Kefensiz Gömülenler. Yusufoğlu Şükrullah

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah

Скачать книгу

zihnimden geçirdim. “Yürek” kitabından sonra aradan bir yıl geçmeden yayımlanan “Mehrim” kitabındaki şiirleri hatırladım. Kitaba “Mehrim” adının verilmiş olması da insaflı davranmak gerekirse, şairin hayata ne kadar güçlü bir muhabbeti bulunduğunun bir delili değil midir?! Kitap, Lenin’e ithaf edilen “1870” adlı şiirle başlıyordu:

      Volga! Volga! Aç Rus’un gözyaşı.

      Volga! Volga! Figanlı ırmak!

      Güneş sanki Razin55’in başı

      Geniş bağrında daima mağrur!

      Unutulmaz yılların yâdı,

      Nekrasov56’u zârı zârı ağlatmış.

      Çımacıların acı feryadı

      Dibine taş olup batmış!

      Hey dili yok, sarı taşlarım,

      Hey, gözleri açık soğuk ölüler…

      Volga! Volga! Aç rusnıŋ yaşı.

      Volga! Volga! Fiğanli deryâ!

      Kuyaş göya Razinniŋ başı

      Keŋ bağrıda hemân mağrur, a!

      Unutılmas yıllarnıŋ yadı,

      Nekrasovnı zâr-zâr yığlatgen.

      Burlaklarnıŋ aççık feryadı

      Tübleriŋge taş bolıb batgen!

      A, tili yoq, sarık taşlarım,

      A, bakraygen savuk mürdeler…

      Bu şiir değil, bir beste! Benim nazarımda bu Rusya’yı ve Rus halkının ihtilâlden önceki hayatını bütünüyle ifade eden bir senfoni idi. Bu kısa mısralarda ihtilâlin mahiyeti, ona duyulan zaruret ve Lenin’in büyük hizmeti, o zamana kadar yazılan eserlerin hiçbirisinde tesadüf edilmemiş şekilde dile getirilmiş; coşkun sevgi ve samimî duygu, gönülleri fethedecek seviyede terennüm edilmiştir. Osman Nâsır’ın şiirlerini okuyan bir okuyucu, halka ve vatana bundan daha fazla nasıl bir sadakat ve nasıl bir muhabbet beslenebilir, demekten başka ne söyleyebilir?

      Şiirlerini bir defa daha hatırlarken hiç kimsenin hayaline gelmeyen bu suçlamalara, bu ithamlara Osman Nâsır’ın gösterdiği tahammül ve ettiği feryatlar figanlar, bütün vücudumu titretmeye başladı.

      Ben halkı seven, kitapları elden düşmeyen büyük bir şairin kendi halkına düşman olduğunu nasıl söyleyebilirim!

      Osman!.. Ses ver, Osman! Emsâli olmayan bu iftira işkencelerine senin gibi nasıl tahammül edeyim, Osman? Senin şiirlerinden aldığım huzurun hakkı için, sanatıma mektep olman hakkı için, nasıl olur da kendi halkının düşmanı ve milliyetçi birisi olduğunu söyleyebilirim?! Kör olmaz mıyım?! Hayır! Bu sebeple onlar ne hüküm verirlerse versinler, insafları varsa insaflarına, vicdanları varsa vicdanlarına havale ediyorum! İçimden geçenleri sorgu memuruna söyledim.

      Her nedense o anda, yirmi dört yaşında tutuklanan Osman Nâsır gözümün önüne geldi. Bana göre Osman Nâsır, tıpkı benim oturduğum şu kara sandalyede oturup sorgu memuruna, ben düşman değilim, bütün suçlamaların iftiradan ibaret! Kalbimde halkıma ve vatanıma karşı sonsuz muhabbetimden başka bir şey yok! Öldürseniz bile milliyetçilik ve devlete düşmanlıktan kendimi suçlu saymıyorum, imzalamıyorum, diye feryat ediyormuş gibi geldi. Acaba yirmi dört yaşındaki büyük kabiliyet sahibi, geleceğin dâhi şairi Osman Nâsır’ı, iftiraları kabul etmeyip doğruyu söylediği için mi öldürdüler?! Acaba aynı kader benim için de tekrarlanacak mı?!

      Beni dehşete düşüren bu endişemi sorgu memurunun tehdidi böldü:

      – Sırlarını bizden gizleyemezsin, elimizdeki delil ve şahitler seni ifşâ etmek için yeterli! Osman Nâsırların ve Çolpanların tesiriyle Sovyet halkı sıkıntılara gömülmüş, onu sıkıntıdan kurtarmak gerek, diyen kim? Sen değil mi? Peki, Sovyet halkının sıkıntısı nedir? Ne yaparak kurtarmak istiyorsun, bu konuda konuş!

      – Nerede söylemişim?

      – Düşün, görürsün!

      – Böyle demedim!

      Sorgu memuru, benim 1939 yılında yazılmış (nereden bulduğunu anlayamadım, çünkü hiçbir yerde basılmamıştı) dört mısradan ibaret bir şiirimin Rusçaya tercüme edilen nüshasını dolabın çekmecesinden çıkarıp okudu:

      Vücudumu dilip pare pare

      Eyle, asla vicdanımı satmam,

      Halk derdini yerleştirdim gönüle,

      Öldür, ölümden de dönmem.

      Vücudımnı tilib tilke-tilke

      Eyle, vicdânımnı satmaymen,

      Halk derdini cayladım dilge,

      Öldir, ölimden hem kaytmaymen.

      – Bu şiir senin mi?

      – Benim!

      – Yani Sovyet halkı bahtsız, sıkıntılara gark olmuş, onu sıkıntılarından kurtarmak için ölümden bile korkmayıp savaşmak istiyorsun?

      Bazen öfkeye kapıldığın zamanlarda öyle şeyler olur ki, kendi haklılığını ispat etmek için kelime bulamazsın. Sinirlerin tahammül etmez. İstemediğin hâlde ağzından küfürler, hakaretler saçılır.

      Sorgu görevlisi benim, “Sovyet halkı bahtsız, Sovyet halkı sıkıntıda” şeklindeki şiirimde olmayan sözleri kendince ilâve edip gözünü hiç kırpmadan üzerine dikince, ne cevap verebilirsin, öfkeni nasıl ifade edebilirsin? Fakat o dakikada içinden taşan ve bunların hepsi iftira, bu iğrençlik ve lânet senin gibi sorgu memuruna, sözlerini söylemek mümkün müydü? Sonra,

      Halk derdini yerleştirdim gönüle

      Halk derdini cayladım dilge

      ifadesinden Sovyet halkı gamda, bahtsız mânası çıkar mı?! Halkın derdini şair gönlüne yerleştirirse, bu derdi yok etmek, ortadan kaldırmak için mücadele edecek olursa, bunun nesi suç, nesi?! Şair kendi halkını düşünmezse, onun yükünü hafifletmezse, eser vermenin ne gereği var! Peki, halkın derdi yok muydu? İftira üzerine tutuklanan milyonlarca insanın çoluk çocuğunun, yakınlarının derdi yok muydu? Suçsuz yere kulak sayılarak hiç bilinmedik yurtlara göçürülüp perişan edilen ailelerin derdi yok muydu?

      1930’lardaki kıtlık yıllarında açlıktan şişip ölen, çocuklarından ayrılan, küspe yiyip ölen anaların, sağ kalabilen nesillerin içinde ukde, dert olmaz mı? Bu âfetlerin tekrarlanmaması için mücadele etmek iftira sayılır mı? Bunu ona nasıl anlatırsın! O beni:

      – Peki, Sovyet halkını hangi yollarla sıkıntılarından kurtarmak istiyorsun, sorusunu sorarak tuzağa düşürmek istedi.

      – Eser yazmak suretiyle, sanat yoluyla.

      – Güzel! Şiirinde, “Öldür, ölümden de dönmem”, derken ne kastediyorsun? Haydi, söyle, dedi. Yüzünde şimdi seni yakaladım, der gibi bir memnuniyet

Скачать книгу


<p>55</p>

Stepan Timofeyeviç Razin (1630-1671): 1670-71 yıllarında Rusya’da, Orta ve Aşağı Volga bölgelerinde feodal-krepostnoy (= toprağa bağlı kölelik) sistemine karşı Don Kazakları ile köylülerin de katılımıyla büyük bir isyan başlatmıştır. Saratov, Samarra, Simbirsk gibi birkaç şehir ve kasabayı ele geçiren isyancılar sonunda dağıtılmış, Razin de yakalanarak Moskova’da idam edilmiştir. Razin, daha sonra Rus edebiyatı için efsanevî bir karakter hâline gelmiştir.

<p>56</p>

Nikolay Alekseyeviç Nekrasov (1821-1877): İhtilâlci Rus şairi, roman, hikâye ve tiyatro yazarı, edebî tenkitçi.