Henüz 17 Yaşında. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Henüz 17 Yaşında - Ахмет Мидхат страница 12
“Ha… Anlamaya başladım. Demek oluyor ki bu evde hangi kadının müşterileri çoksa…”
“Öyle ya… Hem hiçbir geceyi boş geçirmez hem Dudu’nun yanında itibarı ona göre olur.”
“Müşteri ile yatmayı arzu etmek onu sevdiğinden dolayı olmayıp bunun için imiş ha! Hesabın doğrudur da… Sevmek lazım gelse bu kadar müşterinin hangi birini sevmeli? Ama bunları sen bana söylememelisin; söylediğin hâlde beni nasıl aldatabilirsin?”
“Siz zati aldatılacak müşterilerden değilsiniz ki… Dün gece paraları verdiğiniz hâlde benimle yatmadığınız gibi bu gece de kalacaksınız da gene yatmayacağınızı söylüyorsunuz.”
“Ne bilirsin, belki yatarım.”
“Hayır, siz bizim gibi kızlarla yatmazsınız; öyle sizin gibi bazı müşterilerimiz vardır ki buraya sadece eğlenmek için gelirler. Yerler, içerler, çalarlar, çağırırlar; hatta koyunlarına kız alsalar bile dokunmazlar.”
“O nasıl olur? Bir adam koynuna kız alır da dokunmaz olur mu?”
“Onlar bizden iğrenirler. Hakları da vardır ya! Bir kere sizin gibi bir müşteri demişti ki: ‘Siz bir kaşığa benzersiniz ki herkesin ağzına girersiniz; bunun için midesi olan bir adam o kaşığı ağzına almaktan iğrenir.’ ”
“Acayip! Sen böyle sözler de işitmişsin, ha? Eee, bunların ne demek olduklarını da güzelce anlamış mısın?”
Ahmet Efendi’nin bu son suali sormasına şaşmamalıdır. Biz burada kızın söylediği sözleri düzgün Türkçe olarak yazıyorsak da Kalyopi Türkçeyi o kadar tuhaf söyleyen Rumlardan idi ki söylediği şeyleri anlayabilmek için insan epeyce düşünmeli idi. Bu hâlde bulunan bir Rum insana: “Ben sizi bağırsaklarımdan severim!” dediği zaman can ve gönülden sevdiğini anlatmaya çalıştığını anlayabilmek için haylice düşünmelidir; bunun için Ahmet Efendi kızın söylediği şeyleri kendisi dahi anlayıp anlamamış olduğunu öğrenmeye lüzum görmüştür. Kız dedi ki:
“Ben Türkçeyi iyi söyleyemezsem de söylemek istediğim şeyi pek iyi anlarım; tabiat sahibi olan erkeklerin bizden iğrenmelerine hak da veririm.”
“Hak mı verirsin?”
“Evet, hiç haremlerde kocasından başka erkek tanımayan, kocasını candan, gönülden seven hanımlar bize benzerler mi? Biz neyiz? Dünyada hiçbir kimseyi sevmez, hayvan gibi bir mahlukuz. Bir müşteri bizi aldığı zaman bizden sevgi bekler, lezzet bekler. Hâlbuki biz ona ne kadar sevgi, şevk, lezzet göstersek, hepsi yalandır. Öyle değil mi? Biz gönlümüz isteyerek ona gitmiyoruz ki!.. Geceliğimizi almak için gidiyoruz. Bir kere düşününüz: Bir adam kendi işini kendisi gördüğü zaman ne kadar kendisini verir, şevkle, lezzetle görür; gündelikçi bir başkasına iş gördüğü zaman öyle gayret, şevk, lezzet ile işler mi?”
“Bu lakırdıların hepsi doğru; ama senden işitmeyi beklemiyordum.”
“Ben de bu lakırdıları her müşteriye söyler miyim ya? Fakat sizin öyle başka müşterilere benzemediğinizi anladım da onun için söylüyorum. Buraya birtakım adamlar gelirler ki gecelik üzerinde âdeta pazarlık ederler. Bir buçuk lira istenildiği hâlde üç mecidiyeden kapıyı açarlar. Artık bunlar verdikleri paranın acısını çıkarmak için o geceyi sabaha kadar nasıl geçireceklerini düşünmelisiniz! Sizse iki gecede üç lira veriyorsunuz da gene beni rahat bırakacağınızı söylüyorsunuz. Artık bu sözleri sizden saklamaya ne ihtiyaç kalır? Ben size: ‘Aman, sizi şöyle sevdim, böyle sevdim; mutlaka sizinle yatmak isterim.’ diye yalandan arsızlanacak olsam bana inanır mısınız? Yok. Öyleyse, size her şeyin doğrusunu söylerim de bari hiç olmazsa bizim nasıl biçareler olduğumuzu anlarsınız.”
Daha konuşmanın başından beri Ahmet Efendi Kalyopi’nin yüzünde bir masumluk hâli görmekteydi ki bunda yüreğinin de temizliğini görüyor, hele şu söylediği sözleri, içinden böyle duyduğu, böyle inandığı için söylediğinden hiç şüphe etmek istemiyordu.
Evet, bir adam düşüncelerini ortaya koyarken onda kendine mahsus bir ağız olur ki insan biraz dikkat erbabından olup da iyi bakacak olursa söylediği söz konuşanın vicdanına uygun mu, değil mi bayağı anlayabilir. Ahmet Efendi ise öyle her işittiği ilk söze inanır takımdan olmayıp bin söz içinde doğruya benzer ancak iki söz bulabilir adamlardan olduğu hâlde Kalyopi’nin söylediği sözler içinde binde ikisinin, üçünün bile hakikate aykırı olmadığı için kendisini doğrudur demeye mecbur ediyordu. Bununla beraber her ne olursa olsun elden bırakmadığı ihtiyatını gene ele alarak dedi ki:
“Güzel ama sizin nasıl biçareler olduğunuzu anlarsam, bundan sana ne fayda gelir?”
“Hiç! Şu kadar ki bizim iğrenilecek kızlar olduğumuzdan ziyade acınacak kızlar olduğumuzu anlamış olursunuz.”
“Bir de bizimle beraber geçireceğiniz geceyi biraz daha rahat geçirmiş olursunuz, öyle değil mi? Ama bir başka fayda daha var. Onu niçin söylemiyorsunuz?”
“O hangisi?”
“Bizden geceyi bizimle birlikte geçirmek için paraları aldıktan sonra o geceyi başka bir müşteri daha alarak iki kat para kazanmış olmak!..”
“Evet, bu da olabilir. Eğer müşteri çıkarsa olabilir.”
Kız bu cevabı hiç düşünmeden ve hiçbir ihtiyat göstermeden serbestçe vermiş olduğu için Ahmet Efendi daha fazla garip bulmaya başladı. Dedi ki:
“Acayip! Bunu da inkâr etmiyorsun ha?”
“Neden inkâr edeyim?”
“Demek oluyor ki bazı kere böyle yapan kızlar da vardır.”
“Böylesini değil, daha başka türlüsünü dahi yaparlar. İkisinin de koynuna girmek üzere başka başka iki müşteri alanlar da bulunur; hatta sizin arkadaşın aldığı kız yok mu? Agavni… İşte dün gece iki müşteri savdı!”
“Ya!.. Mesela bu gece sana bir müşteri daha çıksa alır mı idin?”
“Siz yattıktan sonra çıkarsa alırdım; yahut siz yatıncaya kadar bekler ise…”
“Bunu da söylüyorsun ha?”
“Niçin yalan söyleyeyim? Sizin benden istediğiniz eğlenceyi yaptıktan sonra, beni yanınızda alıkoymayacağınıza göre geceyi boş geçireceğime bir müşteriden beş on para daha alsam fena mı olur?”
“Ya o geceyi de rahat geçirdiğine sevinsen fena mı olur?”
“Bizim için rahat ne kadar uzak!”
Kızın sözleri Ahmet Efendi’nin merakını kurcalayarak zihnine o kadar şeyler yığıyordu ki bu düşünce salgını altında ezilip kalmak derecelerini buldu; bununla beraber açlık da kendisini hissettirmekte olduğundan kuşluk yemeği için ne yapmak lazım olduğunu kıza sordu.
Kalyopi dedi ki:
“Dışarıdan