Tölen Abdik Hayatı ve Seçme Eserleri. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tölen Abdik Hayatı ve Seçme Eserleri - Анонимный автор страница 9
– Mmm… Altı sene az bir süre değil. Çok çalıştınız. Kimse inkar edemez bunu. Evet, ama… Siz de biliyorsunuz, hayat aynı yerde durmaz. Zaman değişiyor. Dünün işi, dünün aklı bugün için yetersiz…
Daha önce hiçbir şey anlamayan Aben’in içi aniden cız etti.
Sekreter sözüne devam ederek:
– Geçen size de gösterdim, hakkınızda şikâyet çok… Sizi bundan önce de uyarmıştık. Bir neticesi olmadı, ama belki yorulmuşsunuz da. İnsan demir değil ki. Hiç kimsenin alnında yazılı değil hiçbir makam. Yarın hepimiz gideceğiz sıramız gelince. O yüzden ağır da olsa söylemem lazım…
Sekreter, “Söyleyeceklerime sinirleri dayanır mı acaba?” dermiş gibi Aben’in yüzüne mütecessis bir şekilde bakarak devamla:
– Sizin bu işten kurtulmanız lazım… Önünüzde bir ömür var. Bir süre sonra bir iş buluruz.
Aniden böyle bir şeye uğrayacağını tahmin etmeyen Aben dondu kaldı. Bir şeyler demek istedi, ama ağzı kurudu, bir ses çıkaramadı.
– Siz de biliyorsunuz, her zaman özveriyle çalıştım, eksikler var belki, ama kimde yok onlar? -Aben bir sure önce yanına gelen adamın lafını tekrarladığını hissedince şaşırdı.– O kadar aksayan bir şey de yok gibi zaten. Siz de biliyorsunuz. -Sesinin acıklı bir şekilde çıktığını, ruhuna işkence ettiğini, söylediklerine değil sekreterin kendisine bile inanmadığını fark etti, ama söylediklerinin yalan olmasından değil, betinin benzinin atmasından.– Başka iş diyorsunuz… Nasıl yani böyle aniden… İzin verirseniz eğer çalışmaya devam etmek isterdim…
Aben birden durdu; çünkü feleğinin şaştığını, laflarının anlamsızlaştığını açıkça hissetti.
Sekreter:
– Kıdemli birisiniz, durumu anlamanız lazım.
Aben yenilmesini bilmeyen akılsız bir çocuk gibi durumu anlamak istemedi, çığlıklar kopararak:
– Suçum ne söyleyin lütfen! Kimin yolunu kapatıyorum? Kime lazım oldu yerim?
Sekreterin içi cız etti, zira Aben’in son lafları, kendisini bir çıkmaza sokmuş gibi oldu. Geçenlerde önemli bir müessesenin müdürü beni kaydırmak için dosya hazırlanıyor diye ikinci sekretere çıkışmıştı. İkinci sekreter çare kalmayınca Öyle bir dosya yok, demek zorunda kaldı. Hâlbuki böyle bir dosya hazırlığı vardı. Bunu genel dairede çalışan biri anlatmıştı. Resmi bir cevap verilince dosya yürürlüğe konmadı, müdür de yerinde kaldı. Onun yerine genel dairedeki kişi işten çıktı.
Bunları düşünen sekreter bu işin sonu hayra varmayabileceğinden korktu. “Biraz cebelleşmek zorunda kalacağız.” dedi içinden bakanın kolay kolay pes etmeyeceğini anlayarak. Sekreter hiçbir şey demeden sessiz bir şekilde Aben’in diyeceklerini dışa vurup, krizin geçmesini bekledi.
Kendisinin emeğini, sadakatini, adaletini anlatarak biraz yorgun düşen Aben biraz sakinleşir gibi olup:
– Siz karar vermeyin, biraz bekleyin, ben birincinin yanına bir gideyim.
Sekreter hala sessiz. Önünde duran çok düğmeli cihazla oynadı. Birincinin kabul odasıyla konuştu. Birincinin şehir dışında olduğunu, bu işi halletme görevinin kendisine verildiğini çok iyi bildiği halde aktör gibi rol yapmaya mecbur bir şekilde:
– Patron var mı? Hee, öyle mi? Ne zaman? Yeni mi? -Yine biraz sessiz oturduktan sonra Aben’e bakarak- Gitmiş, çarşamba olmadan gelmez diyorlar.
Aben, etrafını saran sıra sıra avcıların yanına iyice yaklaştığı, yaşam çemberi daralan bir hayvanın çaresiz haline düştüğünü anladı, iyice apışmaya başladı.
Sekreter sinir savaşını kendisinin kazanmak üzere olduğunu hissederek uzlaşmacı bir sesle:
– Aben, biliyorsunuz ki, siz de biz de mayın arayan asker gibiyiz. Her hatamızın en son hata olması lazım. Açıkça konuşayım, sizin bir değil birkaç hatanız oldu… Geçen seneki işçi grevi. O olayın duyulmasına izin vermeden bastırdık, ama böyle bir olayın olduğunu biz biliyoruz. Acısay fabrikasındaki yangın. Kendini asarak intihar eden muhasebeci. Sel gibi akan isimsiz mektuplar. Bunların her birinin kurumuş ot gibi azıcık bir ateşle büyük bir yangına dönmesi işten bile değil. Eğer bu iş böyle uzayacaksa, meselenin yarın daha farklı bir mecraya akması mümkün. Şu an en müsait zaman. Bu yüzden çocukça davranmayın.
Sekreterin sesi eskisinden daha yumuşak olarak devamla:
– Biz seni tamamen başıboş bırakmak niyetinde değiliz ki, biraz sabredersen bir şeyler ayarlarız…
Sekreter bu laflarıyla meseleyi tamamen kapatamasa da, esas itibarıyla halledeceğini ummuştu, fakat Aben o arada dinlenmiş gibi tekrar şaha kalktı.
– Yoook, orda bekleyin, işçi grevi, her şeyden önce, suçluların organize ettiği iş. İkinci olarak, grevcilerin talep ettiği şey benim değil sizlerin çözeceği şeydir. Beni taaa şeydeki Acısay yangınının suçlusu yapmak istiyorsunuz, ama benim yerimde olsaydınız siz ne yapardınız? Hiçbir şey yapamazsınız. Muhasebeci ise, özür dilerim, ama ailevi problemleri yüzünden şey etti… Onun faturasını da mı bana çıkartacaksınız? En son olarak da imzasız mektuplara nasıl önem verebildiğinizi hiç anlamıyorum. Eğer onu yazan gerçekten haklıysa ismini niye saklasın?
Aben kendisine destek çıkacak bir insan arıyormuş gibi etrafına bakındı.
– Ne derseniz deyin imzasız mektupların yüzde 75-i gerçek çıkıyor. İkinci olarak da, sizin alanınızda işlenen suçlardan, sizden başka sorumlusu yoktur.
– Tamam, sorumlusu ben olayım, ama meseleyi illa bu şekle çevirmeye ne gerek var? Genel olarak plan hedeflerine ulaşıldı mı? Ulaşıldı. Demin konuşulan şeyler diğer bakanlıklarda yok mu? Anlatayım… Diye parmağını bükmeye başlayan Aben’i, sekreter durdurdu.
– Peki, peki, gerek yok ona. Şimdiki konuşmamız sizin hakkınızda.
– Ya niye bir tek benim hakkımda? Açık açık söyler misiniz bana kimin için yandıracaksınız beni? Hayır, bu işi böyle bırakamam. Dilekçe de yazmayacağım!
Sekreter sesini ilk defa sertleştirerek:
– Yazacaksınız!
İyice coşan Aben, hiç taviz vermeden
– Yazmayacağım! Çıkarıyorsanız çıkarın, ama yarın birinciye gideceğim.
– Gidip de ne yapacaksınız?
– Orasını bana bırakın. Sizden başka da iş çözen insanlar var.
Sekreter yabancı bir sesle Rusça konuşarak:
– Bak, Çocuk değilsin, bakan olarak ilk sene çalışmıyorsun. Anlaman lazım ki, şeref sadece kazanmak için değil kaybetmek için de lazımdır. İnsan kaybetmesini de bilmeli, saçma sapan