Avonleali Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Avonleali Anne - Люси Мод Монтгомери страница 14
Şişman midilli Lynde Çukuru’ndaki köprüden yalpalayarak geçip Green Gables yoluna girdi. Marilla’nın suratı asıktı. East Grafton ile evleri arasında on altı kilometrelik bir mesafe vardı ve Davy Keith bitmez tükenmez bir hareketlilik illetine yakalanmış gibiydi. Onu durdurmaya Marilla’nın gücü yetmiyordu. Vagondan düşüp de boynunu kırar ya da ön panelden yuvarlanıp atın altında ezilir diye endişe eden Marilla yol boyunca diken üstündeydi. Çaresiz bir vaziyette eve gidince temiz bir dayak atmakla tehdit etti çocuğu. Bunun üzerine Davy, elindeki yularlara aldırmadan Marilla’nın kucağına tırmandı, tombik kollarını boynuna doladı ve kadına ayı kucaklamasıyla sarıldı.
“Gerçekten yapacağına inanmıyorum.” dedi kırışmış yanakları sevgiyle burarak. “Rahat durmuyor diye bir çocuğu dövecek türde bir hanıma benzemiyorsun. Sen de benim yaşlarımdayken yerinde durmak aşırı zor değil miydi?”
“Hayır, bana söylendiğinde hep rahat dururdum.” dedi Marilla. Davy’nin içten gelen ani okşamaları kalbini yumuşatsa da ciddiyetle konuşmaya çalışmıştı.
“Sanırım bunun sebebi senin kız olman.” dedi Davy. İkinci bir sarılmadan sonra yerine geri döndü. “Sen de bir zamanlar bir kızdın galiba. Her ne kadar bunu düşünmek çok komik olsa da. Dora hareketsiz durabiliyor. Ama sanırım bu pek de eğlenceli değil. Kız olmak yavaş gibi geliyor bana. Hadi seni biraz canlandıralım bakalım Dora.”
Davy’nin “canlandırma” yöntemi Dora’nın buklelerini parmağına dolayıp çekmekti. Çığlık atan Dora ağladı.
“Zavallı annen daha bugün mezara girmişken nasıl oluyor da bu kadar yaramaz olabiliyorsun?” diye sordu Marilla çaresizce.
“Ama öldüğüne memnun.” dedi Davy tereddüt etmeden. “Bunu biliyorum; çünkü bana söyledi. Hasta olmaktan çok yorulmuştu. Ölmeden önceki gece uzun uzun konuştuk. Senin Dora ve beni bu kış için alacağını, benim de uslu olmam gerektiğini söyledi. Ben uslu duracağım. Ama hem koşuşturup hem uslu duramaz mı insan? Dora’ya her zaman iyi davranmamı ve onun arkasında durmamı söyledi. Ben de öyle yapacağım.”
“Saçını çekmek ona iyi davranmak mı oluyor?”
“Yani en azından başkasının onun saçını çekmesine izin vermeyeceğim.” diyen Davy yumruklarını sıkıp kaşlarını çattı. “Hele bir denesinler de göreyim. Ben canını o kadar yakmadım. Ağladı çünkü o bir kız. Erkek olduğum için mutluyum ama ikiz olmaktan mutsuzum. Jimmy Sprott’un kız kardeşi ona kayşı çıktığında şöyle diyor: ‘Ben senden büyüyüm ve tabii daha iyi biliyorum.’ Bu da kıza yetiyor. Ama ben Dora’ya bunu söyleyemem. O da benden fayklı düşünmeye devam eder. Dıgıdıkı bir süreliğine sürmeme izin vermelisin. Çünkü ben erkeğim.”
En nihayetinde Marilla, sonbahar gecesi rüzgârının kahverengi yapraklarla dans ettiği bahçesine girmiş olmaktan memnundu. Onları kapıda karşılayan Anne, çocukları arabadan indirdi. Dora, öpülmeye sakince razı gelse de Davy, Anne’in karşılamasına içten sarılmalarından biri ile karşılık verdi ve “Ben Bay Davy Keith.” dedi.
Dora, yemek masasında âdeta küçük bir hanımefendi gibiydi. Fakat Davy daha iyi davransa fena olmazdı.
“O kadar acıktım ki kibayca yiyecek kadar zamanım yok.” dedi Marilla kendisini ayıpladığında. “Dora benim acıktığımın yarısı kadar acıkmamıştır. Yol boyunca ne kadar çok egzeysiz yaptım öyle. Şu pasta çok güzel ve leziz. Evimizde pasta yemeyeli o kadar çok oldu ki. Çünkü annem pasta yapamayacak kadar hastaydı. Bayan Sprott ekmeğimizi pişirmekten daha fazlasını yapamazmış. Bayan Wiggins de pastalara asla erik koymuyor. Yakala onu! Bir dilim daha alabilir miyim?”
Marilla bu isteği reddederdi. Fakat Anne ikinci bir dilimi cömertçe kesti. Fakat Davy’e “teşekkür ederim” demesi gerektiğini hatırlatmayı ihmal etmedi. Davy ise sadece Anne’e sırıtmakla yetindi ve koca bir lokma aldı ağzına. Nihayet dilimini bitirdiğinde şöyle dedi:
“Eğer bir dilim daha verirsen sana o zaman teşekkür ederim.”
“Hayır, yeterince kek yedin.” dedi Marilla, Anne’in çok iyi bildiği ve Davy’nin de er ya da geç öğreneceği o ses tonuyla.
Davy, Anne’e göz kırptı ve masanın üzerine eğilerek Dora’nın nazikçe ufak bir lokma aldığı ilk dilim pastasını elinden kapıverdi ve ağzını tamamen açarak bütün dilimi ağzına tıkıştırdı. Dora’nın dudakları titredi ve Marilla tarif edilemeyecek bir dehşete kapıldı. Anne, en iyi “Hocanım” havasıyla derhâl haykırdı.
“Davy, beyefendiler böyle davranmazlar.”
“Davranmadıklarını biliyorum.” dedi Davy konuşmayı başarır başarmaz. “Ama ben bir beyfindi değilim.”
“Peki beyefendi olmak istemez miydin?” dedi hayretler içinde kalan Anne.
“Tabii ki isterim. Ama büyüyünceye kadar beyfindi olamazsın ki.”
“Aslına bakarsan olabilirsin.” dedi Anne aceleyle. Tohumları erkenden ekmek için güzel bir fırsat yakaladığını düşünüyordu. “Küçük bir çocukken beyefendi olmaya başlayabilirsin. Asla ama asla hanımların elinden bir şeyler kapma ya da teşekkür ederim demeyi unutma ya da birilerinin saçını çekme.”
“Demek ki fazla eğlenmiyorlar, bu da bir gerçek.” dedi Davy açık açık. “Galiba beyfindi olmak için büyümeyi bekleyeceğim.”
Marilla bıkkın bir havayla Dora için bir dilim pasta kesti. O sırada Davy ile baş edebilecek gücü yoktu. Cenaze ve uzun dönüş yolundan dolayı zor bir gün geçirmişti. O an için Eliza Andrews’u aratmayacak bir karamsarlıkla bakıyordu geleceğe.
Çocukların ikisi de sarışın olsa da görünürde bir benzerlikleri yoktu. Dora’nın uzun, parlak bukleleri her zaman düzenliydi. Davy’nin yuvarlak kafasının her yerinde tutam tutam ince tüylü sarı halkalar vardı. Dora’nın ela gözleri zarif ve yumuşaktı. Davy’de ise dans eden bir cinin sahip olacağı türden serseri gözler vardı. Dora’nın burnu düzken Davy’nin burnu kalkıktı. Dora’nın ciddi ve ağırbaşlı bir ağzı varken Davy gülücükler saçıyordu. Ayrıca Davy’nin bir yanağında gamze varken diğerinde yoktu. Bu da gülerken tatlı, komik ve orantısız bir görünüme bürünmesine sebep oluyordu. Sevinç ve yaramazlık, minik yüzünün her bir köşesinde pusuda bekliyordu.