Abay Yolu 1. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov страница 6
Çaresiz sırasıyla önüne çıkan bütün büyüklerin kucağına girdikten sonra, sıyrılıp annesine doğru hızlandı. Abay’ın öz annesi Uljan ile ikinci annesi, güzel yüzlü Ayğız yan yana duruyordu.
Çocuk topluluğun arasından çıktığında yapmacık bir şekilde gülen Ayğız:
– Hay kötü kadınlar! Oğlumuzun yüzünde öpecek yer de bırakmamış, her yerine tükürük bulaştırmış efendim, dedi ve Abay’ı gözünden öptü.
Sıra öz annesine geldiğinde, o öpmedi. Sımsıkı sarılıp bağrına bastı ve alnından koklayıverdi. Abay’ın babasındaki serinlik çoktan beri annesinin de sevimli mizacı olmuştu. Çocuk bundan fazlasını beklemiyordu. Fakat anasının bağrına basışında Abay’ın yüreğini hızlı hızlı attıran başkaca büyük bir yakınlık hissedildi. Bu ana kucağıydı!.. Uljan oğlunu çok tutmadı:
– Ninene git, orada, diyerek, büyük evin kapısına doğru döndürüverdi. Yaşlı ninesi Zere, bastonuna dayanmış bir hâlde:
– Seni sünepe! Önce bana gelmedin de babana gittin ha! Seni sünepe, diyerek kızıyordu. Torunu kucağına geldiğinde ise “seni sünepenin” ardından alelacele “göz bebeğim, gösterişsiz kuzum… Abay’ım, canım…” diye dudağını titreterek ağlamaya başladı…
Ninesinin kucağında büründüğü ruh hâliyle büyük eve giren Abay, karanlık çökünceye kadar orada kaldı. Anneleri ona kâh kımız, kâh söğüşlenmiş soğuk et, kâh çay sunarak dayatıp verse de çocuğun boğazından bir lokma dahi geçmedi. Doğru dürüst bir şey de içmedi. Gün boyu çektiği açlığı unutmuş gibiydi.
Yemek verirken, alışkanlıkları olduğu üzere anneleri ve yengeleri çocuğa:
– Obayı özledin mi, en çok kimi özledin?
– Molla oldun mu?
– Okulu bitirdin mi, gibi soruları tekrar tekrar sordular. Abay başka sorulara doğru dürüst cevap vermedi. Sadece “kimi özledin” diye sorduklarında:
– Ospan nerede? O nerde dolaşıyor, diyerek kendi küçük kardeşini, afacan Ospan’ı birkaç defa sormuştu.
Uljan önce Abay’ın bu sorusunu cevapsız bırakmış, arkasından bir daha soruverince:
– E, dolaşıyor işte, akılsız sünepe! Bugün burada huzur bırakmadığı için, ninenle ikimiz kovup çıkardık, derken ninesini işaret etti.
Ninesi kendisiyle ilgili bir hususta konuşulduğunu görüp:
– Ne diyor? Ne diyorsunuz, işitmedim, dedi. Abay, Ospan’ın durumunu sorarak yüksek sesle konuştu:
– Nine, efendim! Bıldır böyle değildin… Kulağına ne oldu, niye işitmiyorsun, diye sordu. Herkesin ortasında otursa da mecburen yapayalnız kalarak soyutlanan ninesine acıdı, yanlamasına sarılarak dizinin üstüne uzandı.
Ninesi söyleneni anladı ve azıcık sesini yumuşatarak:
– Ey oğlum! Ninendeki kuru gövde de olmasa, ne endamı kaldı şu hayatta, dedi, kendisinin alıştığı derdine kederine yönelir oldu. Torunu onun bu içlenişine kıyamadı:
– Kendiliğinden iyileşir mi? Tedavi edilse nasıl olur, diye sordu.
Evdekiler de, ninesi de sadece boş boş güldü.
Yaşlı babaannesi gülerken “torununun keyfi kaçmasın” diye arzular gibi yaparak:
– Okuyup üflense, bazen açılıyor. Okuyup üflemek iyi geliyor, dedi… Ayğız durur mu? O da gülerek lafa karıştı:
– Okunup üflenecekse, şu oğlun molla olup geldi ya! Okutup üflet ona, dedi.
– Okuyup üflesin, okuyup üfleyiversin torunu.
– Biçare ihtiyarın gönlüne bu da bir destek yahu, diyen evdeki büyükler ve özellikle yengeler, Abay’dan içtenlikle bir şeyler umut eder gibiydiler.
Abay bu sözlere içten içe öfkelendi. “Okuyup üfleme, içimlik muska yazma ve kaside okumanın” halkın benimsediği türden mollalık alışkanlıkları olduğu doğruydu… Çocuk gönlüne çok iğrenç görünen falcılık, büyücülük gibi işlerle uğraşan baksıya eşdeğer mollalar ve hocalar da az değildi. Abay bunu hatırladı. Kendi durumunu hicveder gibi azıcık gülümsedi ve aniden doğrularak ninesinin başını ellerinin arasına aldı. Fısır fısır fısıldayarak artarda bir şeyler söyledi. Oradakiler alabildiğine esnemeye başlarken “başına dualar okuyor” diye söyleştiler. Bunun üzerine Abay, tecrübeli bir molla gibi diz çöktü, yüzünü astı, ellerini kaldırdı:
“Yüzü gül, gözü mücevher,
Hem yakut gibi, lebi ahmer 7,
Hem gerdanı kardan, bihter 8,
Kaşınız kudret, bileği inceler…”
Diyerek, kimsenin anlamadığı şiiri yüksek sesle okudu, söyleyiş tarzını da “Tebâreke” suresini okuyan mollalar gibi uzattıkça uzattı:
“Sizinle karşılaşsa bir kez yiğitler,
Seyre dalarlar, kendinden geçer.
Gider kuvveti, yumulur gözler
Niye felç gibi, tutmaz olur dizler?”
Diyerek yaklaştı. Gözünü yumup dudaklarını kımıldatarak ninesinin kulağını açtı ve “pü-üf” deyiverdi. Bu, kendisinin bu yıl ilkbaharda Nevaî ve Fuzulî’yi okuduğu günlerde yazdığı bir şiirdi. Oturanlar daha hâlâ rehavet içindeydi. “Hakikaten dua okudu” diyenler, şüphe duyanlardan daha çok idi. Çocuk onların hâlini bildiğinden, dalga geçer gibi aldatıverdikten sonra, sesini netleştirip sertleştirmeye başladı. Tekrar gözünü yumup, suratını asıp, Kur’an okuyan molla gibi, ileri geri sendeleyerek:
“Uçan boz serçe sığınır inanarak,
Basarsın ayağını sıkılaştırarak,
Yaşlı ninem işitmez, inanıversin,
Vereyim şiirimi içten şifalayarak.”
Deyip yaklaştı ve tekrar “pü-f-f” deyiverdi. Evdekiler şimdi anlamıştı ve şamatayla gülüştüler. Son şiir sırasında söyleneni duyabilen ninesi de torununun niyetini anlamıştı. Ses çıkarmadı, mutlulukla gülümsedi ve torununun başını kaldırıp arkaya iterek alnından kokladı…
Abay gülmüyor, dalga geçer gibi bakıyordu. Ninesine yapışırcasına yaklaştı:
– Nasıl,
7
Lebi ahmer: Dudağı kızıl.
8
Bihter: En iyi.