Tanrı İnsanlar. Герберт Джордж Уэллс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tanrı İnsanlar - Герберт Джордж Уэллс страница 9
“Bence sadece bir materyalist olduğunu söyledi.” diye cevap verdi Bay Mush.
“Ben de eşyaların ağırlıklarını ölçtüğünü sandım.” dedi Bayan Stella.
“Tonlamaları çok değişik.” dedi Bay Burleigh. “Bazen rahatsız edecek kadar yüksek sesle konuşuyorlar ve sonra birden sesler arasında boşluklar oluşuyor.”
Yemek bittiğinde herkes yeni bir binaya geçti, bu küçük bina mimari yapısından anlaşıldığı kadarıyla dersler ve tartışmalar için inşa edilmişti. Ortasında yarım daire şeklinde bir platform vardı ve bu platformun üzerinde de ders veren kişi için kara tahta görevini yerine getirdiği anlaşılan beyaz tabletler. Tabletlerin iki yanında duran münasip bir yükseklikteki mermer çıkıntılara renkli kalemler ve yazılanları silmek için de bezler konulmuştu. Ders veren kişi bu yarım daire şeklindeki platformun üzerinde dolaşabilirdi. Lychnis, Urthred, Serpentine ve Dünyalılar bu platformun önündeki, yine yarım daire biçimindeki sıraya oturdular; önlerindeki koltuklarda seksen veya yüz kişilik yer vardı. Koltukların hepsi de doluydu ve arkalarında görkemli Ütopyalılardan oluşan birkaç küçük grup ayakta duruyordu. Bay Barnstaple’ın gözüne onların da arkasındaki gölün ışıltılı sularına kadar uzanan çimenlik bir alan ilişti.
Dünyalarına sıra dışı girişleri hakkında konuşacaklardı. Bundan daha makul bir şey olabilir miydi? Başka bir seçenek önermekten daha imkânsız bir şey bulunabilir miydi?
“Hiç kırlangıç olmaması çok tuhaf!” diye fısıldadı aniden Bay Mush, Bay Barnstaple’ın kulağına. “Neden etrafta hiç kırlangıç olmadığını merak ediyorum.”
Bay Barnstaple’ın dikkati boş gökyüzüne kaydı. “Belki de tatarcık veya sinekler olmadığı içindir.” diye cevap verdi. Daha önce kırlangıçlara dikkat etmemiş olması garipti.
“Şşşşş!” diye uyardı Bayan Stella. “Başlıyorlar.”
3. BÖLÜM
Bu inanılmaz konferans böylece başladı. Açılışı Serpentine adındaki adam yaptı. Seyircilerin önünde ayakta durarak bir konuşma yapıyor gibi görünüyordu. Dudakları kımıldanıyor, elleri söylediklerini güçlendirmek için hareket ediyordu; yüzündeki ifade sözlerini kuvvetlendiriyordu. Buna rağmen Bay Barnstaple -açıklayamadığı bir nedenden ötürü- onun gerçekten konuştuğundan şüphe ediyordu. Çok garip bir konferanstı. Bazen adamın sözleri kafasının içinde alışılmadık bir şekilde yankılanıyordu, kelimeler belirsiz ve anlaşılmazdı, tıpkı bulanık camın ardından görülen nesneler gibi. Bazen de Serpentine, dudaklarını kımıldatmaya devam etse ve düzgün ellerini hareket ettirse bile mutlak sessizliğin doldurduğu boşluklar oluşuyordu; sanki Bay Barnstaple, kısa aralıklarla sağır biri hâline geliyordu. Yine de bir konuşmaydı, bir bütünlüğü vardı ve Bay Barnstaple’ın tüm dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Serpentine, çok karmaşık bir soruyu olabildiğince basit bir şekilde anlatmaya çalışan biri gibi zorlanmaktaydı. Her savının ardından duraksayarak konuşuyordu. “Uzun zamandır…” diye başladı, “mümkün boyutların sayısının, numaralandırılabilecek diğer her şeyin mümkün olan sayısı gibi sınırsız olduğu biliniyor.”
Evet, Bay Barnstaple anlamıştı; ancak bunun Bay Mush için çok karmaşık olduğu ortaya çıktı.
“Ah! Yüce Tanrı’m!” diye söylendi. “Boyutlar!” Bu sırada gözlüğünü düşürdü ve konuşmaya olan ilgisini kaybetti.
“En temel yaklaşımlardan dolayı, bizim de içinde bulunduğumuz ve bir parçasını oluşturduğumuz evrenin kendisinin veya bu olaylar sisteminin kendisinin, üç boyutlu bir uzayda oluştuğu kabul edilebilir ve bu sistem dördüncü bir boyutun, yani zamanın aracılığıyla bir çevrimin etkisi altındadır; bu çevrim sürekliliktir. Böylesi bir olaylar sisteminin mutlaka bir çekime maruz kalması beklenir.”
“Şeyy!” dedi Bay Burleigh yüksek sesle. “Özür dilerim! Ama bunu anlamıyorum!”
Demek, her ne pahasına olursa olsun, o da dinliyordu.
“Var olan her evrenin mutlaka çekim kanunlarına uyması gerekir!” diye tekrarladı Serpentine, zaten ortada olan bir gerçeği açıklamak zorunda kalan birinin tavrıyla.
“Tanrı aşkına bunu anlayamıyorum!” dedi Bay Burleigh, kısa bir duraksamanın ardından.
Serpentine, bir süre bunu düşündü. “Bu böyle!” dedi ve konuşmasını sürdürdü: “Zihinlerimiz, nesnelerin varlığını bu düşünce altında algılar çünkü bu yönde gelişmiştir, bunu gerçek olarak kabul eder. Ancak aralıksız analizler sonucu içinde bulunduğumuz evrenin düz bir çizgiden ibaret olmadığını, aynı uzayın içinde var olan ve varlığından uzun süredir şüphelenilmeyen başka boyutlar oluşturacak şekilde hafifçe eğrilmiş ve çarpılmış olduğunu öğrenebildik. Bilinen üç boyutunun haricinde başka boyutlara da açılıyordu, tıpkı gerçekte iki boyutluymuş gibi görünen ancak sadece kalınlığı değil, kırışıklık ve buruşuklukları ile üçüncü bir boyuta da sahip olan bir kâğıt gibi.”
“Sağır mı oldum?” diye fısıldadı Bayan Stella. “Hiçbir şey duyamıyorum?”
“Ben de.” dedi Peder Amerton.
Bay Burleigh, gözlerini Serpentine’in yüzünden ayırmadan eliyle bu ikisini sakinleştirecek bir hareket yaptı. Bay Barnstaple, kaşlarını çattı, dizlerini birleştirdi ve parmaklarını birbirine kenetleyerek çaresizce katlanmaya çalıştı.
Duyuyor olmalıydı, evet, elbette duyuyordu!
Serpentine açıklamasını sürdürdü: “Tıpkı üç boyutlu bir evrenin içinde, herhangi sayıdaki iki boyutlu evrenlerin yan yana bulunmasının mümkün olması gibi; yetersiz zihinlerimizin, hakkında yavaş ve zahmetli bir şekilde daha fazla bilgi edinmeye çalıştığı çok boyutlu uzayda da sınırsız sayıdaki üç boyutlu uzaylar yan yana var olabilir ve zaman içinde kabaca paralel kabul edilebilecek ortak bir harekete maruz kalabilirler. Lonestone ve Cephalus’un teorik çalışmaları gerçekte buna benzer, birbirine paralel ve tıpkı bir kitabın sayfaları gibi birbirini andıran, sayısız uzay-zaman evreninin var olduğuna dair sağlam temeller oluşturmuştur. Hepsinin de sürekliliği olacaktır ve hepsi de çekim yasalarına uyacaklardır.”
Bay Burleigh, hâlâ anlamadığını belli etmek için kafasını salladı.
“Ve birbirine en yakın olanlar elbette birbirine en çok benzeyenler olacaktır. Öyle yakın ki şimdi karşılarında bir öğrenme fırsatı var. Büyük dâhiler, Arden ve Greenlake’in, atomun (bu kısım duyulmuyor) itme kuvvetini kullanmaktaki cesur denemeleri sonucunda, Ütopya’daki bir maddeyi, bu boyuttaki yani bir süredir belki de bir kol boyu uzağımızda olduğu bilinen F boyutundaki evrene