Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat. Babahan Muhammed Şerif

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif

Скачать книгу

düşüncelerine dikkat edin: “…Çocukluk dönemlerinden beri karşıma çıkan zulümler, hor görülmelerim, enstitüde eğitim aldığım dönemdeki yalnızlığım, kadınların yabancılığı ya da hileleri, dostlarımın dikkatsizliklerine ne demek lazım? … Yada manevi sıkıntılar – yüzüme gülüp, sıkı fıkı görüşenlerin namertliği, en yakınım diye bildiğim öğrencimin ihaneti, babamın şefkatsizliği, annemin yakarmaları, ömrüm boyunca karşılaştığım yalanlar, iftiralar, ömrümü yiyip bitiren haksızlıklar, her gün kanıma verilen damla damla zehir.. bunların hepsinin bedelini almam gerekmez mi?..” Ahliman’ı bu sorular çok zorlar ve onlara cevap bulmaya çalışır, iyilik yolunu seçip seçmemek arasında kalır. Peki, o hangi yolu seçti? İnsanın iç dünyasında bu iki güç arasında hep bir savaş mevcut. “İnsan kendisini kendisi yaratır, isterse Hurmuzd olur, isterse Ahriman olarak yetişir. İnsanın içinde her ikisi de, Hurmuzd da, Ahriman da var”, der eserin kahramanlarından biri. Gerçekten, Rahman – yani iyilik yolunu mu seçer, yada şeytan – yani kötülük yolunu mu seçer, bu insanın kendisine kalmıştır. Allah insana irade özgürlüğünü vermiştir.

      Bu eserde hayatı boyunca haksızlıklarla karşı karşıya kalan, hor görülen, ezilen kişinin ruhsal dünyası belli durumlar, detaylar, çatışmalarla anlatılmıştır. Diri diri gömülen insanın mezarda kendisine geldikten sonraki durumu çok etkileyici bir şekilde resmedilmiştir. “Ağrı… Dehşetli, dayanılmaz bir ağrı… Vücudumun, yüzüm, gözümün her zerresine köz basıyorlar. Acıdan bağırmak isterim… sesim çıkmaz.

      Ağrı… karanlık… Zifiri karanlık. Hiçbir şey görünmez. Gözlerim hiçbir şeyi görmez. Gözlerim kapalı…

      Ağrı… dehşetli, dayanılmaz bir ağrı…” Bu ilk satırlar okurun dikkatini kendisine çeker ve durum gittikçe gerginleşir, dinamizm giderek yükselir ve bu durum eserin çözümüne kadar devam eder. Okurun merakını tutabilmek için büyük yetenek lazım. Anar bu eserinde de yetenek sahibi bir yazar olduğunu gözlerimiz önüne sermiştir. “Dirilerek” mezardan çıkan Ahliman hayat yolunu yeniden bir gözden geçirir, artık iyilik yolundan gitmeye karar verir, ama şefkatsiz hayat onun hayallerini paramparça eder. Mezarlıktan evine dönen Ahli-man sevgili çırağının daha üç gün bile geçmeden onun evine yerleşiverdiğini, aşık olduğu kız ise çırağına oynaş olduğunu ve bunun gibi başka kabahatleri görüp dehşete kapılır.

      Anar, kahramlar arasındaki çatışma aracılığıyla da, kahramanların iç dünyasındaki sıkıntıların savaşı aracılığıyla da parlak karakterler, kahramanlar yaratmayı başarır. Söz konusu Ahliman’ın reddedilemeyecek bilimsel kanıtlara dayanan araştırmalarını bilimsel meclis üyeleri hep beraber överler, ama gizli oy kullanmaya geldik mi, topluca karşı çıkarlar. Bu riyakarlıktan Ahliman’ın içindeki Ahriman baş kaldırır, yani kötülük duygusu yeniden uyanır ve onu intikam yoluna çağırır.

      Edip küçücük bir detay yardımıyla kahramanlar, hatta yan karakterlerin iç dünyasını aydınlatır, onların karakterini göz önümüze serer. Örneğin, mezarlıkta da içki içen mezar kazıcı Nasrullah, şoför Fazıl, temizlikçi Dadaş, onun karısı ve başka yan karakterler okurun aklında kalır. Aynı zamanda bu karakterler esas kahramanın o ya da bu özelliğini açması için yönlendirilmiş olduğundan dolayı kıymetlidir.

      Anar Türk Dünyasına, azcümle Özbekistan’a, Özbek edebiyatına, ediplerine büyük bir saygı besler. Bunu onunla sohbet ettiğimizde ve gazetelere verdiği röportajlarda birçok kez dile getirmiştir. “Azerbaycan ve Özbekistan’ın arasındaki kadim edebi ilişkiler ülkelerimiz bağımsızlığına kavuştuktan sonra daha da sıkılaşmaktadır. … Özbekistan’da benim eserlerime karşı özel bir ilgi ve saygıyla bakmalarına memnunum”, der o. Anar Özbek okurunu iyi tanır. Onun “Dante’nin Jübilesi” eserini ve birkaç hikayesini ilk Özbekçeye çeviren yetenekli tercüman Mamatkul Hazretkulov’dur. Son dönemlerde istidatlı tercüman, rahmetli Usman Koçkar Anar’ın birkaç romanı, kıssası ve hikayesini okurlarımıza sunmuştu. Onun çevirisi olan, yazarın birkaç eserini kapsayan “Ben, Sen, O ve Telefon” adlı kitabi 2016 yılında yayınlanmıştır. Bu toplama giren eserlerin dışında Anar’ın “Ak Körfez”, “Beş Katlı Evin Altıncı Katı”, “Kırmızı Limuzin” eserleri de Özbekçeye çevrilmiştir. Bu eserler Özbek okurunun manevi ve ruhi dünyasını zenginleştirmeye hizmet etti ve halen de hizmet etmekte.

      TÜRK DÜNYASININ BÜYÜK NİMETİ İSMAİL BOZKURT

      İster yazar, ister muhendis, ister iş adamı vs. olmadan önce her kes insan olmalıdır. İsmail Bozkurt dediğimizde ilk önce göz önümüze şefkatlı, babacan, maneviyeti güzel insan gelir. O her zaman yardıma ihtiyaçı olan, çetin durumda kalan insanlara ilgi ve ihtimam göstermiştir, elinden geldiği kadar, imkanları çerçevesinde yardım etmiştır ve bir taraftan bunun için de İsmail Bey’i seviyoruz. Bu güzel insani fazilettir. Zira hayatta elinde büyük imkanları var olmasına rağman küçücük yardımı esirgeyenleri görmüşüz.

      İsmail Bozkurt’un hüsni hulku hakkında bugün sadece dostları, yakınları değil, hatta nadostları da hürmetle söylemektedir. Düşmanları demeğe dilim varmıyor, cünki bence İsmail Bey gibi iyi niyetli, güzel hulklu insanın düşmanı olmasa gerekir. Evvela, düşmanın olmasın. Varsın olsın, ne olacak yani?! İradeyi bilemek için, insana belki düşman de gerekir. Zaten hayata uyanık bakmak, yanılmamak, hataları görebilmek için kendi faaliyetini, yaptıklarını sadece dostların değil, ayni zamanda düşman gözüyle tahlil etmekten fayda var. Ye-terki, düşman seni ezebilecek derecede güçlü olmasın, Özbek Türklerinin bir meşhür şairi dediği gibi, kervanın ömür boyu köpekler arasından geçmesin.

      Ben İsmail Bey’in bir çok insanlara iyilikler ettiğine defalarca şahit olmuşum. Bir bakarsın hiç akrabası olmıyan birinin hakkını savunmak için koşturmaktadır, bir bakarsın kendinin bir çok acele yazılarını bırakıp, genç bir yazarın eserini okumaktadır, bir bakarsın talebelere yardım etmektedir vs. vs. Kendi hayatımdan bir örnek vermek istiyorum. Torunum Cihangir Lefkoşadaki Karpaz Üniversitesinin birinci sınıfinda okumaktaydı. Bir günü telefon açtı, çok zor durumda yani, para yönünden darda kaldığını, Kıbrısta oturum izni problemini alalacele çözebilmezse sınırdışı edileceğini bildirdi. Cihangiri Üniversiteye yerleştirdiğimde yetkililer oturum izni meselesini bir haftada çözeceklerini vadetmiştiler, bunun için torunuma yeterli para da bırakmıştım. Cihangir yurt dışına cıkmamış saf bir coçuk, Üniversite yetkilisine bir-iki defa başvurmuş, va’dini yerine getirmelerini beklemiş, ama işte iş olmamıştı. Tabii, bunun ilk nedeni Cihangir’in tecrübesizliği idi. Üniversiteden evrakları alıp, yetkili makama kendisi başvurması gerekirdi.

      İlk olarak para yollamak için Western Uniona koştum. Ama bu şirket Özbekistan’dan Küzey Kıbrıs’a para kabul etmiyormuş. Vaziyet tehlikeli, coçuğun parası bitmiş, aç kalacak. Ne yapmak gerekir? O vakitlar Kıbrıs’ta tek bir dostum – İsmail Bey var. Bilirim, İsmail Bey’in işi çok, bir tarafta yazacakları, bir tarafta Üniversitede dersleri, başka tarafta gönüllü kuruluşlardaki faaliyetler ve b. Mahcupluk ve mecburiyet arasındayım, yine de başka çarem yok. Onun yardımı olur, ager imkani varsa borç olarak bir miktar para verir, imkani yoksa bir yol gösterir herhalde, diye telefon ettim, İnternetten acele mektup yolladım, durumu anlattım. Sağ olsun, başka işlerini bırakıp, Cihangir’le ilgilendi, problemlerı kısa bir müddette, fazlasıyla halletti, Cihangir’in Kıbrısta kalabilmesi dostumun ihtimami sayesinde halloldu.

      İsmail Bozkurt iyi anlamda bir Türkçü, Türk birliği mucadelecisi, vatanperverliğiyle örnek insandır.

Скачать книгу