Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl. Мустафа Кемаль Ататюрк

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl - Мустафа Кемаль Ататюрк страница 4

Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl - Мустафа Кемаль Ататюрк

Скачать книгу

Harp Okulu öğreniminin son aylarında birkaç derste, her öğrenci ikişer üçer madde olmak üzere, bir okuma kitabı gibi okumuştuk. Hemen bütün öğretim ve eğitim süresince yalnız birinci bölümü öğrenmeye ve uygulamaya bağlı kalmıştık.

      Oysa bu ilk bölüm, daha çok erin ve belli en küçük tam askerî birliklerin savaşa hazırlanmasına ilişkindi. Subayın subay olarak yetişmesini, subayın asıl görevlerini, savaşın subaydan istediği ruhi, ilmî güç ve niteliklerini temelde ikinci bölüm kapsıyordu. Hele subaya ruhi ve ilmî talimat veren Savaş Hizmetleri Tüzüğü’nün başındaki giriş bölümünü hiç okumamıştık. Bu kitaptan okuduğumuz ilk ders, savaş düzenleri ve askerlerin bölümleri idi. Oysa bu girişin her bölümü başlı başına bir ders olabilecek genişlikte ve önemdeydi.

      CANINI HİÇE SAYMA VE FEDAKÂRLIK DUYGUSU

      Piyade Talimnamesi – Giriş Madde 2: Savaş sıkı bir disiplinin varlığını (sağlanmasını), tüm maddi ve manevi güçlerin harcanmasını ve kullanılmasını gerektirir. Özellikle zafer ve üstünlük kazanmak, bütün subay ve erlerin, vatan ve millet uğrunda isteyerek ve seve seve canlarını feda etmelerine ve en küçüğüne kadar bütün rütbe sahiplerinin, kendiliklerinden düşünerek durumun gereğine göre yine kendiliklerinden tedbir almaya alışmış olmalarına ve erlerin de zafere ulaşmak için kesin karar ve isteğinde azimli olmalarına, üstlerinin yaralanmaları ve şehit olmaları hâlinde bile bu azmi bozmayacak nitelikte bulunmalarına bağlıdır.

      Piyade Talimnamesi – İkinci Muharebe Bölümü Madde 266: Subay emrindeki erler için en canlı örnektir. İleri atılmak suretiyle göstereceği örnek davranışla erlerini de kendisiyle birlikte ileri sürer. Subay, birliğini sıkı bir disiplin altında tutarak ağır sıkıntılar içinde ve birçok şehit ve yaralı verdikten sonra bile zafere ulaştırılabilir.

      Subay; erlerinin tasa, kıvanç ve her türlü yokluk ve sıkıntılarına katılan, güvenilir önderi olmalıdır. Erlerin tam güveni böyle kazanılır.

      Subay, savaşın kutsal görevi için, daha barış döneminde, kendini eğiterek yetiştirmeli ve hazırlamalıdır.

      Süvari Talimnamesi – Giriş – Madde 11: Süvari sınıfında amirin erler üzerinde doğrudan doğruya hüküm ve tesirinin pek büyük önemi vardır. Bundan ötürü kendi öz kişiliği olağanüstü bir önem taşır. Tecrübeli ve cesur bir süvari komutanını, asker tereddütsüz izler.

      Süvari Talimnamesi Üçüncü Muharebe Kısmı – Madde 417: Süvari muharebesinde topluca ve bütün şiddetiyle yapılan saldırı zaferle sonuçlanır. Sıra içinde bulunan her er, düşmanı korkusuzca çiğnemek ve vuruşmanın hızıyla çarpıp devirmek kesin azminde bulunmalıdır. Subaylar, başta erlerin önünde düşman hatlarına saldırmalıdır.

      Topçu Talimnamesi Birinci Kısım – Giriş – Madde 2: Savaşta, çok sıkı bir disiplinle, olanca kuvvetin kullanılması gerekir. Özellikle muharebe, düşünerek hareket eden ve kendiliğinden iş görür bir biçimde, yetiştirilmiş komutanlarla 10 erlere ihtiyaç gösterir. Bunlar düşman ateşinin etki alanında bile soğukkanlılıkla ve doğru düşünerek topbaşı görevini yapabilmeli ve aziz vatanımıza hayatını vererek bu manevi güç ve duygunun etkisiyle de düşmana üstün gelmek konusundaki kesin isteklerini, üstleri şehit olsa bile yine fiilen yapabilmelidirler.

      Bu maddeleri şöyle gelişigüzel bir okuyup geçivermeyelim. Kılıç kuşanan, forma taşıyan, subayım diye ortaya çıkan, hükûmetin birçok harcamalarla donattığı, anaların 20-30 yaşlarındaki en işe yarar evlatlarını arkasına alarak namus, din ve devleti korumak üzere savaşa giden bizler, subaylar, maddeleri her şeyden önce bu maddeleri, çok, pek çok kere okumalıyız. Okumalıyız ki savaşın bizden istediği görevin biçimi ve yapısını gerçek anlamıyla tanıyalım. Bu maddeler üzerinde biraz durulunca anlaşılır ki subaylık demek, canını ve öz varlığını vermeyi kesinlikle göze almış olmak demektir. Askerlik bizim geçimimizi sağlayan bir sanattır. Biz bu sanattaki görevlerimizi öteki sanat sahipleri gibi yalnız aklımızla değil, aklımızdan başka can ve başımızla da yapıyoruz. Gerekirse kanımızı da akıtıyoruz. Subaylık, başarı kazanmak için korkusuz ve canını hiçe sayarak çekinmeksizin savaşabilmektir. Bizim vazifemiz arasında ölüm de vardır.

      Fakat görev yaparken ölüm asla ve hiç düşünülmeyecektir. Hiçbir sanat ve görev sahibi, bizim kadar tehlike ve şiddet karşısında değildir. Barıştaki çalışma ve hazırlıklarımız kapalı ve sıcak yerlerden çok, dışarıda ağır hava ve arazi şartları altında geçtiği gibi bunların doğrudan uygulanması demek olan savaşta, görevimiz ağır şartların etkisi altında ve düşman ateşi karşısında geçecektir. Yirmi iki yaşındaki genç teğmenin görevi uğrunda akıtacağı taze ve sıcak kanın, askerliğin ücreti olan yedi yüz kuruşluk aylığın karşılığı olduğunu kabul edecek hiçbir akıl ve hizmet sahibi bulunamaz. Bu kan, parayla (maddiyatla) ölçülmek durumundan çok yüksek bir duygunun, vatan ve milletin kollanması gibi kutsal duyguların yönlendirilmesi ve yardımıyla akıtılabilir. İşte bu, fedakârlıktır. Fedakârlıkla eş anlamlı olan askerlik mesleği; kutsal dinimizi, bağımsızlığımızı, devletimizi korumak gibi şerefli görevleri üstlendiği için devlet bizleri, sırmalı ve şeritli üniformalar giydirerek diğer millet bireylerinden özel ve belirli bir giyim kuşamla ayırmıştır. Bu üniformayı giyenlerin milletin gözünde seçkin bir yeri vardır. Bu da herkese nasip olmaz.

      Ancak fedakârlık duygusu olan nadir kişiler buna ulaşabilirler. Şu hâlde subaylık gibi yüksek ve özel bir durumda olan herkes görevlerinin önem ve yüksekliği ile orantılı bir kişilikte olmalıdırlar. Bu önemli ve büyük görevin en birinci belirtisi ve gerekçesi yukarıdaki maddelerde gizli olduğu gibi fedakâr ve korkusuz olmak, canını ve nefsini hiçe saymaktır. Bir subay, sanatı adına canına ve varlığına hiç önem vermeyecektir. Gerek kendisinin gerekse emri altındakilerin hayat ve hatta rahatını korumaya ancak bunları sanat ve görevi gerektirdiği anlarda kullanmaya çalışacaktır. Bu gibi anlarda bunları hiç düşünmeyecektir. Hayat ve rahatın hiç düşünülmemesi gerekince ileriye körü körüne atılacaktır. Namusun gereği budur. Görev bunu istiyor. Din ve millet bunu emrediyor. Vatan ve millete olan borcumuzu ancak böyle ödemiş olabiliriz. Subaylık şerefine tam hak kazanmak bu yolla olur. Kuzey Afrika Savaşlarında İtalyan subaylarının taarruzlarda daima erlerin ilerisinde; geri çekilmelerde, gerilerinde hareket ettikleri ve erlere sürekli ve canlı örnek oldukları, değişik rütbedeki komutanların da yine komutanlıklarının gerektirdiği yerlerde bulundukları görüldü.

      Savaşta atılan her mermi ve sallanan her süngü insana isabet etmez. Eğer böyle olsaydı, muharebeden hiç kimse sağlam dönmezdi. Barış döneminde uygun şartlar altında yapılan atışların sonucu bilinmektedir. Bunun bir de muharebede ölüm kaygısı içinde yapıldığını düşünecek olursak isabet oranının ne kadar düşeceği kolayca anlaşılır. Hele tüfek kurşunları gibi bir kişiye nişan alınarak atılmayan top mermilerini düşünürseniz, onların parça tesiri ihtimali çok küçüktür. Top mesailerinin zararı, şaşkın parçacıklarının değmesinden fazla, gürültülü patlamalarının maneviyatı sarstığı akıldan çıkarılmamalıdır. Trablus ve Bingazi Savaşlarında İtalyanlar, hemen bütün topçu depolarındaki mermileri boşaltacak kadar top mermisi kullandıkları hâlde bizden topla yaralanan veya şehit olan çok az olmuştur. Bulgarların Çatalca savunma hattımıza yaptıkları saldırılarda Karadeniz’de, hattın sağ kanadında bulunmakta olan Turgut

Скачать книгу


<p>10</p>

Komutan deyince top ve arabalar da dâhil olmak üzere tüm birlikleri sevk ve idare edenler anlaşılmalıdır.