Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 20
Nasuh: “Pekâlâ! Venüs ilahesinin resmini çıkardığınız kız o hâlde bu salona girebilir mi?”
James: “Giremez ama mademki Meşhur İngiliz ressamı Mister James bu salondadır, artık buraya salon denmez; belki mükellef bir resimhane denir.”
Yorgidis: “Bir söz de benim söylememe müsaade buyurunuz. Siz hiçbir levha gördünüz mü ki bir halkın ne suretle tuvaletini yaptığını tasvir etsin?”
James: “Hay Allah razı olsun! Görmedik. Biz de işte hiçbir ressamın yapamamış olduğu şeyi yaparak bu yüzden nam almak, şan kazanmak istiyoruz.”
Deli İngiliz bu sözleri o kadar ciddi olarak söylerdi ki hatta bu sevdadan vazgeçmesini kraliçe emretse bile kabul etmeyeceği, söz ve davranışlarıyla gösterdiği devam ve ısrardan anlaşılırdı. Nihayet Nasuh Efendi başka bir tedbir bulamayarak herifi ite ite endam aynasının karşısına kadar götürüp “Bak Allah’ı seversen bak! Kendini gör! Şu hâlde yapacağın bir resmi satın alan bulunur mu? Buna hükûmet müsaade eder mi?” dedi ve bereket versin Autrans dahi bu müstehcen resmi seyahatnamesine koyamayacağını anlattı da İngiliz dahi yapacağı şeyin para etmeyeceğini anlayarak yalnız bunun için kararından vazgeçti.
Öyle ya! Bir adam filozof ve özellikle İngilizlikle beraber filozof olur ise kararından öyle çarçabuk dönememelidir.
On Üçüncü Bölüm
Deli İngiliz’in gürültüsü, bir iki günden beri geceleri yalnız yazı yazmak ve gündüzleri kuşluk yemeğine kadar uyuduğu gibi, yemekten sonra dahi bir iki saat zamanı uyku ile geçirmekten dolayı ortada çoğunlukla görünmeyen Alman Herr Kaliksberg’i bile dışarı çıkartmıştı. Kaliksberg, deli İngiliz’in her lafını işitmiş ve tuhaf hâlini dahi görmüş olduğundan Allah bilir ama bir iki günden beri yazdığı şey dahi İngiliz politikası aleyhine bir rapor olmalıdır ki bayağı tehevvür hâline gelmiş olan Nasuh Efendi’yi bir tarafa çekip gayet küçümseyen ve ifritçe bir tavır ile “Ayıplamayınız monsieur! Ne yapsın? Biçare İngiliz’dir. Onların Hint, Çin ve Amerika politikalarını parmakları ucunda çevirmek gayretinde bulunan lordları dahi tuhaflıkta Mister James’ten aşağı kalmazlar!” demişti.
Vakıa biraz sonra Cartrisse ile Madame Syrienne dahi dışarıya çıkmışlar idiyse de bereket versin ki İngiliz’i o hâlde görmeyip pantolonunu ayağına giymiş olduğu hâlde bulmuşlardı. Bunlar şamatanın sebebini sordular. Nasuh Efendi “Bir komedya ki kadınların göreceği şeylerden olmadığı gibi işiteceği şeylerden de değildir.” diye mukabele ederek işi tatlıya bağlamıştır.
Madame Syrienne zevcesi müteveffa Monsieur Syrienne’in böyle kadınların göremeyecekleri ve işitemeyecekleri hâllerde asla bulunmadığından başlayarak mutadı olduğu üzere müteveffayı biraz daha methettikten sonra kabinesine dönerek ve çocuklarını alarak yukarıya çıkmaya kalkışmasıyla, Cartrisse dahi Nasuh’u elinden tutarak Madame Syrienne’e uymuş ve şu hâlde ikinci kamara yolcuları hemen tamamıyla kıç üzerine dolmuştu. Lakin Nasuh, Catherine ile sabahleyin vuku bulan sohbeti asla ağzına almayıp Cartrisse dahi mezbure27 hakkında dudağını açıp konuşmadığından aralarında edilen sohbet öte tarafta Angeline ile meşgul olan ve binaenaleyh Cartrisse ve Nasuh’un yukarıya çıktıklarından haberdar olamayan Gardiyanski’nin bazı güzel hâllerini hikâye ve muhakemeden ibaret kalmıştı.
Bugün kuşluk yemeğinden sonraya ve hatta akşamüzerine kadar zikre şayan âdeta hiçbir şey geçmemiştir. Akşamüzeri vuku bulan bir hâl ise şu seyahat üzerinde kayıt ve tahririne lüzum göreceğimiz hususlardandır.
Şöyle ki:
Nasuh, kuşluk yemeğinden sonra yazıya oturup Marsilya’dan İstanbul’a göndereceği bir mektubu yazmaya başlamıştı ki bu mektup İstanbul’dan Marsilya’ya kadar olan seyahati içine aldığı için ayrıntılıca bir şeydi. Tam yarıda iken Cartrisse telaşla geldi. Söze başladı:
Cartrisse: “Allah’ı severseniz Monsieur Nasuh! Bugün yine Catherine ile ne konuştunuz?”
Nasuh: (şaşırarak) “Hemen hiç!”
Cartrisse: “Nasıl hiç? Az kaldı ki evladım gibi muamele ettiğim Catherine ile bugün senin için boğaz boğaza geleyim!”
Nasuh: (kalemi elinden bırakarak) “Niçin?”
Cartrisse: “Siz ona akılsız, edepsiz, terbiyesiz demişsiniz?”
Nasuh: “Ne demişim? Ben mi demişim! Böyle bir laf Nasuh’un ağzından çıkmış ha? Yanlışınız var efendim.”
Cartrisse: “Evet! Öyle diyor.”
Nasuh: “Öyle ise âdeta hoppalık ediyor ki onun gibi kâmil geçinmek isteyen bir kadına hoppalık hiç yakışmaz. Ne ise! Böyle bir hezeyan etmiş olduğum gerçek ise gider özür dilerim.”
Cartrisse: “Bin bela ile yumuşattım. Gel Allah’ı seversen şuna bir şey anlatınız.”
Bu teklif üzerine Nasuh bir kere başını önüne eğdi. Fakat çok vakit bu durumda devam etmeyip hemen müteakiben yine kaldırdı. Hem de mütebessimane bir tavırla kaldırıp Cartrisse’e dedi ki:
Nasuh: “İster misiniz ki şu Catherine ile dost olayım?”
Cartrisse: “Ben dostluktan vazgeçtim. Birbirinizi hiç tanımadığınız zamanki hâle çevirebilirseniz memnun olurum.”
Nasuh: “Hayır! Hayır! Dost olacağım. Hem o kadar dost ki!..”
Cartrisse: “Ne kadar?”
Nasuh: “İhtimal ki sizi kıskandıracak kadar!”
Cartrisse: “Beni mi? Ben kıskanacağım ha? Neden kıskanayım? Aramızda bir alaka mı var?”
Nasuh: “Yok ama ben…”
Cartrisse: “Ey! Sen?”
Nasuh: “Ben istersem o dünyada kimseyi beğenmeyen azametli Mademoiselle Catherine’i kendime çıldırasıya âşık ederim.”
Cartrisse: “Güleceğimi getiriyorsunuz Monsieur Nasuh!”
Nasuh: “Ayaklarıma kapandırırım diyorum.”
Cartrisse: “Muhal28 denilen şeyin hükmü içinde bir de imkân var mıdır?”
Nasuh: “Bence vardır. Fakat sonra kıza yazık etmiş olmayalım.”
Cartrisse: “Bence bu dediğiniz şey muhaldir. Muhal hükmünde de hiç imkân yoktur. Binaenaleyh kıza yazık olmayacağına ben eminim. Elinizden geleni esirgemeyiniz. Eğer muvaffak olur iseniz o zaman da işin bir kolayı bulunmaz değil a?”
Nasuh: “Ha! Bak o zaman işin bence hiçbir kolayı bulunamaz. Bu bir muhaldir ki işte bunun imkânını bulmak gayet güçtür.”
Cartrisse: “Ne ise! Eğer siz bu dediğiniz
27
Mezbure: Adı geçen. İsmi yukarıda geçen. (e.n.)
28
Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız. (e.n.)