Kardeş Sesler 2015. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2015 - Анонимный автор страница 8
Uyandığımda başucumda duran yaşlıca bir adam bana elindeki bardaktan şekerli su içirmeye çalışıyordu. Şekerli su midemdeki sancıyı geçirmeye başlamış, gözlerim açılmıştı. İhtiyar adam tatlı tatlı yüzüme bakıyor, sanki bir şeyler söylememi bekliyordu. Yerimden doğruldum, yattığım sedirin sırt kısmındaki sert minderlere yaslandım. İçinde bulunduğum mekânı incelemeye başladım. Karşımda sıvası dökülmüş bir duvar, duvarın ortasında beyaz bir yazı tahtası, yazı tahtasının iki yanında kırmızı ciltli kitapların bulunduğu kitaplıklar vardı. İçerisi, gündüz güneş ışığıyla aydınlanıyordu. Geceleri de duvardaki gaz lambaları ile aydınlatılıyor olmalıydı. Oturduğum sedirin sağ tarafında ufak bir çalışma masası, masanın üstünde bir deste saman kâğıdı, çeşitli kalemlerin bulunduğu bir kalemlik, bir kül tablası ve kirli bir çay bardağı vardı. Yazma yeteneği olmayan birisi bile şair olabilirdi burada. Ben bu düşüncelerle etrafı incelerken, ihtiyar sessizliği bozdu:
–Nasıl hissediyorsun delikanlı? Seni içeri taşıdığımızda yüzün sapsarıydı. Şekerli su iyi gelmiş olacak. Karnın aç mı bir şeyler hazırlayayım mı?
–İyiyim amca teşekkür ederim. Son günlerde beslenmeme dikkat etmiyorum pek. Aslında hiç yemiyorum. Yaşamımı devam ettirebileceğim işleri yapmak gelmiyor içimden.
–Bir derdin mi var delikanlı? Yaşın genç… Ömrünün baharında hayattan vazgeçmek yakışıyor mu hiç?
İhtiyar bunları öyle tatlı bir ses tonuyla söylüyordu ki, derdimi bir çırpıda söylemek geliyordu içimden. Aşktan amca, beni bu hâle deniz gözlü bir yâr getirdi demek istiyordum ama diyemedim. Başımı önüme eğmekle yetindim. İhtiyar omzuma dokundu, yüzünde anlamlı bir tebessüm vardı. Belli ki görmüş geçirmiş adamdı. Âşık adamın halinden anlamış olmalıydı.
Amca yerinden kalkıp, tozlu raflara doğru ilerledi. Bir şey arıyor gibi kitapların arasını karıştırdı. Az sonra elinde bir deste saman kâğıtla geri gelip karşımdaki sandalyeye oturdu. Boynundaki gözlükleri burnunun üzerine yerleştirip bir süre kâğıtlara baktı ve anlamlı bir gülümsemeyle elindekileri bana verdi. Sayfalar iki sütundan oluşuyor, bir tarafında Arap harfli metin bir tarafında Latin alfabesi kökenli metin yer alıyordu. Ben metni okurken amca:
–Bu hikâyeyi bilir misin delikanlı? Dedi.
–Bilinmez mi amca? Bildiğim en iyi aşk hikâyesidir bu belki dedim. Leyli hasretiyle yanıp, Mevla’ya varan kaç âşık vardır ki?
Aşkın amacı Mevla’ya varmaksa sen neden kavuşamadığın yâr için kendinden vazgeçiyorsun?
Amcanın sözleri istemsizce gülümsetmişti beni. İçimde yaşadıklarımdan haberdar gibiydi. Oysa duygularımı açıkça anlatmış olmama rağmen en yakın arkadaşım bile anlamamıştı hislerimi. Aramızdaki yabancılık duvarı kırılmaya başlamıştı.
–Kime anlatsam derdimi; geçer, daha gençsin dedi. Sen de öyle diyeceksen hiç girmeyelim bu konuya bey amca.
–Derdi olana geçer denir mi delikanlı? Bu saçlar değirmende ağarmadı.
Bu sözleri söylerken bir tebessüm belirdi amcanın dudaklarında. Boynundaki gözlüğü, kareli gömleği, keçe yeleği ve keten pantolonuyla filmlerdeki babacan karakterlere benziyordu. Tahmin ettiğim yaşa göre haddinden fazla beyazlamıştı saçları. Tıraşına bakılırsa da ya asker ya öğretmen emeklisi olmalıydı. Ben amcayı incelerken, sigaradan kaynaklandığını düşündüğüm çatallaşmış sesiyle konuşmaya başladı:
Önce tanışalım istersen delikanlı ya da sadece ben tanıtayım kendimi ki konuşmak istediğinde rahat ol yanımda. Adım Hulusi ama burada ki esnaflar bana baba der, en az babaları kadar sever sayarlar beni, sağ olsunlar… Edebiyat öğretmeniydim birkaç yıl öncesine kadar. Öğretmenlikten emekli oldum ama edebiyattan vazgeçebildiğim söylenemez, görüyorsun ya işte yer gök kitap benim için hâlâ…
Kitaplarına bakarken hüzünle bakan gözlerinden sevgiyle dolu bir ışık geçti. Hiç böyle bir öğretmenim olmamıştı geçmişimde. Kim bilir öğrencileri ne kadar seviyordu Hulusi Hocayı ve o mesleğinden ayrılmak zorunda olduğunda ne kadar üzülmüştü. Dersini sevdirmek için gülümsemesi bile yetiyordu belki. İlk kez bu kadar kısa sürede kanım ısınmıştı birisine. Anlatmaya karar verdim yaşadıklarımı. Zaten anlatmazsam delirecektim. Ben de onun gibi kendimi tanıtarak başladım söze:
–Benim adım Sercan, bir konuda ortak sayılırız hocam. Eğer devam etseydim bu sene edebiyat öğretmeni olarak mezun olacaktım. Duygularıma yenik düştüm ve geçen senenin sonunda kaydımı dondurdum. Sanırım bir daha dönmeyeceğim okula…
Hulusi Hoca üzgün görünüyordu. Bir şey söylemek istiyor ama sözlerimi bölmemek adına susuyordu. Güçsüzlüğümü açığa çıkarmak istemiyordum ama dayanılmaz hale gelmişti bu suskunluk.
–İkinci sınıfın sonuna doğru bir kız girdi hayatıma. Yağmur… İlk görüşte takılı kalır ya insanın yüreği, öyle sevdim işte. Adını duymak bile nefesimi kesmeye yetiyordu. Bütün hayatımı ona adamaya hazırdım. Çok seviyorduk birbirimizi, her anımızı birlikte geçiriyorduk. Benimle aynı evde yaşamayı bile kabul etmişti. Yanında uyanamadığım her sabah bana acı veriyordu.
Konuşurken gözlerim yanmaya başladı. Gözyaşlarımın yanağımı ıslatmaya başladığını hissediyordum oysa erkek adam ağlamazdı. Hoca ne düşündüğümü hissetmiş olmalı ki elindeki mendili bana uzatırken ‘’Çekinme evlat, erkekler de ağlar.’’ dedi. Nefesimi kontrol etmeye çalıştım, biraz sakinleştikten sonra anlatmaya devam ettim.
–Bir gece uyandığımda Yağmur bir şeyler yazıyordu. Ne yaptığını sorduğumda suçüstü yakalanmış gibi hızla defteri kapatıp yastığının altına koydu. Önemsiz şeyler dedi ve yattı. İçimde parçalanan bir his vardı. Güven… Sekiz aydır beraberdik ve ona kendimden daha fazla güvendiğimi düşünüyordum. Canımı istese hiç düşünmezdim feda etmek için ama o gece içime derin bir şüphe düştü. Bu şüpheyle yaşamaktansa yazdıklarını okumalıydım. Ders saatlerimiz farklıydı. Onu okula yolladıktan sonra gidip defteri buldum. Nefesim duracak gibiydi. O defterde karşılaşmak istemediğim şeyler yazdığına emindim. Cesaretimi toplamak uzun sürdü, üstelik defter kilitliydi. Kilidi kırıp hızla sayfaları çevirdim, en son yazdıklarına ulaştım. Okuduklarım yüreğimi paramparça etti. Çünkü bana dair sevgi dolu tek bir sözcük bile yoktu. Birlikte olduğu, sarıldığı, öptüğü bendim ama sevdiği başkasıydı. Onu unutmak, ondan uzak kalmak için benim yanımdaydı. Geriye doğru okudum yazdıklarını, her sayfasında o adam vardı. Boyunu, kilosunu, kaşını, gözünü en ince ayrıntısına kadar yazmıştı. En kötüsü de beni hiçbir zaman sevemeyeceği yazılıydı o satırlarda…
Bir yandan ağlıyor, bir yandan o günü tekrar yaşıyor, bir yandan da anlatmaya devam ediyordum. Hulusi Hoca’nın ise yüzünde buruk bir tebessüm vardı.
–Dersten geldiğinde