Avonleali Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Avonleali Anne - Люси Мод Монтгомери страница 6
“Yemiyorum gerçekten de. Üstelik çok da severim keki. Sana çok teşekkür ederim. Dışarıdan güzel görünüyor. Umarım tadı da güzeldir.”
“Güzel…” dedi Anne neşeli bir öz güvenle. “Bayan Allan’ın da söyleyeceği üzere daha önce güzel kekler yapmadığım da oldu. Ama bu iyi. Bu keki Geliştirme Topluluğu için yapmıştım ama onlar için başka bir tane daha yapabilirim.”
“Neyse sana diyeceğim şu ki bayan, yememe yardım etmen lazım. Ben çaydanlığı ocağa koyayım da birer fincan çay içelim. Nasıl olur sence?”
“Çayı benim yapmama müsaade eder misiniz?” dedi Anne tereddüt ederek.
Bay Harrison kıkırdadı.
“Çay yapabilme becerime pek güvenmiyorsun galiba ama yanılıyorsun. Hayatında içip içebileceğin en güzel çayı demlerim hem de. Ama sen buyur. Şansıma geçen pazar yağmur yağmıştı da bol miktarda temiz kap kacağım var.”
Anne, derhâl işe koyuldu. Çayı demlemeden önce demliği birkaç kez yıkadı. Sonra ocağı süpürüp masayı hazırladı ve dolaptan tabakları çıkardı. Dolabın vaziyeti Anne’i dehşete düşürse de akıllıca davranıp tek kelime etmedi. Bay Harrison ona ekmeğin, tereyağının ve bir kavanoz şeftalinin yerini söylemişti. Anne bahçeden topladığı bir demet çiçekle sofrayı süsledi ve masa örtüsündeki lekeleri görmezden geldi. Kısa süre sonra çay hazırdı ve genç kız kendini Bay Harrison’ın tam karşısında buldu. Ona çay koyuyor okulundan, arkadaşlarından ve planlarından bahsediyordu. İçinde bulunduğu duruma inanamaz gibiydi.
Bay Harrison, zavallı kuşun yalnız kaldığını iddia ederek Zencefil’i geri getirdi. Herkesi ve her şeyi affedebileceğini hisseden Anne, ona bir ceviz ikram etti. Fakat duyguları derinden incinen Zencefil, bütün arkadaşlık tekliflerini reddetti. Tüneğinde somurtkan bir şekilde oturup tüylerini kabarttı. Bu hâliyle yeşil ve altın rengi bir topa benziyordu.
“Ona neden Zencefil diyorsunuz?” dedi uygun isimleri seven Anne. Böylesine görkemli tüylere sahip bir kuşa Zencefil isminin uymadığını düşünüyordu.
“Denizci kardeşim koydu adını. Belki de öfkesiyle alakalıdır. O kuşu çok severim ama. Ne kadar sevdiğimi bilseydin şaşırırdın. Tabii ki kusurları var. Bu kuş, bana öyle ya da böyle çok şeye mal oldu. İnsanlar onun küfretme alışkanlıklarından rahatsız oluyorlar ama onu bundan vazgeçirmek mümkün değil. Denemedim de değil, başka insanlar da denedi. Bazı insanların papağanlara karşı ön yargıları var. Aptalca, değil mi? Ben papağanları seviyorum. Zencefil benim yakın dostum. Hiçbir şey beni ondan vazgeçiremez, dünyadaki hiçbir şey bayan.”
Bay Harrison son cümleyi âdeta patlarcasına söylemişti. Sanki Anne’in, kendisini Zencefil’den vazgeçirmek üzere gizli saklı bir planı olduğundan şüpheleniyordu. Ne var ki Anne bu tuhaf, velveleci, huzursuz ufak adamı sevmeye başlar gibiydi. Geliştirme Topluluğu hakkında bilgi sahibi olan Bay Harrison bu organizasyonu desteklemeye niyetliydi.
“Çok iyi. Aynen devam. Bu yerleşim yerinde geliştirilmesi gereken çok şey var… Kişiler de…”
“Bilemiyorum.” dedi Anne aniden. Kendisine ve can dostlarına göre Avonlea ve sakinlerinde kolayca düzeltilebilir çok sayıda ufak kusur bulunuyordu. Ancak bunu Bay Harrison gibi neredeyse yabancı olan bir kişiden duymak tamamen farklıydı. “Avonlea hoş bir yer bence. İnsanları da aynı şekilde hoş.”
“Senin de öfke huyun var galiba.” yorumunu yaptı Bay Harrison. Karşısındaki kızarmış yanaklar ile öfkeli gözleri incelemişti. “Saçınla uyumludur diye düşünüyorum. Avonlea oldukça nezih bir yer, öyle olmasaydı buraya yerleşmezdim. Ama birkaç kusuru olduğunu sen de kabul edersin zannedersem.”
“Ben kusurlarına rağmen seviyorum.” dedi sadakatli Anne. “Kusuru olmayan mekânları ya da insanları sevmiyorum. Hakikaten mükemmel bir insanın hiç ilginç olmayacağını düşünüyorum. Bayan Milton White mükemmel bir insanla hiç tanışmadığını söylüyor; ama bir tanesi ile ilgili çok şey duymuş. O da kocasının ilk karısıymış. İlk eşi mükemmel olan bir adamla evlenmenin çok rahatsız edici olduğunu düşünmez miydiniz?”
“Mükemmel bir kadınla evli olmak çok daha fazla rahatsız edici olurdu.” dedi Bay Harrison ani ve bilinmeyen bir hararetle.
Çay bittiğinde Bay Harrison evde haftalarca yetecek kap kacak olduğunun garantisini verdiği hâlde Anne bulaşıkları yıkamak için ısrar etti. Yeri süpürmeyi de çok isterdi ancak görünürde bir süpürge yoktu ve Anne, bir süpürgenin mevcut olmamasından korktuğundan sormak istemedi.
“Arada bir gelip benimle konuşmalısın.” dedi Bay Harrison genç kız yanından ayrılırken. “Burası çok uzak değil ve insanlar komşuluk etmeli. Senin şu topluluğu merak ettim. Eğlenceli olacak galiba. İlk kimle uğraşacaksınız bakalım?”
“Biz insanlara karışmayacağız. Geliştirmek istediğimiz mekânlar sadece.” dedi Anne ağırbaşlı bir ses tonuyla. Bay Harrison’ın projesiyle dalga geçtiğinden şüpheleniyordu.
Anne gittiğinde Bay Harrison onu pencereden izledi. İnce bir kız silüeti, gün batımı sonrası parlaklığında kaygısız adımlarla geçiyordu tarlalardan.
“Ben huysuz, yalnız, sert ve yaşlı bir delikanlıyım.” dedi yüksek sesle. “Ama bu kızda bana kendimi genç hissettiren bir şey var. Üstelik bu duygu o kadar hoş ki bunu arada bir tekrar etmek isterim.”
“Kızıl kafalı süprüntü!” diye öttü Zencefil alay edercesine.
Bay Harrison papağanına doğru yumruğunu sıktı.
“Seni kaba kuş!” diye homurdandı. “Denizci kardeşim seni eve getirdiğinde keşke boynunu sıksaydım diyeceğim neredeyse. Başımı belaya sokmaktan vazgeçmeyecek misin?”
Gamsız bir şekilde eve dönen Anne, maceralarını uzun süreli yokluğundan endişelenen ve neredeyse onu aramaya çıkacak olan Marilla’ya anlattı.
“Dünya güzel bir yer değil mi Marilla?” diye sonuca vardı Anne mutlu hâlde. “Bayan Lynde geçen gün bu dünyanın bir şeye benzemediğinden şikâyet ediyordu. Güzel bir şeyin beklentisine girdiğinde bir şekilde hayal kırıklığına uğranılacağını söylüyordu. Belki de doğrudur bu dediği. Ama güzel tarafları da var. Kötü şeyler de her zaman beklenildiği gibi olmuyor. Neredeyse her zaman beklendiğinden daha iyi oluyorlar. Bu gece Bay Harrison’ın yanına gittiğimde korkunç düzeyde tatsız bir tecrübe bekliyordum. Fakat o oldukça kibardı ve neredeyse iyi vakit geçirdim. Eğer birbirimizi dikkate alırsak iyi arkadaşlar olacağımızı düşünüyorum. Her şey olabilecek en iyi şekilde gerçekleşti. Ama yine de bir daha asla kime ait olduğundan emin olmadığım bir ineği satmayacağım. Ayrıca papağanlardan da hoşlanmıyorum.”
BÖLÜM 4
FARKLI FİKİRLER
Bir akşam gün batımında Jane Andrews, Gilbert Blythe ve Anne Shirley, Huş Patikası adıyla bilinen