Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler - Анонимный автор страница 50

Жанр:
Серия:
Издательство:
Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler - Анонимный автор

Скачать книгу

hanesine alınmasını bizim açımızdan sadece bir ders saati kaybı olarak değerlendirmek son derece yanlıştır. Bu olayın, çocuklarımızın yetişmesinde, kişiliklerinin gelişmesinde çok önemli bir boyutu vardır. Ancak bunun toplum tarafından bütün incelikleriyle kavranması pek o kadar kolay değildir. Ama, yönetim, söz konusu derslerin özellikle ilkokul çocukları için önemini ve insanımızın bu incelikleri değerlendirebilecek bilgiye sahip olmadığını çok iyi bildiği için, bu hareketin üzerinde ısrarla ve kararlılıkla durmaktadır.

      Bilindiği gibi, müzik, beden eğitimi ve resim-iş dersleri çocuğun ruh ve beden gelişimi ile doğrudan ilgisi olan derslerdir. Çocuk, okula gelmezden önce ninnilerle büyümüş, sonraki yıllarda tekerlemeler ve şarkılı oyunlarla kişilik oluşturmuştur. Ninniler, şarkılar, oyunlar toplumun gelenek ve göreneklerini içi-ne alan unsurlardır. Beden eğitimi dersi, özellikle il-kokul çocukları için bir oyundur. Müzik ve oyun bir bütün halinde folkloru oluşturur. Folklar ise bir toplumun kimliğidir, özüdür, onu ulus yapan önemli öğelerden biridir. Bilimsel anlamda ilkokullardaki müzik eğitiminin önemi hakkında şu görüşlere yer verilmektedir: “Çocuğun ses dünyası, kendini saran ses çevresi ile etkileşiminin sonucu edindiği izlenimleri yanı sıra, kendi iç dünyasını biçimlendiren, değişik anlatım biçimlerini de içerir. Çocuk, sesler aracılığı ile iletişim kurar, şarkı söyler, oyun oynar… Böylece çocuk, söz, çizgi, renk, desen, ritim, mimik hareket gibi öğeleri sesle bütünleştirir. Sonuçta, müzik, anadili ile birlikte onun yaşamında etkili bir öğretim aracına dönüşür.”

      Şimdi, buradaki son cümleye dikkat edelim. “… Sonuçta, müzik, anadili ile birlikte onun yaşamında etkili bir öğretim aracına dönüşür.”

      Doğrudur. Çocuğa kendi anadilinde öğretilen bir “Annem” şarkısının verdiği, anlamı, tadı, kişilik oluşturmadaki rolünü bir “Manu-la” şarkısı verebilir mi? Mümkün mü bu?.. Olayın iç yüzünün daha iyi anlaşılabilmesi için yaşanmış bir olayı kısaca aktarayım. Oğlu askerlik yapan bir anne, kendisine oğlundan haber alıp almadıklarını sorduğumda neredeyse ağlamaklı bir sesle: Haberini aldık ama, neye yarar, dedi. Bir defacık “Anne” diyemedi bana. Kışladan telefon ettiği için Türkçe konuşmak yasakmış. Rumca konuşmak zorunda kaldık. Bana hep “Mitera” demek zorunda kaldı. Hiç olmazsa bir kerecik “Anne” diyebilseydi… Ben hiç olmazsa telefon kapanırken “Yavrum…” diyebildim. Çok zoruma gitti…

      Kadıncağız olayı anlatırken durmadan gözleri yaşarıyordu.

      Çocuk, anadili ile söylediği şarkılarda kendini geniş bir dünyanın içinde bulur. Ama, bu dünya onun için akraba bir dünyadır, huzurlu bir dünyadır. “Annem” şarkısını söylerken ya da bu şarkı söylenirken annesiyle yaşadığı anlar, sevinçler canlanır gözün-de; içinde bir sevgi yumağı gittikçe büyür. Kendisi için yapılanları yeniden yaşar, sağlıklı bir yapıya kavuşması için gerekli güven ortamı bulur. Kısacası, anadiliyle söylenen şarkılar, çocuğun yaşamıyla bütünleşir; onun, toplumun sağlıklı bir kişisi olmasında önemli bir rol oynar.

      Bu yazı üzerinde çalışırken, bir rastlantı sonucu televizyondaki küçücük bir habere takıldım. İspanyollar, Meksika’yı işgal ettiklerinde ilk yaptıkları iş, Meksika yerlilerinin müziklerini ortadan kaldırma girişimleri olmuş. Çünkü müzik ve oyun Meksika yerlilerinin yaşamlarında çok önemli bir yer tutuyormuş. Yani yerlilerin kültürü ve uygarlığı bu iki öğenin içinde… Onların müzik ve oyunlarını unutturup yerine İspanyol müziğini ve oyununu yerleştirince sonuç ne oluyor?.. Meksikalılar İspanyol oluyor. Burada, azınlık içinde yapılmak istenenlerin amacı da bu… Çocuğun yaşamının bir parçası olan şarkılı oyunları, çizgi, resim ve oyuncak yapma uğraşlarını onun kültür dünyasından koparıp onu bir başka kültür dünyasının içine taşımaktır. Çünkü çok iyi bilinmektedir ki, özellikle, şarkılı, türkülü oyunlar aracılığıyla, çocukların yaptıkları işten zevk almaları sağlanırken ayrıca milli ve bölgesel oyunlarla onların kendi kültürlerini tanımalarına yardımcı olunur. İşte, bütün bunlar en ince ayrıntılarına dek düşünülerek bazı planlar yapılmaktadır. Bu yolla çocuğun dünyasından Türk kültürünün izlerini silmek ya da kendisine bu yolları kapayıp oluşacak boşluğa Yunan kültürünü enjekte etmektir. Bu da, Azınlığı uzun vadede eritmeyi amaçlayan bir yok etme siyasetinden başka bir şey değildir.

      Resim-iş eğitimi için de durum aynıdır. Özellikle, ilkokul çağındaki çocuklar için resim-iş, çocuğun kendi toplumuyla özdeşleşmesi, onunla bütünleşmesi açısından çok önemlidir. Bu dersler, çocuğu okula bağlayan, ona okulu sevdiren, kişiliğini ve becerilerini kanıtlamasına yardımcı olan ilgi çekici derslerdir. Hiç kuşkusuz, müzik, resim-iş ve beden eğitimi derslerinin bulunmadığı okullar çocuklar için çekilmez birer kurum olur. Bu dersler çocukları okula bağlayan, onlara okulları sevdiren özel nitelikli derslerdir. Bu derslerin Yunanca dersler hanesine alınmasıyla çocukların kişilikleri, benlikleri üzerinde sap-tırmalar yapmak oldukça kolaylaşacaktır. Bazılarımızın düşündüğü ya da kandırılmak istendiği gibi olay, “Ha kuş, ha puli; ikisi de aynı” hikâyesi değildir. İlkokullarda işlenen resim-iş konularına bir göz attığımızda bu konuların genellikle çocuğun ait olduğu toplumun yaşamından seçilmiş oldukları görülür. E-vimiz, mutfağımız, bayram, köyümüzde düğün, camimiz vb…

      Örneğin, ilkokullarda çocuklara verilen “Ailemiz ve Evimiz” konulu bir resim çalışması sırasında, çocuk, yaşamının bütün evrelerini aklından geçirir. Yapılan bir dede, nine, anne, baba, kardeş resmine basit birer çizgi ve renk olarak bakmak yanlıştır. Çocuk çizdiği resimde, kişi, eşya ve mekânla ilgili bütün zaman dilimi içindeki kendinde iz bırakan anları yeniden yaşar ve bunları resminde yansıtmaya çalışır ya da yansıttığını sanır. Nitekim bazı çocuklara yap-tıkları resimlerle ilgili olarak, burada ne var, bu kim, bu çocuk ne yapıyor vb. sorular sorulduğunda çocukların verdikleri yanıtlar, onların konu ile ne denli iç içe yaşadıklarını açıkça gösterir. Böyle bir resimde, çocuğa ninesi masallar anlatır, annesi kardeşine ninni söyler, ağabeyi bir köşede gazete okur, dedesi bitişik odada yatsı namazını kılar, komşu kadınlar misafir odasında sohbet ederler, kendisi de misafir çocuklarla televizyonda bir çocuk programı izler. Çocuk, her yaptığı resimde kendini toplumunun, çevresinin içinde bulur; bunu açıkça anlamasa da kendi kültür değerleri içinde mutlu bir dünyaya doğru uzanır.

      Bir de konuya şu açıdan yaklaşmak istiyorum. Mademki bu dersler bu kadar önemli, öyleyse bu derslerin uzman öğretmenler tarafından yapılması daha iyi ve doğru değil mi? Yönetim de zaten bu maskenin ardına gizlenip plânını uygulamaya çalışı-yor. İlk bakışta ne kadar gerçekçi, ne kadar insancıl bir yaklaşım… Bu görüşe bilimsel açıdan karşı gelmek mümkün değil. Doğrudur, öyle olması daha iyidir, ama bu derslerin Türkçe dersler hanesinde ve Türk öğretmenler elinde kalması kaydıyla… Böyle bir düşünceye kim hayır, der?.. Ama çok iyi bilinmelidir ki, amaç, azınlık çocuklarının bu derslerde daha başarılı olmalarını sağlamak, değildir. Amaç, bu ö-nemli kapıdan girip çocuklarımızın kafalarını allak bullak etmek, huzursuzluk yaratmak, toplumun düzenini bozmaktır.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком,

Скачать книгу