Peygamberler Tarihi ve Hz. Muhammed’in Hayatı. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Peygamberler Tarihi ve Hz. Muhammed’in Hayatı - Ahmet Cevdet Paşa страница 5
Nihayet Mısır Hükümdarı bir rüya görmüş ve rüya tabircilerine manasını sormuş. “Bu bir karışık düştür, yani yalancı rüyadır. Böyle karışık rüyaların tabiri yoktur.” demişler. O zaman şerbetçinin hatırına Yusuf gelmiş. “Durunuz, ben size bu rüyayı tabir ettireyim.” deyip zindana gitmiş, Yusuf’u görüp Melik’in rüyasını söylemiş ve tabirini rica etmiş. Yusuf da Melik’in rüyasını tabir edip demiş ki: “Yedi sene bolluk olacak. Biçtiğiniz ekinlerden yiyeceğiniz kadarını alıp, gerisini başaklarında bırakınız. Sonra yedi sene kıtlık olacak. Önceki yedi sene içinde biriktirmiş olacağınız zahireleri yersiniz. Ondan sonra yine bolluk olur.”
Şerbetçi dönüp bu tabiri Melik’e arz etti. Melik de “O zatı bana getirin. Ben onu kendi hizmetimde çalıştıracağım.” dedi. Bunun üzerine Yusuf Aleyhisselam zindandan çıktı ve Melik ile görüşüp söyleşti. Melik, onun görüş ve zekâsına bakıp fevkalade beğendi. Bu arada Aziz vefat edince onun yerine Yusuf’u Maliye Bakanı tayin etti ve onu kendisine vezir yaptı. Zeliha’yı nikâh ile ona verdi. Zeliha ise bir hükümdarın kızı ve güzellerin başta geleni idi. Hazreti Yusuf’un ondan Efrayim ve Menşa adlı iki oğlu ile Rahmet adında bir kızı oldu. Hazreti Yusuf, Mısır’da ziraati çoğalttı ve yedi sene içinde pek çok zahire biriktirdi. Ondan sonra kıtlık ve pahalılık seneleri geldi. Bu dönem yedi yıl sürdü. Mısır bölgesinden başka, Şam tarafında da kıtlık ve pahalılık vardı.
Mısır Hükümdarı’nın ambarlarından başka bir yerde zahire bulunmaz oldu. Herkes elinde ne varsa verip zahire alırdı. Mısır hazineleri para ile doldu. Böylece herkese istediği kadar zahire verilse de birtakım tamahkârların lüzumundan fazla zahire alıp daha pahalı satmak amacıyla saklayarak fiyatın yükselmesine sebep olmamaları için Hazreti Yusuf, zahireyi nüfus sayısına göre verirdi.
İşte böyle bir zamanda Yusuf’un kardeşleri de Kenan ilinden kalkıp da zahire almak için Mısır’a gitmeye mecbur olmuşlardı. Hz. Yakub Aleyhisselam ise Yusuf’tan ayrıldığından beri ağlıyordu. Hasretinin ateşiyle ciğerini dağlıyordu. Küçük oğlu Bünyamin, diğer kardeşlerinden ziyade Yusuf’a benzerdi. Hazreti Yakub, onu Yusuf’un yerine koyup, onunla biraz teselli bulurdu.
Bu sebepten dolayı Yakub Aleyhisselam, Bünyamin’i yanında alıkoyup, diğer on oğlunu zahire getirmek için Mısır’a gönderdi. On kardeş Mısır’a vardılar, Yusuf’un huzuruna girdiler. Yusuf, kardeşlerini tanıdı. Onlar Yusuf’u tanıyamadılar. Zira bunca yıldan beri ondan bir haber alınmadığı için, Kim bilir nerede vefat etti gitti. diye düşünüp sağ kalmış olabileceğini hatırlarına getirmediler. Kaldı ki Yusuf’un divanı büyük ve gösterişli olduğundan onun yüzüne pek de dikkatli bakamazlardı. Hazreti Yusuf onlara, “Siz kimsiniz, işiniz nedir? Casus olmayasınız?” dedi.
Onlar, “Haşa biz casus değiliz. Biz, bir babanın evladıyız ve babamız yaşlı bir muhteremdir, nebi-yi zîşandır. Adı Yakub’dur.” dediler.
“Kaç kardeşsiniz?” diye sordu.
“On iki kardeş idik. Birimiz kırda telef oldu, on bir kişi kaldık.” diye cevap verdiler.
“Şimdi burada kaçınız mevcuttur?” diye sordu.
“Burada on kişiyiz.” dediler.
“Biriniz nerede?” dedi.
“Babamızın yanındadır. Ölen kardeşimizin yerine onunla teselli buluyor.” dediler.
“Bu sözlerinizin doğru olduğuna bir şahidiniz var mı?” diye sordu.
“Biz bu bölgenin yabancısıyız, bizi burada kim tanır?” dediler.
Bunun üzerine Yusuf Aleyhisselam, her birinin hissesine göre zahire verdikten sonra Bünyamin için de başka bir hisse verdi, hepsini ziyafete davet etti ve onlara ilgi gösterdi.
“Görüyorsunuz ki zahire hususunda ne kadar dikkat ediyorum. Ne kadar adaletli davranıyorum ve misafirlere nasıl riayet ediyorum. Bir daha geldiğinizde öteki kardeşinizi de getiriniz ki doğru söylediğinizi bileyim. Eğer onu getirmezseniz size zahire yoktur, benim yanıma gelmeyiniz.” dedi.
“Onlar fark etmeden, zahire bedellerini yüklerinin içlerine yerleştiriniz.” diye memurlarını tembihledi.
Döndüler, babalarının yanına geldiler, “Baba, eğer Bünyamin bizimle beraber gitmezse bize zahire verilmeyecek. Onu da bizimle beraber gönder. Biz onu her şekilde koruruz.” dediler. Yakub Aleyhisselam, “Daha evvel Yusuf hakkında nasıl emin oldumsa Bünyamin hakkında da öylece emin olurum fakat Allah Teâlâ Hayrü’l-hafizin ve Erhamü’r-rahimin’dir.” (Allah koruyup gözetenlerin en hayırlısı ve merhametlilerin en merhametlisidir.) dedi.
Bir de yüklerini açıp zahire bedellerini bulunca, “Daha ne isteriz, işte sermayelerimiz de geri verilmiş. Hemen, tekrar Mısır’a gidelim ve daha fazla zahire getirelim. Bu getirdiğimiz zahire bize yetişmez.” dediler. Bünyamin’i gözetmek üzere babalarına kuvvetli söz verdiler. Allah’a ahdedip, Bünyamin’i de alarak Mısır’a gittiler. Mısır’a vardıklarında Yusuf Aleyhisselam, onları ağırladı, onlara ikramda bulundu ve önem verdi. Bir ara Bünyamin’i yalnız buldu ve gizlice, “Ben senin kardeşinim. Şaka yollu bir vesile ile seni yoldan döndürüp alıkoyacağım, endişe etme.” dedi.
Bütün kardeşlerinin yüklerini hazır ettirdi, Bünyamin’in yüküne bir altın tas koydurdu ve dönüp gitmeleri için ruhsat verdi. Tam yola düzülüp giderlerken arkalarından görevli memur yetişti. “Ey kafile! Siz hırsızmışsınız.” diye onları çağırdı.
Yakub’un oğulları dönüp, “Kaybınız nedir?” dediler.
“Hükümdarın tası yok. Onu her kim getirirse, bir deve yükü zahire müjdesi var. Ben de verileceğine dair kefilim.” dedi.
Dediler ki: “Biz buraya fesat için gelmedik, hırsız da değiliz.”
Dedi ki: “Sözünüz yalansa çalanın cezası nedir?”
“Her kimin yükünde bulunursa cezası, onu tutup esir etmektir. Biz, hırsızlara böyle ceza veririz.” dediler.
Bunun üzerine kafileyi çevirdi, yükleri aramaya başladı ve önce büyük kardeşlerin yüklerini aradı. Sonunda tası Bünyamin’in yükünden çıkardı. Mısır Hükümdarı’nın kanununda hırsızları tutup esir etmek yok idi fakat Hazreti Yusuf, Bünyamin’i alıkoymak için babasının şeriatını kardeşlerine söylettirdi ve bu şekilde Bünyamin’i ellerinden aldı.
Büyük kardeşleri dedi ki: “Ey Aziz! Bünyamin’in bir ihtiyar babası vardır. Onu pek sever, ayrılığına dayanamaz. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Bize büyük iyilik etmiş olursun.”
Hazreti Yusuf dedi ki: “Biz, sizin fetvanız üzerine onu alıkoyduk. Maazallah başkasını alırsak zalim oluruz.”
Ondan ümidi kesince geri çekildiler ve bir yere geldiler. Hepsinin büyüğü, diğerlerine şöyle dedi: “Bilmez misiniz ki babanız sizden söz aldı. Daha önce Yusuf hakkında ne yaptığınızı da biliyorsunuz. Ben buradan ayrılıp gitmem,