Cadı. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Cadı - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 5
Fikriye’yi göstererek:
“Duydunuz da bu zavallıya niçin haber vermiyorsunuz? Bucak bucak her şeyi saklıyorsunuz?”
“Büyük hanım, inanılacak bir şey değil ki söyleyelim. Bir masaldan, bir hayalden, şunun bunun uydurmasından ibaret boş dedikodular…”
“Nasıl boş dedikodu?.. Nasıl masal?..”
“Naşit Nefi Efendi’nin ölen ilk karısı Binnaz Hanım güya cadı olmuşmuş da kocasının aldığı karıları boğmak için gece mezarlıktan çıkar, eve gelirmiş. Söyleyeceğiniz bu değil mi?”
Kocakarı, Tanrı’ya sığınarak, büyük bir telaşla hırkasının yakasını ısırırken:
“Öyle ya!..”
“Bunca gün görmüş koskoca ak saçlı bir hanımsınız. Siz bu uydurma şeye inanıyor musunuz?”
“Neye inanmayayım?.. Cenaze evde yattığı gece üzerinden kedi mi atlatmışlar? Ne yapmışlar? Zavallı hatun, Tanrı esirgesin işte cadı olmuş…”
Yenge Emine Hanım, kocakarının bu saflığına karşı biraz yumuşayarak:
“Hanım nineciğim, şimdi öyle cadıya, hortlağa pek inanan kalmadı… Üzerinden kedi atlatmakla bir ölü cadı oluverse bütün mezarlıklar cadılarla dolar, diriler için artık rahat ve huzur kalmazdı… Sizin gibi iyi yüreklilerin saflığıyla eğlenmek için bazı kötüler, böyle şeyler uydurup arayıcı fişeği gibi ortaya salıveriyorlar. Birçok suçsuzların da felaketlerine sebep oluyorlar. Bizim Fikriye Hanım da sizin gibi saftır. Her işittiği şeye inanıverir de işte onun için, ben bu ciheti kendinden saklamaya uğraştımdı. Biz inceden inceye araştırdık. Naşit Nefi Efendi pek olgun bir adammış. Böyle koca her zaman ele geçmez… Herkesin akılalmaz birtakım uydurma saçmalarına bakıp da bu kısmeti kaçırmayalım. Siz gerçekten ailemizin eski dostuysanız, Fikriye’nin iyiliğini isterseniz bizimle birlikte ona öğüt veriniz de bu adama varsın… Biraz gün görsün, safa sürsün… Haydi buyurunuz. Bir kahve içip dinleniniz…”
Yenge Emine Hanım, kocakarıyı odaya alır. Başköşeye oturtur. Eline kahveyi sunar… Yaşlı kadın, bu davranışın, aldığı şu ikram ve nezaket sonucunun karşısında tutumunu değiştirme gereğini sezerek der ki:
“Vallahi kızım, sandığınız kadar saf bir kadın değilim… Bu cadı lakırtısını duyunca ben de hoppadak inanıvermedim. İlk önce güldüm. ‘Büyü tutturmak için uyduruyorlar. Büyülerine tavşan başı.’ dedim. Bunu bana komşumuz Hürmüz Hanım haber verdi. O, Naşit Nefi Efendi’nin bıraktığı kadınlardan birini tanıyor. Şükriye adındaki bu kadın, Frenk mektebinde okumuş; Türkçe, Fransızca, İngilizce ve her türlü dilden biliyor. Yazma, okuma, resim, nakış, bilmediği yok. Uçanla kaçan elinden kurtulmuyor. Başına gelenleri âdeta bir roman gibi koca bir kitap yapmış… Taşkasap taraflarında bir kocaya daha varmış. Bu Şükriye, Hürmüz’e cadı hakkında pek fena şeyler anlatmış. Dinlerken tüylerim hep diken diken oldu. Bunlar ne masal ne hayalat… Kadın kendi serüvenini hikâye etmiş… Bu, korkunçluğu kadar da tuhafın tuhafı olan hikâyeyi işitince meraktan duramadım. Zaten işim gücüm ne?.. Bir gün Hürmüz’le birlikte kalktık, Taşkasap’a Şükriye’nin evine misafir gittik. Kanı sıcak, fıkır fıkır, lakırtıcı bir taze… Kadın bize izzet, ikram, kıyamet… Parça parça oldu. Nereye oturtacağını bilemedi. ‘İkramı, külfeti bir yana bırak da gel şöyle karşıma otur. Cadıyı anlat… Meraktan helak olacağım yavrum. Çünkü bu Naşit Nefi Efendi, pek sevdiğim bir aileden kız istemiş… Ben buraya olup bitenleri soruşturmaya geldim. Gerçek her ne ise bizden saklama, olduğu gibi söyle.’ dedim. Şükriye Hanım bize cadı ortağını bir bir anlattı. Yetmiş yaşıma girdim kızım, böyle acıklı, tuhaf şey işitmedim. Ben şimdi size ne söylesem mübalağaya yorarsınız. Birlikte geliniz. Sizi oraya, Şükriye Hanım’ın evine götüreyim. Kendi kulağınızla işitiniz. Kılavuz kadınların sözlerine inanmayınız. Naşit Nefi Efendi, ilkinden sonra şimdiye değin tam yedi karı almış… Artık zavallı adama İstanbul içinde hiçbir kadın varmıyormuş… Bu cadı eşinden dolayı pek fena adı çıkmış… Şükriye’nin dediğine göre iyi ahlaklı bir kimse imiş… Böyle uğursuz, belalı bir adamın ahlakı ne kadar güzel olursa olsun para eder mi? Tanrı’m kısmet etmesin, ya eğer bizim Fikriye bu adama varacak olursa dokuzuncu karısı olacak… Sonunda ya boşanacak ya boğulacak… Başka bir hayır beklemeyiniz…”
Ertesi günü soruşturmak için hep birlikte Taşkasap’a, Şükriye Hanım’a gidilmeye karar verilir…
4
Dünyada Neler Olmaz?
Kocakarı gittikten sonra yenge ile yeğen arasında yine bir kızılca kıyamettir koptu. Fikriye aşırı karamsarlığından, tiksintisinden kendini yüzüstü minderin üzerine atarak haykıra haykıra:
“Aşk olsun yenge! İnsaniyetine teşekkür ederim! Hakkımdaki şefkatsizliğini biliyordum ama beni bu evden savmak için boğdurmaya gönderecek kadar bir vahşiliği göze aldıracağını düşünemezdim! Çok şükür onu da öğrenerek ne yaradılışta bir kadın olduğunu anladım!”
“Ah aptal karı ah… Ben senin yararına uğraşıyorum, sen bak aleyhimde ne kötü sanılarda bulunarak kalbi bozuk bir kadın olduğunu ortaya koyuyorsun.”
“Beni, karısı cadı olmuş bir adama vermek, yararıma çalışmak demek midir?”
“Böyle masallara inanıyor musun Fikriye?”
“Niçin inanmayacağım?..”
“Böyle şeyin aslı olur mu canım?”
“Aslı olmaz da bu işittiklerinizi benden niçin saklıyordunuz?”
“İşte böyle beyinsiz bir yaratık olduğunu biliyordum da inanacaksın diye saklıyordum. Düşündüğüm yine geldi çıktı ya…”
“Yaşlı hatunu dinlemedin mi? Ne büyük bir yürek gücüyle ne derin bir güvenle söylüyordu!”
“Üzerinden kedi atlarsa ölü cadı olur diyen bir bunağın saçmalarına inanıyorsun da benim akıl ve mantık içindeki sözlerime neye inanmıyorsun, güvenmiyorsun?..”
“Serüvenin sahibi Şükriye Hanım’ın kişisel tanıklığına ve dosdoğru anlattıklarına ne diyeceksin?..”
“İşte yarın gidip bu hanımı dinleyeceğiz. Kim bilir bu da ne alık bir karı olmalı ki böyle saçma sapan sebeplerden kocasından ayrılmış…”
“Yenge, böyle ezbere hüküm vermekle olmaz. Büsbütün asılsız yere de bu söylentiler çıkmaz. Şükriye Hanım neden alık bir kadın olsun? Birkaç dilden okuyup yazmak bildiğini işitmedin mi? Haydi olmazı olur sayarak Şükriye Hanım’ı alık bir kadın kabul edelim. Naşit Nefi Efendi’ye eşlik eden öbür altı yedi kadının hepsi de mi alıktı? Ya boğulana ne diyeceksin?”
“Fikriye, benim babam ‘tarik-i nazenin’dendi.