Viyana Dönüşü. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Viyana Dönüşü - M. Turhan Tan страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Viyana Dönüşü - M. Turhan Tan

Скачать книгу

muayene eder, keyfine bırakılan beyaz, esmer; zayıf, tombul; körpe, olgun etleri mıncıklar, okşar ve o saçların omuzlarda dalgalanışı, o etlerin yürüyüş vaziyetindeki biçimlerini uzun uzun tetkik eder. Sonunda ya hoşnut kalarak sırıtır, bir avuç altın kusarak et kümelerinden birini kucaklar, inine götürür. Yahut homurdanarak döner.

      Satılan kızların, kadınların kasap dükkânındaki gövdelerden farkı, sadece canlı olmaktan ibarettir. Yoksa bu metaların da o gövdeler gibi örtüleri deridir ve her yanları açıktır. Çünkü bir kuzu gövdesi nasıl başından kuyruğuna kadar görülmek lazımsa bir esir vücudu da öyle gözden geçirilmek icap eder. Kesilmiş bir kuzuda hoşa gitmeyecek parçalar bulunduğu gibi satılık bir kadında da meşrebe ve zevke göre çirkin görünecek yerler bulunabilir. Bu sebeple esir, yalnız derisiyle teşhir olunur ve müşteri onun benlerini sayar, kalçalarını ölçer, bütün uzviyeti üzerinde arzularını dolaştırır. Esir, canlı bir manken gibi -verilen emirlere uyarak- diz çöker, yan yatar, yüzükoyun uzanır, iki büklüm durur, yürür, oturur, dişlerini göstermek için güler. Yalnız ağlayamaz. Çünkü ağlarsa mal sahibini kızdıracağını ve çıplak sırtına kamçı ineceğini bilir.

      Müşteri eti beğenince kasabın vazifesi parayı almak ve eti satmaktır. Et, kendine açılan ağza karşı bir şey söyleyemez, mukadder olan akıbetine doğru sürüklenip gider. Esir kızlar da öyledir. Kendilerini alan adamların ne yaşıyla ne kılığıyla alakalanamaz, koyun budu sessizliğiyle müşterisine mal olur.

      İşte Deli Murat, Kara Mehmet böyle bir alışveriş sahnesine gidiyorlardı. Fakat onların han avlusunda bir hadise çıkarmış; saray adamlarını hırpalamış olmaları, kendilerine başka müşterilerden farklı bir mevki temin etmişti. Vakıayı pencereden seyretmiş olan esir kızların hepsinde bu iki yiğit adama karşı bir ilgi seziliyordu. Kuvvet, esir kadın kalbini de heyecanlandırır. O kalp, hissetmekten menedilmiş olsa bile yerinde duyar, çarpar. Esir pazarındaki küme küme kızların kalbi de beş on dakikadan beri hızlı hızlı atıyordu ve bu çırpınış, gamlı gözlere garip bir cila getiriyordu.

      Mallarını teşhir için Deli Murat’la Kara Mehmet’in yanına katılan esirciler, ilkin dehlizlerdeki düşük kıymetli kızları sıraladılar, usulü dairesinde yürüterek, oturtarak ve terbiyeleri hakkında malumat vererek müşterilerin dikkatini uyandırmaya çalıştılar. Muhtelif milletlere mensup olan bu kızların çoğu kusurlu olup içlerinde göze hoş görünebilenleri de yaşça geçkindi ve hemen hepsi mutfakta çalıştırılabilecek takımdandı.

      Arkadaşından daha hararetli görünen Deli Murat, kısa bir temaşadan sonra yüzünü ekşitti.

      “Bunlar…” dedi. “Züyuf akçe. Bizim keseye elvermez. Biz ayarı düzgün altın arıyoruz.”

      Esirciler, kötü malları sürememekten doğma hoşnutsuzluklarını riyalı tebessümlerle örtmeye çalışarak öne düştüler, iki arkadaşı oda oda gezdirmeye başladılar. Her odada Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın muhtelif ülkelerinden derlenmiş düzinelerle kızlar bulunuyordu. Hepsi yarı çıplak yaşatılan bu zavallılar, müşterilerin odaya girmesiyle beraber üstlerindeki örtüyü atıyorlar, boy sırasıyla bir yana diziliyorlar ve sahiplerinin işaretini alır almaz öğrendikleri şeyleri bir makine düzeniyle yapmaya koyuluyorlardı.

      Deli Murat, renk renk kumaş arasından nefis bir parça seçmeye çalışan, fakat o bolluk içinde bu işi başaramayan şaşkın bir müşteri durumundaydı, bütün kızları beğeniyor, lakin içlerinden birini ayıramıyordu. Kara Mehmet ise gittikçe çoğalan bir iç bulantısı geçiriyordu. Yetmiş iki milletin bedenî güzelliklerini çıplak tenlerinde temsil eden bu küme küme kız, onda bediî heyecan değil, derin bir istikrah uyandırmıştı. Arkadaşının hatırını kırmaktan çekinmese çoktan hanı terk edip çıkacaktı. Ancak bu endişe ile dişini sıkıyor, içindeki bulantıyı açığa vurmamaya çalışıyordu. Fakat Deli Murat’ın bir aralık kendine dönüp de “Nasıl kardaş, beğeniyor musun yavruları?” demesi üzerine dayanamadı, homurdandı:

      “Kusulacak şey! Sana uyup da buraya geldiğime vallahi hayıflanıyorum. Kadını hoş gösteren örtünmesi imiş. Nedir bu maskaralık?”

      Deli Murat belinledi:

      “Anlamadım arkadaş!” dedi. “Alay alay kız görmek hoşuna gitmiyor mu?”

      “Hayır.”

      “Zevkine turp sıkayım senin! Bu ne ölü yürek be! Küçükken hiç mi Meryemana kuşağı görmedin, altında el çırpıp oynamadın, işte bunlar, bu gördüğün kızlar o Meryemana kuşağının canlısı. Gözünün çapağını sil de iyi bak. Sarı istersen var, kumral istersen var, beyaz istersen var. Ya hepsinin bir arada bulunuşu!.. Dediğim gibi insan kendini Meryem Ana kuşağına sarılmış sanıyor.”

      Kara Mehmet omuzlarım silkti:

      “But, bacak, omuz, kalça. But, bacak, omuz, kalça. Nereye baksan hep bu. Sanki salhanede (mezbahada) dolaşıyoruz.”

      “Çelebi adammışsın da haberim yokmuş. Vah, yufka yürekli kardeşim vah! Senin böyle ince olduğunu bilseydim rahatını bozmazdım. Suçumu bilgisizliğime bağışla da açık konuş: Bir kız satın almaktan caydın mı?”

      “Çoktan!”

      “Öyleyse beni kendi hâlime koy. Çünkü evlenmeye karar verdim. Anam, bacım, halam, teyzem yok ki görücü çıkarıp kapı kapı gezdireyim. Öyle bir candan adamım da olsa görücülüğe göndermeyi düşünürüm. Çünkü başkasının gözüyle evlenmek el ağzıyla lokma çiğnemeye benzer. Ben, eşimi kendim seçmeliyim.”

      “Bana ilişme de ne yaparsan yap.”

      Deli Murat, bütün odaları gezdi, kızları beğendi, fakat seçmek meselesinde gene teenni gösterdi, bıyıklarını büke büke uzun düşünceler geçirdi ve bir aralık Kara Mehmet’e sokularak fısıldadı:

      “Esirciler düzenci olurlar. Onların gösterdiklerini değil, göstermediklerini görmeli.”

      “Ne demek bu?”

      “Şu demek ki ben kuşku içindeyim. Bu handa bizden saklanan kızlar da olsa gerek.”

      “Niçin saklasınlar?”

      “Herifler cin gibi. Bizi görür görmez paramızı sayıvermişlerdir ve paramıza göre mal çıkarmışlardır.”

      “Öyle de olsa gördüklerimiz sana yetmez mi?.. Alacağın bir kız, vereceğin yüz altın. Bu küçük iş için on bin eksik eteğin dişini sayacak değilsin ya.”

      “O benim bileceğim iş. Sen karışma, seyirci ol.”

      Deli Murat, bu sözü söyledikten sonra bütün esircileri başına topladı, amir ve hâkim bir sesle sordu:

      “Başka mal yok mu?”

      Hepsi birden cevap verdi:

      “Hayır ağa.”

      “Ya varsa, ya bizden saklanmak isteniliyorsa?”

      Eli palasının kabzasında idi, gözlerinde kavgaya tutuşmak isteyen bir pars bakışı yanıyordu. Esir satıcılar hem o durumu

Скачать книгу