Sovyet Öykü Seçkisi. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sovyet Öykü Seçkisi - Анонимный автор страница 30
Ya da daha iyisi evin önündeki çimlerde yesek. Herkese birer çiğ et verilse. Yemekten sonra da, Zina’nın benimle yaptığı gibi, herkes yuvarlanır ve bağrışırdı… Hav hav!
Bana pisboğaz diyorlar (kedinin mamasından bir yudum süt içtim, sanki ne olmuş)…
Oysa kendileri… Çorba, kızartma, komposto ve peynirin üstüne ayrıca çeşitli renkte şeyler içiyorlar; kırmızı şarap, sarı bira, siyah kahve… Ne için? Masanın altında gözüm yaşarana kadar esniyorum, insanların etrafında dolanmaya alışığım, onlar ise sürekli oturuyor, oturuyor, oturuyor… Hav! Ve herkes konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor, sanki herkesin karnında bir gramofon çalışıyor.
Üç yıldızcık.
Yeni fikir. Bizim inek aptaldır. Neden bu kadar süt verir? Tek bir buzağı var, ama o bütün evi besliyor. Bu kadar süt verebilmek için bütün gün çimleri yiyor, buna bakmak bile acı verici. Ben dayanamazdım. Neden at o kadar süt vermiyor? Neden kedi sadece kendi yavrularını besliyor ve başka kimseyi düşünmüyor?
Acaba konuşan papağanın aklına böylesi bir fikir gelir mi?
Bunun dışında. Tavuklar neden bu kadar yumurta verir? Tam bir felaket. Tavuklar hiçbir zaman mutlu değiller, uykulu sinekler gibi ortalıkta geziniyorlar, uçmayı tamamen unuttular, diğer kuşlar gibi şarkı da söyleyemiyorlar… Tüm bunlar hep şu kahrolası yumurtalar yüzünden.
Yumurtalara tahammül edemiyorum. Zina da öyle.
Eğer tavuklar ile konuşabilseydim, onlara bu kadar yumurta yapmamalarını tavsiye ederdim.
Her şeye rağmen foks köpeği olmak iyidir; çorba içmem, Zina’nın parmaklarının ucunda gezdiği bu kahrolası müzikte dans etmem, süt ve Zina’nın babasının dediği gibi “bunun gibi şeyler” vermem.
Çıt! Kalem kırıldı. Daha dikkatli yazmak gerek, kalemlerin hepsi çalışma odasında, orası da kilitli.
Gelecek sefer köpek şiirleri yazacağım, ilgimi çekiyor.
Yetişkinler her zaman kendileriyle ilgili şeyler okurlar. Bu yetişkinler sıkıcı insanlar. Tıpkı yaşlı köpekler gibi. Zina ise yüksek sesle şarkı söyler gibi okur, sürekli dönüp durur, ellerini dizlerine vurur ve bana dilini gösterir. Tabi ki böylesi daha keyifli. Ben minderde yatar, onu dinlerim ve pireleri avlarım. Bu, okuma esnasında çok hoş olur.
Zina’nın et doğrar gibi daha özenle okuduğu şeylerin olduğunu fark ettim. Duraksar, damağını şaklatır ve yine devam eder. Her satırın sonunda benim narin kulaklarımda birbirine benzer tınılar çınlar; “babaların çocukları, ölülerin ağları”… Ve bunlara şiir deniliyor.
Dün bütün gün koltuğun altında yattım, hatta zayıfladım. Hep böyle bir şiir yazmak istedim. Buldum ve acayip gururluyum.
Verandada keskin bir rüzgâr.
Yaprakları hızlıca büker.
Ben neşeli foks köpeği Mikki,
Hayvanların en akıllısı!
Muhteşem! Şiir yazdım ve öyle heyecanlandım ki yemek bile yiyemedim. Düşünsenize! Bu dünyadaki ilk köpek şiiri, hâlbuki ben ne okula gittim, ne de “şairler mektebinde” eğitim aldım… Acaba bizim aşçı kadın böyle şiirler yazabilir mi? Oysa o 43, ben ise sadece 2 yaşındayım. Hav! Bu cüce Zina’nın evinde kimin yaşadığına dair hiçbir fikri yok… Beni peçeteyle kundakladı, dizlerine yatırdı ve manikür yapmaya başladı. Susuyor ve kızıyorum. Acaba bu kız milleti yararlı bir şeyler düşünüyor mudur?
Ve yatarak içimden kendi şiirlerimi tersten okumaya çalıştım. Hav! Belki böyle kulağa daha hoş gelir?…
Sert rüzgâr verandada
Hızla savurur tüm yaprakları
Mikki foks neşeliyim ben
Hayvanların en akıllısı…
Ay, ay, ay! Bu da ne böyle?
Kedi yavruları! Söyleyin lütfen! Onların annesi, kurnaz yaratık, tüm gün parkta ortalıktan kaybolur; bir bakmışsın yok, ağaçtaki sivrisinek gibi. Ben ise onun yavrularıyla oynamak zorundayım… Biri benim burnumu yalıyor. Ben de onu yalıyorum, ama dişlerim nedense gıcırdıyor… Diğeri kulağımı emiyor. Sanki onun annesi benim… Üçüncüsü sırtıma tırmanıyor ve sanki elinde rende varmış gibi beni tırmalıyor. Mrrrr! “Sessiz ol Mikki sessiz…” Zina gözünden yaş gelene kadar kahkaha atıyor: “Sen, diyor, onların amcaları gibisin…”
Kızmıyorum. Onların da birini yalaması, emmesi ve tırmalaması gerekiyor. Ancak neden bu kız gülüyor?
Ne kadar tuhaf, ne kadar tuhaf! Bugün vicdansız kedi nihayet çocuklarına geri döndü. Biliyor musunuz, yavru kediler beni bırakıp annelerinin altına sokulunca masa örtüsünün altından baktım, hasetten tüm dişlerimi sıktım ve sinirle hıçkırdım. Bunun üzerine kesinlikle bir şiir yazacağım.
Dışarı çıktım. Yavru kediler ile artık oynamak istemiyorum. Benim değerimi bilmediler. Zina ile de artık oynamak istemiyorum. Burnuma ruj sürdü.
Bundan sonra vahşi bir foks olacağım, bir kestane kovuğunda yaşayacak ve güvercin avlayacağım. Uuu!
Gramofon plağının üzerinde bir resim gördüm. Bir foks köpeği gramofon borusunun önünde oturmuş, kafasını yana çevirmiş, kulağını salmış ve dinliyor. Saçmalık! Hiçbir evcil foks köpeği bu hırıltılı ve deli saçması makineyi dinlemez. Zina’nın babası olsaydım, ben daha iyisini yapar ve salonda bir inek beslerdim. İnek de homurdanıyor ve bağırıyor, üstelik onu evde sağmak ahıra gitmekten çok daha rahat olur. Ne ilginç bu insanoğlu…
Zina ile barıştım: oyuncak bowling topunu rulo yapıp parke üzerinde yuvarlıyor, bense bacaklarımla onu yakalıyordum. Ah, yakalayabileceğim yuvarlak olan ve yuvarlanan her şeyi ne kadar da seviyorum!
Lakin kız çocuğu hep kız çocuğudur. Yere oturdu ve esnedi. “Hey Mikki, aynı şeyi yüz kere yapmaktan sıkılmadın mı sen?”
Öyle mi? Zina’nın oyuncak bebeği, kitapları, kız arkadaşları var, babası sigara içer, aptalca iskambil kartlarıyla oynar, gazete okur; annesi tüm gün giyinir, soyunur. Benim ise sadece bir topum var, ama beni hep azarlıyorlar!
Pirelerden nefret ediyorum. Ne-ff-rr-ee-t. Bence aşçı kadını ısırabilirler (Zina’ya kıyamam), ama nerde, bütün gün bana dadanıyorlar, sanki şekerim. Kedi yavrularından bile bana atlıyorlar. Pekiyi! Ön tarafa gideceğim, sırtımı yere doğru uzatarak kaba bir paspasın