Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler - Анонимный автор страница 49
Sevgilerim dorukta
Ağaçlar orman orman
Kuşlar nasıl sevinçli
Bulut yaptım üstüne
Yağmur yağdı durmadan
(Rahmi Ali, 1960’lı yıllarda sohbetimsi bazı düşünce ve köşe yazıları yazmış olmasına karşın gerçek anlamda deneme yazılarına Şafak dergisinde başladı. Çok sayıda denemesi bu dergide yer aldı. Aşağıda bu köşe yazılarından bir; denemelerinden de birkaç örnek veriyoruz)
Bilmem dikkat ettiniz mi? Çeşitli yaş ve mesleklerde beş yüz-altı yüz kişi bir film seyrediyor, bunların içinden hiçbir kişi çıkmıyor ki, kötü kişi rolünü oynayanı alkışlasın. İyi kişi rolü oynayanın başı dertteyse herkeste bir telâş, bir heyecan… Yeri gelip da kötü kişi, iyinin karşısında yenilgiye uğrarsa seyircilerde bir rahatlama oluyor. Bu durum, bütün sinema salonlarında böyle… Herkes,,iyiye dost; kötüye düşman. Kötüyü haklı bulan hiçbir kişi yok seyirciler arasında. Demek ki iyiliğe doğru bir meyil var insanlarda. Bu bir gerçektir. Ama hırsızlıklar, kavgalar, adam öldürmeler yine bu seyirciler arasından çıkmıyor mu? Bu da bir gerçek değil midir? Nasıl oluyor da filimde bir çocuğun öldürülüşüne göz yaşları döken bir kişi bir çocuğun katili olabiliyor. Bu, ayrı ve geniş bir davadır.
Aslında herkes hür, korkudan uzak, sevilen bir kişi olarak, ailesi ile birlikte neşe içinde yaşamak ister… Öyleyse neden insanlar arasında devamlı bir geçimsizlik hüküm sürüyor? Bunun nedeninin, başkalarının haklarına saygı göstermemekte aramalıyız. Bütün anlaşmazlıklara çekilen yollar buradan başlar. Eğer insanlar keseri hep kendi taraflarına yontmak istemeselerdi, dünyamız muhakkak ki bugünkü durumundan çok daha sakin ve o kadar da refah içinde olacaktı. Ama, yok mu şu keseri hep kendi tarafımıza yontmak?.. Sen böyle düşünüyorsun, ben öyle düşünüyorum, öteki öyle düşünüyor, daha başkaları da aynı şeyi düşünüyor… derken bir ip çekmece başlıyor; ya senin tarafa, ya benim tarafa!.. Sonu gelmiyor bu çekişmelerin. Uzadıkça uzuyor, huzurlar kaçıyor.
Bakıyorum, iki kardeş arasında bir miras davası, iki komşu arasında bir duvar, iki köy arasında bir örü davası… Dargınlıklar, kavgalar ve mahkemeler… İki taraf da huzursuz… İki taraf da sadece kendini haklı, karşı tarafı haksız görüyor. Halbuki normal düşünüp iki taraf da karşısındakinin hakkına saygı gösterse bu çekişmelere hiç de lüzum kalmıyacak, gül gibi geçinilip gidilecek…
Madem ki hepimiz kin, nefret ve kavgadan uzak, huzur içinde yaşamak istiyoruz; öyleyse ne yapıp yapıp başkalarının haklarına saygı göstermesini öğrenelim. Çünkü, ancak bu şekilde özlemini çektiğimiz huzura kavuşabiliriz.
Uzamıştı adamın sakalı ve düşünceliydi. Kadının biri: “Miskin” diye geçirdi içinden.
Adamın tıraş olmaya parası yoktu.
Bir ana, dört saatlik dağ yolundan inerek ateşler içinde tutuşan çocuğunu sırtına bağlamış, doktora yetiştirmeğe çalışıyordu; bazıları gülmüş olmak için güldüler kadına.
Biri “Tam aradığım erkek”, biri de “işte adın bu” dedi içinden. Ama bunu birbirlerine açamadılar. Öylesi daha iyiydi; çünkü ikisi de evliydiler.
Kadının biri:”Hu uu!..” diye bağırdı komşusuna,”duydun mu, Arabacı Arif’in gelinini hastaneye kaldırmışlar!..”
Aylardan Temmuzdu.
Kediyi evin köşesine sıkıştırmış, durmadan maşa ile vuruyordu biri. Kedi sütü murdarlamışmış.
Kadın öbür odada gülüyordu.
Bir tren geçti yola paralel olarak.
Kadın “Uykum var” dedi, kocası sigarayı yaktı.
Saat 12’yi 26 geçiyordu.
Bir yığın tütün döküldü yere sarı sarı, yeşil katran kokan!..
Radyo “Gönül İpek’ten şarkılar dinlediniz” dedi.
Şimşek gecenin karanlığını önce yırttı, sonra dikti. Soğu soğuk yağmur yağdı.
Tepede bir çoban ateşi yandı.
Berikiler uyukluyor, adam İkinci Dünya Şavaşı hatıralarını anlatıyordu.
Bir atom bombası atıldı bir yere, mikroplar açlıktan öldüler.
Biri “Yap bir orta şekerli kahve!” diye seslendi ocağa.
Önümüzdeki Haziran ayı içinde 1997 -1998 Öğretim Yılı da sona erecek. Niyetim, bu öğretim yılının sona ermesi dolayısıyla Batı Trakya Türk Azınlığı okullarındaki eğitim durumuna kısaca değinmekti. Ancak, eğitim durumumuzun oldukça karmaşık, çok sorunlu ve çok boyutlu olması beni böyle rast gele bir yazı yazmaktan alıkoydu. Çünkü bütün bunları dar bir çerçeve içinde ele alıp irdelemeye kalkmak yanlış olurdu. Ancak, her şey yolundaymış gibi bir tutum içine girip hiçbir şey yapmamak da yanlış… Olaya biraz da bu açıdan bakarak Azınlık Eğitimi’nin karşı karşıya kaldığı yüzlerce sorundan sadece birine, şimdiye kadar anadilimiz Türkçe ile yapılmakta olan müzik, beden eğitimi ve resim-iş derslerinin Yunan diliyle yapılan dersler hanesine alınmak istenmesi -bazı okullarımızda alınması-sorununa kısaca değinmek istiyorum.
Konuya ve ayrıntılarına girmezden önce sanıyorum kısa bir açıklama yapmam gerekecek. Okullarımızda Türk diliyle yapılmakta olan bu dersler ikinci devre sınıflarda haftada birer saat, birinci devre sınıflarda ise daha fazla saat üzerinden yapılırdı. Bun-dan beş on yıl önce, bu dersler ders saati olarak ortadan kaldırılıp haftada yedi-sekiz saat yapılan Türkçe dersi saati içine yerleştirildi ve bu derslerden kurtarılan saatler Yunanca derslere katıldı. Yani bir “Alicengiz oyunu”yla bu dersler programdan çıkarılıp sadece birer isim olarak haftalık ders çizelgelerinde yer aldılar. Görünüşte yine müzik, beden eğitimi, resim-iş dersleri yapılıyordu, ama Türkçe dersinden haftada iki üç saat çalınıyordu. Üstelik bu uygulama, “Şimdiye kadar Türk diliyle yapılan dersler yine aynı dilde yapılacak, bu konuda herhangi bir değişikliğe meydan verilmeyecektir” diye bir maddeyi de içeren bir Protokol’ün iki ülke, Türkiye ve Yunanistan tarafından imzalanmasından sonra yapılıyordu. Birinci devredeki derslerin mihver dersi niteliğindeki Hayat Bilgisi dersi ise resmen Türkçe dersler hanesinden alınmış, Yunanca dersler hanesine Yurttaşlık Bilgisi “Patridognosiya” adıyla geçirilmiştir. Yani bir yerde bu dersler “vaftiz” edilmişlerdir. Kimi açık, kimi sinsice, kimi aldatmaca ve kandırmaca yollarıyla yapılmak istenen şey, gittikçe, Türkçe yapılan derslerin sayısını ortadan kaldırıp, bu saatlerin yerine Yunan diliyle yapılan dersleri yerleştirmek, böylece göstermelik olarak -o da şimdilik- sadece Türkçe dersiyle din bilgisi dersini Azınlık okullarının müfredat programlarında