? Ölümle uğraşırken mi?”
AKİF: “Söyleyemem Dilrüba… Onu sana anlatmak kabil değil!”
DİLRÜBA: (boynunu bükerek) “Hakkınız var… Anlayamayacağım…”
AKİF: “Bizim hâlimiz budur Dilrüba… Enginde deniz göklere çıkarken gemimize bir martı konar… Her şeyi unuturuz; sevdiklerimizden bir mektup gelmiş gibi etrafına koşuşuruz.”
DİLRÜBA: “Enginde fırtına olur; mehtap doğar, kuşlar gelir…” (derin derin göğüs geçirerek) “Evde ağlayanlar hatıra gelmez…” (Uzak bir vapur düdüğü… Akif ürpererek kulak kabartır.)
AKİF: (başka bir sesle) “Vakit geldi… Geçiyor hatta… Gitmeliyim ben… Arkamdan ağlamanı istemem… Büyütme bunları zihninde Dilrüba! Bir kere benimle beraber denize çıkman mümkün olsa; kocanın, havalar ve sular üzerinde nasıl bir saltanat sürdüğünü görsen…”
DİLRÜBA: “Yok yok… İstemem onu…”
AKİF: “Nasıl? Benimle beraber bulunmayı istemez misin?”
DİLRÜBA: (kendine gelerek) “Yanlış anlamayın… Benim sizinle beraber bulunmaktan başka ne emelim olabilir yeryüzünde?.. Sular ve havalar üzerindeki saltanatımızı görürsem ‘Bu saltanatın sahibi, küçük bir kadını nasıl sevebilir?’ diye korkmaz mıyım?” (Kollarını Akif’in boynuna atar.)
AKİF: (Sert bir hareketle onu kapar.) “Dilrüba!.. Dilrüba’m benim…”
DİLRÜBA: “Sizi bu saltanat için sevdiğimi sanmanızdan korkmaz mıyım?”
AKİF: “Ne güzel fakat ne haksız sözler… Senin sevginden şüphe etmek!.. Böyle bir şey aklımdan geçse yaşar mıydım?” (kendini toparlayarak) “Kuvvetli olalım Dilrüba… Gülerek ayrılalım… Göreceksin yakında mutlaka geleceğim. Seni yine böyle kollarımda tutacağım…”
DİLRÜBA: (masum bir teessürle) “Gülerek ayrılmak mı? Düğüne mi gidiyoruz? Zihnimi hep enginlere, fırtınalara çaldın… Kavganın kılıçlarını, toplarını zihnimden uzaklaştırmaya uğraştım…”
AKİF: (çocuk avutur gibi) “Ondan mı korkuyorsun? Bak hele… Kavga dediğimiz şeyin yaşayıştan farkı var mı? Bir muharebede geri gelmeyenlerin, gelip bulmayanlardan ne kadar az olduğunu bir bilsen Dilrüba! Kavgada ölenler de bir tesadüfle ölürler. Sokakta yahut yatağında ölenler de… Asıl muharebe meydanı cephe arkasındadır… Benim kavgaya gidişimden korkma!.. Gündelik hayatımı yaşayışımdan korkmak gibi olur.”
DİLRÜBA: (ağlayarak) “Bunlar hayal!.. Hep hayal… Hep beni kandırmak için… Sevdiğim insan kavgaya gidecek… Her gün, her saat bin türlü tehlike ile yüz yüze yaşayacak… Dilrüba garip, kimsesiz üzülmeyecek, ağlamayacak…” (ağlaya ağlaya gülerek) “Üstelik de gülecek!..”
AKİF: (onu tekrar kapıp öperek ve tıkanarak) “Buraya gel… Ayrılık dakikasındayız… Kuvvetli olmalıyız… Beni anlamaya çalış. Devletimin hizmetine çağrılıyorum, bu çok büyük bir şeydir… Benim sevgime layık olmak istemez misin? Arkamdan ağlamayacaksın… Bir damla gözyaşı dökmeyeceksin…” (parmaklarını onun gözyaşlarıyla ıslandırıp uzun uzun seyrederek) “Bunlar son olsun…” (parmaklarını dudaklarına götürüp) “Sevineceksin… Kocan milletinin hizmetine gidiyor. Vatanın düşmanlarıyla uğraşıyor diye sevineceksin, sonra sonra…” (söylemeye cesaret edemediği bir şeylere yanar gibi) “Tanrı bize bir çocuk verirse onu da bu duygularla yetiştireceksin. Toprağın üstü ile altı arasında bir fark görmeyecek, vatanı için sevinçle ölmeye hazırlanacak… Olur ya eğer ben dönmezsem…”
DİLRÜBA: (eliyle onun ağzını kapayarak) “Allah esirgesin! Alma o sözü ağzına…”
AKİF: “Bırak söyleyeyim… Her fenalığa kendini hazırlamak lazım… Korktuğun çıkmazsa zararı yok fakat çıkarsa… Bir derdi bekleyerek karşılaşmak, birdenbire onun baskınına uğramaktan daha iyidir.” (yine bir düşünceden sonra kesik kesik) “Bana bir hâl olursa kendin için pek korkma, sefil olmazsın… Allah seni kimseye muhtaç etmez. Ben her şeyi düşündüm… Elimde olan hiçbir şeyi ihmal etmiş değilim…”
DİLRÜBA: “İnsafsız!.. Ölümü düşünmüş… Ona da kalmamış da kendi öldükten sonra benim için tedbirler hazırlamış… Acaba senden sonra kim yaşayacak?”
AKİF: “Sana ağlama demedim mi? Metin ol!.. Metin ol ki canım yerinde iken şuradan gidebileyim…”
DİLRÜBA: (gözlerini göstererek) “İşte… Bak gözlerimde bir damla nem var mı? Değil mi ki Metin ol! diyorsun, olacağım… Gönlümde ne kadar yara ne kadar ateş varsa yine gönlümde saklarım… Elimden gelirse gittiğini hiç hatırıma getirmem… Seni yanımda farz ederim… Kimseye keder göstermem. Sen rahat ol!.. Yine kavuşacağız inşallah…”
AKİF: (onun tuttuğu ceketi giyerek) “İnşallah… Allah devletimize zeval vermesin… Üzülme… Allah isterse yakında sağ salim dönerim. Tatlı bir ömür süreriz…”
(Dilrüba kapıdan bakar… Sonra pencereye giderek perdeyi aralar, sonra eliyle uğurlama işaretleri yapar… O esnada Kamer’in selamlık kapısında ağlamakta olduğunu işiterek başını çevirir.)
SAHNE IV
Dilrüba, Kamer
DİLRÜBA: (bir yandan el sallamaya devam ederek) “Ne o, sen ağlıyor musun?”
KAMER: “Siz ağlamıyor musunuz?”
DİLRÜBA: “Ağlamayacaksın diye yemin ettirdi…”
KAMER: (mahzun) “Olsun… Yine ağlar insan… Ağlamamak elinde mi insanın?”
DİLRÜBA: (Gülümseyerek yanına yaklaşmış olan Kamer’in yanağına bir fiske atar.) “Deli Çerkez!..”
KAMER: “Niçin deli olayım?”
DİLRÜBA: (bir eliyle pencereden mendilini sallarken öbür eliyle Kamer’e yerleri göstererek ve gülümseyerek) “İncilerim kopup dağıldı… Hemen onları topla, yeniden dizmeye başla…”
KAMER: “Toplarım… O kadar acele mi?”
DİLRÜBA: “Elbette acele…”
KAMER: “Ne yapacaksınız?”
DİLRÜBA: “Komşunun düğünü olduğunu bilmiyor musun?”
KAMER: “Size ne?”
DİLRÜBA: “Bana ne mi? Gideceğim!”
KAMER: