Lâ Havle - Lütfî Divânı. Lütfü Şehsuvaroğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Lâ Havle - Lütfî Divânı - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 6
Ve yaşlandığını annemin
Anne
Bilirsin ne ayrılıklarda
Bir satır mektubu esirgedim senden
Uzanıp ne mısralar indirdim mâveradan
Sundum buse buse sevgili gözlerine
Ben bunalmış sıkkın
Hayata öyle ürkek baktığım gecelerde
Nefesinle yıkanırdım
Rüzgâra verip yüzümü
Hayır dualarını fısıldardı melekler
Omuz başlarımdan
Beni çiğnerken zorbalar
Acısını sen duyardın
Yüz geri edildiğim aşklardan
Senin bağrın yanardı
Büyük işler başarmaktan döndüğüm
O gece yarılarında
Yıldızlar uykuya dalardı bulut artlarında
Sen uyumazdın
Küçülsem küçülsem de anne
Yeniden alır mı kucağın beni
Kucağında uyusam
Vatan diye kucağını bilsem
Sen ölmeden ben ölsem
KADER
Her gece yıldızların ardından seni görürüm
Kaçarım mazgallardan ranzama seni görürüm
Yirmi beş adımdır avlumuz duvardan duvara
Her adımımda hep seni, hep seni düşünürüm
Bir yerlerde olduğunu bilmek yeter bana
Sen olmasan ey kalem-i kudret mutlak ölürüm18
Evvel çizilmiş düz bir çizgidir yaşanan hayat
Kıvrımlarını böyle gecelerde ben görürüm
E Mİ
Şafak sökerken sen yanımda ol
Hem şafak sökerken hem gün batarken
Saçların boynuma dolansın e mi
Soluğunu hissedeyim bir de
Ellerin arasın ellerimi
Gözlerin bir de
Ellerim neden soğuk anla
Ve gözlerimde bu hüzün niye
Sonra güzel sözler söyle bana
Güzel bildiğin her şeyi
Ve ben göğsüne yaslanıp ağlıyayım
Sen de ağlar gibi yap
Yan yana oturup çimenler üstünde
Uzakta bir yere beraber bakalım
Yahut yan yana uzanıp sırtüstü
Göğümüzde bir yıldız arayalım
AKADEMİLİ
Sen güzeldin
Senin kadar
Bu şehir de küçük ve güzeldi
Akademiyi bitirdin sonra
Bu şehirde de nice akademiler açıldı
Sonra büyüdün, büyüdün
Önce bakışların değişti, tavrın
Sonra sözlerin, her şeyin de
Makyaj takımı edindin, tuvalet masası filan
Çoğaldı taklavatın, kırışıklığın
Bir gün hepten kayboldu güzelliğin
Bu şehrin de
BİR YÜREK SERGİLENİYOR 19
Bir kız ağlıyordu bir tavan arasında
Bin hıçkırık koptu bulutlar arkasında
İri ayaklarıyla bir küçük böcek
Daha küçük bir böceği parçalıyordu
Solgun yüzlü bir genç bir avuç kanını
Ufuk çizgisine fırlatıyordu
Kimse görmüyordu, kimse bilmiyordu
Bir devran kan kırmızı dönüyordu
Bir yürek bir fuarda sergileniyor
Nikotinsiz bir göğüs nefes alamıyordu
Kalın dudaklı takma kirpikli kadınlar
Pazarlıksız bir emekle pazarlık ediyordu
Işıksız, kitap kokan odalarda
Bir düşünce mahpusluğunu hürriyet sanıyordu
Bir âşık düşünce gibi yaşıyor
Bir kız bir tavan arasında ağlıyordu
YILMALARA ŞİİR 20
Görüş gününü gözleyen analar için… “Uzakta” yıl sayan babalar için…
Boynunu vurdular aşkın güzelin
Sevgili yerine ölümü seçtik
Silahlarınızı kuşanın gelin
Sırat Köprüsü’nden bin defa geçtik
Bekliyoruz o meydanda sizleri
Sol ellerinizde defterleriniz
Alnınızda günahların izleri
Ve ardınızdadır iblisleriniz
Sanmayın ki unutuldu olanlar
Annelerin gözyaşları, çilesi
Zindan karşısında ev arayanlar
O evlerde çocukların gözleri
Unutulmaz evet çocuk gözleri
Bir anda büyürler sanki çocuklar
Her şeyi anlatır apak yüzleri
Hesap günündeki şahidim onlar
Ah çekmenin geçti çoktan zamanı
Hem kimler duyar ki ahlarımızı
Ölgün kalpleri kim canlandırır
Kim geri verebilir aşkımızı
Bizi kandıramaz artık vaadler
Bir Allah’ımız var bir imanımız
Ayaktayız daha sıkı, daha dik
Gelecektir er geç bizim çağımız
Kurduğumuz güzel beyaz ülkeler
Kaldıracak kalplerdeki lekeyi
Kalmayacak evler artık babasız
Çocukların
18
Yahya Kemal şöyle dua ederdi: “Allah’ım bana söz kudreti ver!” Kudretin kalemi olduğu içindir ki mazlum olmanın dayanılabilir ağırlığına katlanabiliyoruz. Mapusane! Her taraf duvar. Sadece yukarıdaki gökyüzü sonsuzluğu hatırlatıyor. Avlu yirmi beş adım tamı tamına…
19
“Doğuş” 83… Nihat Genç’le bir yayınevi kurmuştuk. Kitapçı dükkânımız da var… Kitap satıyorduk. Fuara katıldık. Zarar ettik. Bizi icraya verdiler. Işıksız kitap kokan odalarda hürriyetimizi yaşıyorduk. En azından içeride değildik. Şiirdeki “bir” ne kadar da çok… Sonraları Atatürk Kültür Merkezi’nin başkanı olan Prof. Dr. Sadık Kemal Tural, dergimiz müdavimlerinden. Ne kadar da şenlikliydi eskiden… Oturmuş “bir”leri saymış… Ne anlattığımı hiç kimse anlamadı…
20
Yılma Durak. Doğu’nun Başbuğu! Mahkemeye verdiği savunmasında herkesi ağlattı. Evliydi. Eşi ve çocuğu vardı. Zindanın karşısında ev arıyordu hanımı… Ne de çok geçim sıkıntısı çekmişti. Küçücük bir adamdı. Türkiye’nin yarısı bilirdi onu. Onun yarısı da yanlış bilirdi. Bazıları kocaman biri sanırdı. Doğunun Başbuğu ve içeridekilerin işkencesi… Devran dönecekti işte…