Bozkurtun Patikası. Abdıreşit Taşov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bozkurtun Patikası - Abdıreşit Taşov страница 18
– Hayırdır?! – dedi.
– İyilik olsaydı, hiç biz bu kadar yol yürüyüp, Börüsay’a vardıktan sonra, elimiz boş geri dönecek miyiz? – dedikten sonra, sürücü yanındakinin böğrüne yumruk attı. – Doğru değilmi, Aman?
– D-d-d-dog-yı – diye, Aman hem kekeleyerek, hem de “r” harfı yerine “y” harfini kullanıp, Tokarı gülümsemeye mecbur etti. Tokar gülümsemekte olduğunu çaktırmamak için onlara çay verdi.
Sürücü bir bardağı boşalttıktan sonra, bedeninde su koşmuş gibi kendisini biraz da olsa rahat hissetti, durumu anlatmaya başladı.
Daha önce geçilen yolda bulunan aracın izinin rüzgardır yağmurun etkisi ile kaybolmuş olmasına bakmaksızın, çölü iyi biliyormuşuz gibi gitmiş olduklarını, yolun bulunmamasından dolayı da yollarını kaybetmiş olduklarını, düz bir alana çıktıklarında, Börüsay’ın öteki tarafından gelmiş olduklarının, oralarda da Vaşağın leşine rastlamış olduklarını, Aslan vardır endişesiyle, korkup geri döndüklerini anlattığında, Tokar kendisini tutamadı:
– O Vaşağın leşi değildir ya? – dedi.
– Gerçekten de onun leşi – dedikten sonra, sürücü daha önce anlatmış olduklarını tekrarladı. – Ben zooloji kitabında onun resmini görmüştüm. Öğretmenimiz “Vaşağın olduğu yerde Aslan hem olmalıdır, aynen Aslanın olduğu yerde de Vaşak hem olur” diye, anlatmıştı dedi.
– Ne yani, çölde Aslan da vardır mı demek istiyorsun?
– Demek istemiyorum, madem Vaşağın leşi var mıdır? Demek ki, o var mış. Onun yanında Aslan hem olmalıdır! Her ne olsa da sağ salim kurtulduk. Buna da şükür.
– Ya-a, yok ya, Ben hiç de inanmıyorum. Doğrudur, çölde kurt var, sırtlan var, kaplandır çita var, çöl varanı var, kulan var. Başka da onlarca türe mensup olan hayvanlardır diğer yaratıklar var. Ama, “Aslan var” diye duymadım.
Tokarın inanmamazlık etmesi sürücüyü sakinleştirme yerine, tam tersine kızdırmıştı.
– Bakıyorum ki, sen Vaşağın ne olduğunu fazla bilmiyorsun galiba. O Aslandan başka kişinin başedebileceği bir yaratık değil. Sırtlan da, kaplan da onun üstesinden gelip bilmez. İhtiyatı elden verdiğini anladığında Aslanı da tongaya düşürebilen yaratık. Onun için de o Aslanın peşine takılp gezermiş. Belki de, Aslan onu zamanında bunun farkına varmış olduğu için öldürmüştür.
– Belki… kendi eceliyle böyle olmuştur.
– Bu zamana kadar konuşmaya katılmadan duran Aman kendini tutamadı:
– İ-i-işkembeleyi do-do-do-laşmış, ya-ya-yatıy, o-oonun.
– Çölde yırtıcıdan çok ne var ki – dedikten sonra bile, Tokar hiç de teslim olmadı. – Bazı yaratıklar karındır işkembeleri yemeden, çıkarıp atarlar.
Öyle olmasına bakmaksızın, Vaşağı öldürmüş olan yaratığın, Aslan olabileceği ya da olamayacağı konusunda uzun bir süredir tartıştılar. Tokar leşin Vaşağa ait olabileceğini inkar etmese de, onu Aslanın öldürmüş olduğunu kabul etmedi. Bunu ise O, çölde Aslanın olmaması ile delillendirdi. Sürücü ise Aslandan başka yaratığın Vaşağı öldüremeyeceğini tekrar tekrardan can sıkacak biçimde geveleyip, çölde daha önce görülmemiş, duyulmamış olsa bile, onun varlığı ile ilgili fikrini ileri sürdü. Böyle yapmakla o korkaklığın, manyaklık derecesine kadar düşüp, Börüsaydan odun toplayamadan, boş geri dönmeğinin sebebini hayvanların kralı sayılmakta olan Aslanın adı ile üzerini örtmek istiyordu.
Ama, o günden birkaç gün geçtikten sonra, komşu çoban konaklama yerinde: “Çöle Vaşak ile Aslan inmiş. Aslan Vaşağı öldürmüş. Onun leşi Börüsay’da yatıyor” diyen türden haberler ortaya çıktı. Ondan daha ileride olan üçüncü çoban konaklama yerinde: “Börüsay’da Aslan görmüşler” diye konuşulmaya başlanmış. Dördüncü çoban konaklama yerinde ise: “Baş çoban konaklama yerine Aslan saldırmış” dediler.
Her çoban konaklama yerinde biraz değiştirirlip, biraz da abartılıp Aslanlı konu çobanların arasında panik yaratmaya yetmiş.
Kışlıktan geri gelen Lapar dayı alel acil davarları elden geçirdi.
Çay başında ise çoğluğunu dikkatli olmaya davet edip:
– Karakız koruma alanında bulunan Aslanlar bizim çöle gelmişler – dedi. – Bundan böyle tüfekler ve fişekler eşeğin semerine bağlı olsun! Ama, Kırmızı Kitaba dahil edilmiş, nadir rastlanmakta olan yaratıklar olduğundan dolayı onlar vurulmamalı. Sadece havaya ateş edilip, av fişeklerinin çıkardığı sesler ile korkutulacak. Geceleri ise, bu günden itibaren, davarların başında nöbetleşerek beklememiz gerekecek.
Çoğluk çobanın söylediklerine inanacağını da inanmayacağını da bilmedi:
– Kim söylüyor bunları? – dedi.
– Çiftlik Müdürü tüm çobanları bir araya toplayarak, düynki gün yapılan toplantıda söyledi.
Çobanın söylemekte olduklarının geçen günki korkak oduncıların söylediklerinin abartılarak, bu dereceye kadar getirilmiş olduğunu, elbette, çoğluğun aklı ermemişti. Haftalar, aylar boyunca, boş laflardan üretilmiş yalanların verdiği ıstırabı çektiler.
Avcılar, Milli Parkın çalışanları arabalı, helikopterli dolaşarak dağ ile kışlık alan, batı ile doğu aralığındaki alanlarda Aslanın izine rastlamamışlar. Sadece Karakız Milli Parkındaki Aslanlar yeniden sayıldıktan sonra, onların tamamının yerinde olduğu, hiçbirisinin hiçbir yere gitmemiş olduğu belli olduktan sonra yalana dayanan söylentiler esip giden kuru yel gibi unutuldu gitti.
Böyle olmasına bakmaksızın, o iki oduncu bir daha saksavul götürmek için Börüsay’a gelmediler.
Kısmet
Ayda bir kere davarlara saldırma alışkanlığına sahip olan Uzkurt geriye kalan zamanları çöl hayvanlarını avlamakla yetiniyordu. Böylece yaklaşık onsekiz aylık bir süre içinde bazen mağarada tek başına, bazı durumlarda ise geçitte, ya da Taşderenin oteki tarafındaki ardıçlık alanda Çita ile beraber kalırdı.
Geçmiş olan o kadar zaman zarfında Çitacık da gerçek bir Çita olarak yetişmişti. Onun çevik, cesur ve gayretli olması Uzkurdu hoşuna gitmekteydi.
Bir keresinde bir bahar günü şöyle bir olay olmuştu. Uzkurt iki adım ötesinde, karşısına dikilerek durmakta olan kobrayı gördü. O “tı-s-s” edip, tüyler ürpertici, keskin gözlerini avundan ayırmadan bakıp, zehrini püskürtmeye hazırlanmıştı ki, eğer, onun yan tarafından yürümekte olan Çita yetişmeseydi, uzun işkembeye benzeyen bir mahlukttan kaçmayı kendisini küçük düşürücü durum olarak alğılayan Uzkurtu onun ısırması da kaçınılmaz idi. Çita, ani zıplamayla keskin tırnakları ile kobranın başına vurarak, bir kenara fırlatıp attı.
– Bunun gibi canlı