Ulus Olmak İstersek. Rahmankul Berdibay
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay страница 19
Kazakistan’da sovyet sisteminin çöküşü ve dış ülkelere sınırların açılması ülkemizin başka ülkelerle ilişkisini arttırmıştır. Yabancı ülkelerden gelip Kazakistan’da çalışanlar kendine uygun yaşam şartları kurmaya çalıştı. Büyük şehirlerimiz ve kasabalarımızda çeşitli dinî akımlar yerleşmeye başladı. Almatı’nın merkezinde bulunan müzeler, kültür merkezlerinde salonlar kiralayarak, her pazar günü kendi dinî merasimlerini gerçekleştirdiklerini herkes biliyor. Mesela, devlet müzesinin büyük salonunda baptist mezhebinin kendi planlarına uygun misyonerlik faaliyetlerini rahatça sürdürdüklerini, propaganda yaptıklarını, yerli gençleri kendilrerine katılmaları için teşvik ettiklerini kendim gidip, kendi gözlerimle gördüm. Almatı’da Hıristiyan dinî mezhepleri ve Krişnaitlerden ayak koyacak yer bulamazsın. Bazen sokaklarda küçücük çocuklar Krişna toplantılarına davetler dağıtıyor. Çeşitli konfesyon takipçileri sadece ayinlerini yapmakla kalmıyor, onlar kendi takipçilerini arttırmak ve Kazak gençlerini kendi aralarına çekmek gibi gizli amaçlar güdüyorlar. Onlar propaganda için hiçbir masraftan kaçınmıyorlar. Toplanan cemaati coşkuyla karşılamak, hediyeler dağıtmak, rahatlatıcı müzik dinletmek, bedava inglizce öğretmek gibi faaliyetleri meyvesini vereceğinden emin vaptizciler, hızla çoğalıyor. Bu faaliyetlerini gizlemiyorlar da, açık açık kaç tane Kazak gencine kendilerini kabul ettirdiklerini, kendi dinlerinin “üstünlüğünü” metheden yazılar yayımlıyorlar. “Veçernıy Almatı” gazetesi bir sayısında tıp bilimler doktoru bir Kazak kadının krişnaçı olduğunu müjdelemiş, hatta resmini bile basmış. Bilim adamı olacak o kadının yeni ismi Surattama Dasi Devi olmuş. Kapımıza gelip, Hıristiyan dini ile ilgili kaynakları dağıtan bakımlı, Kazakçayı çok iyi konuşan Kazakları her gördüğümde kendimi tutamadan “dininizi satmışsınız, şimdi de başkalarını da mı kendinize benzetmek istiyorsunuz.” diyerek kovduğum günler de oldu. “Türkistan” gazetesinde yayımlanan bir makaleden başka dini kabul eden Kazaklar sayısının binin yüzerinde olduğu acı gerçekleri öğrendim. Bunun sonu nasıl bir felakete yol açacağını Allah’tan başka kimse bilemez. “Veçernıy Almatı” gazetesinin 1996 yılındaki 24 nisan sayısında krişnaçıların başkanı Sergey Han’n gazete muhabirine verdiği repörtaj yayımlanmış. Missiyoner bu dinin beş bin yıllık tarihi var kutsal bir din olduğunu söyledi. Hepimizin merak ettiğimiz “Krişnaçıların arasında en çok hangi halk var?” sorusunun cevabı “Kazak gençleri.” oldu. Dün ata babaları İslam dinini kabul eden, bugünkü ateistlerin çocukları, kendi yurdunda çaresiz serçe gibi çeşitli mezheplerin ağına düşüyorlar.
Yabancı ülkelerden gelen misyonerler yurdumuzda gece gündüz sokak sokak gezerek, her evin kapısına kadar giderek, gençler arasında kendi dinlerini aktif bir şekilde propaganda ederken, müftilerimiz ve imamlarımız bizim geleneksel dinimiz olan İslam dininin gelişmesi için parmaklarını bile kıpırdatmamaları beni hayretlere düşürüyor. Bunlar ölüme gidip cenaze çıkarma ve camide sadaka toplama işinden başka iş yokmuş dibi davranıyorlar. Uzun zaman göz ardı edilen, yasaklanan İslam dinimizin kalkınması için bu hareket az eder. İslam dini propagandasının çok zayıf olduğunu gören misyonerler, “bundan iyi şans mı olur” diye işlerine eki elleriyle sarılmış durumda. Gerçi son zamanlarda camiler inşa ediliyor, medreseler açılıyor, dinî geleneklerimiz canlanıyor, ama İslam hizmetçilerinin çalışma hızı, eğitim düzeyi çok düşük olduğu ortadadır. Üstelik Kazakça bilen imamların sayısı da çok azdır.
Tabi ki demokratik toplum kurmayı amaçlayan ülkede herkesin inanç özgürlüğü olması dünyada kabul edilen bir kaidedir. Ama her güçlü devlet için asırlarca devam eden geleneksel dinini muhafaza etme ve geliştirme kutsal bir görevdir. Kendi dininin üstünlüğünü vurgulama affedilir bir davranıştır, ama ikinci bir dini küçümsemek, hatta açıkça kötülemek yanlış bir harekettir. Yabancı ülkelerde güzel kağıtlara basılan hristiyan v.s. dinleri propaganda amaçlı kılavuzlarda İslam dinine yönelik olumsuz fikirleri görüyoruz. Bu zoraki bir davranıştır ve tüm müslüman halkına olan hakarettir.
Kazakistan’da yaşayan halklar ve etnik grupların yüzde altmışı müslümandır. Buna rağmen bir müslüman ülkemizi “İslam Cumhuriyeti” olarak adlandıralım talebinde bulunmadı. İslam, barış dini olduğu için başkalarına zorla veya hileyle İslamı kabul ettirme gibi hareketlere karşı, inanç özgürlüğüne saygı duyan bir dindir. Ama “insan hakları” adı altında müslümanları karalamaya çalışanlara “kimse engel olamaz” diye düşünmek hata olur. Başka dinler gibi İslam dininin de geleneksel değerlerini korumaya ve geliştirmeye, genişletmeye hakkı vardır. Bu konuda düşünülmesi gereken çok mesele vardır.
Rusya Duma’sı Ortodoks Klisesinin gelişmesi için büyük adımlar attığı bellidir. Daha düne kadar dünyadaki en büyük güç olan ve bir kaç ülkeyi yok edebilecek çeşitli silahlar sahibi, nüfusu da çok olan Rusya’nın bile kendi dinini korumaya çalışması bizim için bir örnek davranış olmalı. Sovyetler döneminde yasaklanan, yok olma eşiğinden dönen İslam dininin tekrar kalkınması için devlet desteği lazım.
Kazakistan’da dinî akımlar ve mezheplerin çoğalması yasamızdaki açıklık yüzünden oluyor. Geçen sene kabul edilen Ana Yasamız’da bir çok beşeri değerlerin öngörüldüğü konuşulmakta. Ama bu Yasa’nın zamanla .. mesela 22. Maddede “Herkesin inanç özgürlük hakkı var” denilmekte. Ama bu madde azmış gibi Ana Yasa’nın bir yerlerinde “yabancı Dinî Topluluklarının cumhuriyet sınırındaki hizmeti, Cumhuriyet sınırlarında faaliyet gösteren dinî toplulukların başkanlarını tayin etme Cumhuriyetin ilgili makamlarının anlaşması üzerine gerçekleşir” gibi açıklamayı da eklemiş. Bunun gibi açıklamalar Ana Yasa temelinde yazılan ek rehberliklerde yer alabilirdi.
Bir zamanlar Kazakistan’ı yüz dilli gezegen olarak göstermek adet olmuştu, ama etnik gruplar sadece Rusça konuşmak zorundaydı. Hatta devlet dili olan Kazakçanın da kullanım alanı o kadar daralmıştı ki, artık Kazaklar bile unutmuştu. Şimdi de Kazakistan yüz din gezegeni oluyormuş. Bu hareketin asıl amacı, dinler özgürlüğü adını kullanarak İslamı uzaklaştırmak, Kazakların Rusça okuyan gençlerini hristiyanlığa ve başka dinlere teşvik ederek Kazaklar birliğini paramparça etmektir.
Şimdi dünyanın her tarfında yer alan tartışmalar ve savaşların en önemli sebebi ülke ve ülkeler arasındaki dinî farklılıklarla ilgili olması gizli saklı bir haber değildir. Daha dün hristiyan Sırpların müslüman Boşnakları katletmesine dünya şahit oldu. Amerika Birleşik Devletleri araya girmeseydi, şovenizm siyasetiyle gözleri dönen Sırbıstan yöneticileri eskiden komşu olan bir halkı yer yüzünden silecekti. Dinî tutuculuğun böyle vahşi bir zülme sebep olduğunu eski tarih sayfalarından da görebiliriz. Bu dehşet sadece Yugoslavya yerinde değil, dünyanın her tarafında yer almaktadır. Dini hristiyan olduğu için Rusya Ermenistan’a destek çıktı ve onu Azerbaycana karşı kışkırttı. Bunun neticesinde Ermenistan, komşusu olan Azerbaycan’a ait toprağın beşte birini işgal etti, milyondan fazla insan mülteci oldu. Bu da azmış gibi Rusya ve Ermenistan Askeri Birlik Sözleşmesi imzaladı. Böylece I Petr zamanında başlatılan müslüman ülkelerini işgal planı, yeni zamanda da sürdürüldü. Eğer Azerbaycan Ermenistan topraklarını işgal etseydi, hristiyan Avrupa ülkeleri bir gün bile dayanamaz, “işgal durdurulsun” diye yaygara koparırdı. Bu iki memleketin arasındaki meseleyi başka türlü yorumlamak isteyenler, konuyu tersine çevirmek isteyenlerdir. Müslüman devletlere karşı ayni dine mensup başka bir halkı kullanmak Rusya emperyasının