Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 17
Nasuh’un işbu son sözünden sonra Madame yahut Mademoiselle Cartrisse’e garip bir dalgınlık geldi. Nasuh dahi Cartrisse’in sükûtunu bozmamayı lüzumlu gördü. Ama öyle bir dalgınlık ki güya bir savaşı ilan etmek veya bir barışı akdetmek için imza koyacak olan en muktedir diplomatmış da memleketinin menfaatlerini aramak yolunda düşüne düşüne kendisini kaybedip gitmiş gibi.
Bu aralık ikinci kamara yolcularından birkaçı daha yukarıya geldi. Ezcümle Mister James ile Autrans dahi gelip batı cihetinde ve ufka yakın bir yükseklikte birbiri üzerine yığılmış ve uzaktan dağ gibi görünmekte bulunmuş olan bulutları, Messina Boğazı’nı teşkil eden Sicilya Dağları’dır diye hükmederek derhâl kara kalem ile resmi alınmaya başlamıştı ki bunun altına dahi “Şu kadar mesafeden Messina Boğazı’nın tayini. Meşhur İngiliz ressamı Mister James” ibaresi yazılacağı malumdur. Hâlbuki bunlar olsa olsa Messina Boğazı’nı o gece sabaha karşı geçeceklerdi.
O gece hava biraz müsaadelice olduğundan birinci kamaradaki İngiliz lordları dahi kıç üzerine çıktılar. Zekâ ile Madame de Trouville bile çıkmış ve karşıda görünen şeyler dağ olmayıp bulut oldukları cümlesi tarafından James’e ispat edilmeye başlanmış idiyse bunların Sicilya Dağları olduğuna bir kere inanmış olan deli İngiliz’i fikrinden caydırmaya imkân bulunamamıştı.
Bu kadar gürültü patırtı Cartrisse’i bîdar25 edememiş ise hayret eder misiniz?
Madame Cartrisse, olduğu yerde dünyasını değiştirmiş gibi hareketsiz bir hâldeydi. Ta üzerinden bir saate yakın zaman geçtikten sonra başını kaldırıp dedi ki:
Cartrisse: “Catherine’i dünya lezzetinden faydalandırmak mümkündür ha? Monsieur Nasuh!”
Bu suale Nasuh yalnız bir “Evet!” ile mukabele edip havanın serinliğinden bahisle Cartrisse’i aşağıya, yerine indirmeye teşvik etti. O da buna uymaya lüzum görmüştü. İndiler. Kabine kapısı önünde gece vedasını icra ettiler.
Eğer Nasuh Efendi biraz daha aşağıya inmeyip de yukarıda kalmış olsaydı, tuhaf bir şey temaşa edecekti. Şöyle ki:
Türlü türlü renkler ile bezenmiş bir kelebek kadar süslü olan Zekâ Bey, yine aynen bir kelebek gibi çiçekten çiçeğe uçmak yaradılışında bulunmak hasebiyle, Madame de Trouville’den fırsat buldukça tiyatrocu Mademoiselle Gabrielle’e dahi yaranmaya yeltenirdi. Nasıl ki buna dair bir gün evvel ikinci kamarada bazı uygunsuz hâller dahi temaşa edilmişti.
Bu akşam ise kıç üzerinde Madame de Trouville’in, Mister James ile eğlenmekte bulunduğunu fırsat ittihaz eden Zekâ Beyefendi bir kenarda dinlenen Gabrielle’in yanına sokulup o zamana kadar peyda etmiş olduğu hususiyetin müsaadesi dâhilinde, hatta o hududun pek çok haricinde olarak bile ilanıaşka ve muaşaka çarkının hareketini hızlandırmaya başlayıp nihayet bahsi o akşam kabinenin anahtarı kendisine teslim olunmak niyazına kadar getirdi.
Böyle vapurlar içinde kamaranın anahtarını vermenin ne demek olduğu pek açık bulunduğundan izaha ihtiyaç yoktur. Vakıa Gabrielle için bu tarz bir teklifin ilk defa olarak arz edilmiş şeylerden olmadığını hükmedebiliriz. Ancak bu kadar serbestçe ve âdeta hayvanca edilecek tekliflerin bu birincisi olduğuna Gabrielle’i tanıyan bir adamın hiç şüphesi kalmaz.
Gabrielle’i tanıyan bir adam, onu nasıl tanır bilir misiniz? Sözü uzatmaya gerek yoktur. O yaşta ve o sanatta bulunan bir delikanlıyı nasıl tanır ise öyle. Bu gibi kadınların alışverişi akçe ile olmaz. Onlara gönül parasını vermelidir ama Zekâ Bey gibi bu alışverişin inceliklerini bilmeyerek değil.
Zaten şu sebep Gabrielle’i yüz çevirmeye kâfi olduğu cihetle, Zekâ’nın teklifini şiddetle reddetmekte ve galebe hususunda pek ziyade müşkülat görmekte iken bir de Madame de Trouville’in, Mister James ile olan latifesini bitirerek ve etrafa meraklı nazarlarla, Zekâ’yı Gabrielle ile baş başa görerek sırlarına vâkıf olmak için yavaş yavaş gelip yanı başlarına oturduğunu Gabrielle görmesin mi?
Artık güzel bir komedya oynamak zamanı gelip çattığına hükmetti. Çılgın zamparaya hem ümit verecek cilveli hâllerini gizleyemeyerek ve menedemeyerek hem de teklifini kabul etmekte o kadar inat gösterdi ve Zekâ Bey dahi hırsına ve hevesine galebe ile o derece saldırdı ki daha oracıkta öpücük almak küstahlığına bile kalkıştı. Binaenaleyh Gabrielle “Benim tarafımdan bundan sonra hiçbir şeye nail olamazsın!..” diye öyle ilahi bir silleyi süslü beyin sol yanağına bir indiriş indirdi ki fişek gibi patladı. Mutlaka bu fişek sillesinin ateşi, beyin gözlerinden fırlamıştır. Hâlbuki kıskançlığın icabatına bu zamana kadar hiddetinden titreye titreye güç hâlle sabretmiş olan De Trouville dahi ortaya fırlamıştı. Bir muharebe ki maazallah!..
Durum birinci kaptana arz olundu. Gemi içinde umumi adaba muhalif hâl ve harekette bulunanların, ilk iskeleye çıkarılıp terk edileceğine dair nizamname fıkrası beyefendiye gösterilip vakıa vapur Messina’dan başka yere uğramayacak ise de bir daha bu gibi hareketi görülür ise bir [daha] kabineden dışarı çıkmasına müsaade edilemeyeceği dahi kendisine anlatıldı.
Bu durum, Sena Bey’e iki cihetten dokunmuştu. Birincisi kendisi gibi bir Osmanlı’nın dost ve düşmana karşı bu gibi uygun olmayan muameleler görülerek tekdir edilmesi ve ikincisi de Gabrielle’e olan samimiyetini Zekâ Bey’den ziyade arttırmış bulunmasıyla bir bakıma himayesi altında demek olan bir kadına taarruz olunmasıdır. Ancak bu çocuk, gençliğiyle beraber ağırbaşlı mahcup bir şey olduğundan rezilliği bir kat daha arttırmamak için hiddetini yine içinde yenerek sabır ve sükûtu vacip gördü.
İşte Nasuh Efendi’nin yukarıda bulunmuş olsaydı görmüş olacağı vaka şundan ibaretti. Bari aşağıya indiğine göre başka bir kadın olsa. Madame Cartrisse’i yerine bıraktıktan sonra Lehli Gardiyanski ile birkaç çift söz söyleşmek için onun yanına vardı ise de Gardiyanski okumakta olduğu bir Rusya tarihi muhakematıyla pek ziyade meşgul olduğundan sohbet için itizar etmiş ve binaenaleyh Nasuh dahi eline bir kitap alarak yatağına girip perdeyi çekmiştir.
On İkinci Bölüm
Erken yatmış bulunmak hasebiyle ertesi sabah dahi erkenden kalkmış olan Nasuh, vapurun Reggio şehriyle Messina Burnu arasından geçerek Sardunya Denizi’ne girmekte bulunduğunu görmüştü. Bir gün evvelki havanın, Messina’da ziyadece fırtına yapacağı, yolcular tarafından hesap edilip kaptanın o konuda verdiği teminatı kabul etmemekte oldukları hâlde, havanın hemen limanlık diye hükmolunacak mertebede olması Nasuh için epeyce bir memnuniyete vesile oldu.
Bir sigara yaktı. Bir de alaturka kahve ısmarlayıp iki tarafı temaşa ederek sabah keyfini sürmeye başladı.
Nasuh bu hâlde iken bir de merdiven cihetinden Mademoiselle Catherine’in başı görünmesin mi? Sonra omuzları, nihayet tüm vücudu meydana çıktı. Ama buna Nasuh’un hayali manasını vermeyiniz. O dakikada Catherine’in, Nasuh’un hayalinde bile olmadığına emin olunuz. Bu gelen bir hayal olmadığı gibi, o kadar hakikat idi ki Nasuh’u gördüğü zaman birdenbire irkilip âdeta dönüp gidecek gibi bir tavır gösterdiği hâlde yine pişman olarak ilk azminde devam etti.
Evet! Mademoiselle Catherine idi. Zira dünkü gün, kuşluk yemeğinden beri âdeta kabinesinden salona bile çıkmamış olduğundan
25
Bîdar: Uykusuz, uyumayan. Uyanık. (e.n.)