Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 9
– E-e moldeke, öyle olsun, dedi ve Cumağul’a bakarak sağ gözünü kırparken aynı taraftaki genzini de çekerek yanağını buruşturdu…
Takejan, Cumağul ve Darkan serbest olarak faytonların peşinden at koştururlarken bazen Ğabithan’ın gerisinde kalıyorlar ve göz göze gelerek sessizce gülüşüyorlardı. Bunlar bu şekilde eğlenerek giderken Kunanbay’la vedalaşacakları bir duraklık mesafeye nasıl geldiklerini de anlamadılar.
Öndeki faytonlar durmuştu. Sürücülerin de faytonlarla yolculuk eden büyüklerin de hepsi aşağı inmişti. Önden giden ve faytonlarından inen büyüklere yaklaşan süvariler de belirli bir mesafe kalınca atlarından iniyor, onlara doğru yürüyerek yaklaşıyordu.
Tinibek’in faytonunun arkasına bağlanmış olan büyük saba çözülmüş, Kunanbay’ı çevreleyenlere doğru götürülmüştü. Bütün uğurlayıcılar bir araya toplandıktan sonra o sabadaki kımız ikram edildi. Kunanbay ile Izğuttı’yı ortaya alacak şekilde etrafını sarmış olan akrabalar son defa birlikte dem tadıştı.
Kunanbay artık daha fazla duraksamadan gitmek için acele ediyordu. Izğuttı bunu uğurlayıcı kalabalığa hissettirdi ve kımızı çabuk çabuk içmeleri için acele ettirdi. Nihayet Kunanbay oturduğu yaygının üzerinde ayağa kalktı. O kalkınca herkes ayaklandı. Kunanbay burada kısa bir konuşma yaptı:
– Ey yarenler! Uğurlamak için buraya kadar gelişiniz de yeterli. Halkıma, hemşerilerime selam söyleyin. Hoşça kalın akrabalar! Rızkımız kalmışsa, yiyeceğimiz lokma varsa sağ salim, mutlulukla görüştürsün Allah, dedi.
Tinibek başta olmak üzere bütün büyükler:
– İnşallah inşallah, âmin âmin, dediler.
Kunanbay Uljan’dan başlayarak bütün uğurlayıcılar ile kucaklaşıp vedalaştı. Jakıp ve Maybasar gibi kardeşleri:
– Güle güle ağabeyim!
– Güle güle saygıdeğerim!
– Güle güle bereketim, gibi kısa ve samimi sözlerle uğurladı.
Abay ve Kunanbay bu son kucaklaşmayı sessizce gerçekleştirdi. Babası ona uzun süre sarıldı, hâlâ kuvvetli olan kollarıyla sımsıkı sarılırken oğlunun kokusunu iyice içine çekti, nefesini derin derin alır gibiydi…
Azıcık buharlanmaları da olmasa henüz terleri çıkmayan ve yulaf yedirilerek hazırlanmış olan al don atlar sesli zillerini şıngırdatarak çekip gitti. Şıngırdayan ziller hızlı giden faytonun peşinden burularak havalanan tozla uzun süre oynaya oynaya, konuşa konuşa gidiyordu. Fakat uzaklaştıkça sesi kısıldı. Zilin sesi, sessiz bir şekilde gözlerini dikerek ardından bakan kalabalığa son bir defa eskisi gibi çınladıktan sonra kesildi.
Fayton uzaklaştı, top top yeşermiş otlarla bezeli beli aştı. Bir anda uzun seyahat yolcularını uğurlayıcıların gözlerinden kayboldu.
Daha hâlâ sessizce bekleyen kalabalık ancak o zaman dönmeyi düşündü. Her gönülde kıyamayan bir düşünce ıstırabı vardı. Her biri kendi iç dünyasında kendisiyle baş başa kalmak ister gibiydi. Ses de söz de azdı.
Abay ve Mekiş Uljan’a destek olarak kendi faytonlarına bindirdi. O binince faytonda kalan yer daralmıştı. Abay arabaya binmedi, annesini iyice yerleştirdikten sonra at bindi. Yanına sadece Erbol’u alarak kalabalıktan sıyrıldı, acele etmeden, ağır yürüyüşle döndü.
Her nedense aklında daha önce olmayan uzun ve ağır bir yalnızlık duygusu vardı. Karşı koymadan, bir teselli aramadan, bu duyguya kapılmış olarak sessizce ve tek başınaymış gibi hiç konuşmadan döndü…
Günler öncesinden Tinibek’in evini istila eden konukların büyük bir kalabalığı Kunanbay’ın yola çıktığı gün vedalaşarak ayrıldı. Fakat Uljan, kocasını uğurladıktan sonra uzun süre kendi evine dönmedi. Uzun zamandan beri şehre ilk gelişiydi. Aynı şekilde köyünü, obasını özleyerek yaşayan Mekiş de annesini hemen göndermek istemedi. Hısmı Tinibek de Mekiş’in gönlünün babasının gidişi yüzünden kederle dolduğunu görünce:
– Gitmeyiniz, acele etmeyiniz. Bu Mekiş kızımın vaziyeti onu zayıf düşürebilir. Kocası da ticaret kervanıyla uzun bir seyahate çıktı. Onun elemi geçtikten sonra dönersiniz, diyerek arzusunu bildirmişti…
Tinibek hanesinin şimdi büyük bir saygıyla ve usulünce ağırladığı az sayıdaki konukları Uljan, Abay ve Takejan ile onların maiyetinde kalan üç dört yiğit idi. Bu dönemde Tinibek’in altlı üstlü büyük ahşap evinin bütün odaları yeni döşenen pek çok eşyanın güzelliğiyle göz kamaştırır gibiydi. Halılar, alacalar, oyalı nakışlı keçeler ile karşılıklı olarak asılan duvar halıları bütünüyle yıkanıp temizlenmiş ve tekrar serilmişti.
Halk kısa bir süre sonra yaylaya çıkacaktı. Şehirden uzaklaşacaktı. Çoluğun çocuğun, gelinlerin kızların yazlık elbiseleri olsun, obaya, konu komşuya ve konuklara ikram edilecek olan çay, şeker gibi sarf malzemeleri olsun, satın alınacak mal çoktu. Çok evli pek çok obanın anasına dönüşen Uljan’dan hediye bekleyenler de az değildi. Uljan şehirde bulunduğu bu günler içinde aklına düşen şeyleri Abay ile Takejan’a, Ğabithan ile Erbol’a sipariş ediyor, her gün pazardan bir şeyler aldırıp getirtiyordu.
Abay annesinin dönüş vakti yaklaşırken her akşam başka malzemelerle birlikte cilt cilt kitaplar da getiriyordu eve. Bu kış Abay altı ay boyunca babasını yola çıkarmak meşgalesiyle şehirden ayrılmamış, Rusça öğrenmeye büyük ilgi göstermişti. Birkaç yıldan beri kendini tümüyle verip üzerinde uzun süre durmasa da bu dili iyice öğrenmek, bu dildeki sanat ve eğitim bulağından beslenmek için gösterdiği gayretine ve çabasına ara vermemişti. Fakat Abay, zaman geçtikçe Rusçanın teferruatı ile öğrenilmesi zor bir dil olduğunu fark ediyor ve daima bunu düşünüyordu. Defalarca “çocukluk çağımda elimden kaçırmışım. Keşke o zaman peşine düşseydim” demişti.
Şehirde geçirdiği bu son aylarda, özellikle kış aylarının uzun gecelerinde ücradaki göz gezdirmeleri sonucunda Abay Rusça yazılmış olan kolay anlaşılır kitaplarla hikâyelerin pek çok yerini sözlüğe bakmadan anlayabiliyordu.
Şimdi anlamakta zorlandıkları Rus şairlerdi.
Fakat nasıl olursa olsun Rus kitapları artık onun dostu olmuştu. Son günlerde annesiyle birlikte köyüne göndermek için toplayışı da bundandı. Artık köydeki boş vakitlerini kitaplara verecekti. Dört beş yıldan beri yaptığı gözlemler sonucunda şimdi fark ettiği eksikliği; bu okumaları şehre geldiğinde yapması, köye gittiğinde elini eteğini çekmesiydi. “Artık paslanmamak için hızını kesmemek lazım” diye bir karar vermişti…
Uljan acele etmese de nihayet köye dönüş vakti gelmişti. Takejan, Ğabithan, Darkan ve Cumağul onunla birlikte gidecekti. Uljan ve Kaliyka faytona binecekti. Fayton sürücüsü, asi tayların terbiyecisi genç delikanlı Masakbay idi.
Annesi Abay’a “birlikte dönelim” demişti. Fakat oğlunun henüz bitmeyen ve onu beklettiren işleri vardı. Kunanbay’ın söylediği alış veriş