Kızıl Damga. Натаниель Готорн

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Damga - Натаниель Готорн страница 15

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızıl Damga - Натаниель Готорн

Скачать книгу

daha eski görünüyordu. Suçla ilgili olan her şey gibi, sanki o da hiçbir zaman bir gençlik dönemi geçirmemiş gibiydi. Bu çirkin yapının önünde ve binayla sokaktaki tekerlek izleri arasında, uygar bir toplumun ilk kara çiçeği olan bu hapishaneyi çepeçevre azgınca saran dulavrat otları, domuz otları, alıç otları ve toprakta doğal olarak yetişen tüm vahşi ve çirkin bitki örtüsü bulunuyordu. Bununla birlikte, ana girişin bir tarafına da, neredeyse eşiğe kadar uzanan yabani bir gül ağacı köklerini salmıştı, bu haziran ayında üzerini sanki içeri yeni giren ve cezası bitip hapishaneden ayrılan mahkûmlara doğanın kalbinin derinlerinden gelen sevecenliğini ve hassasiyetini gösterebileceğini ifade edermişçesine, güzel kokulu ve narin güzelliklerini sunan ender bulunan güzellikteki gül goncaları kaplamıştı.

      Garip bir şans eseri, bu gül ağacı bugüne kadar canlı kalabilmişti; ancak çok uzun zaman önce üzerine gölgesini sunan devasa çam ve meşe ağaçlarının çoktan yıkılıp yerlerini boş bırakmalarına rağmen, doğanın sert koşullarına karşı ayakta durmayı mı becermişti, yoksa güvenilir oldukları kesin olan kişiler tarafından doğrulandığı gibi, hapishane kapısından içeri girerken Azize Ann Hutchinson’un38 ayaklarının ucunda mı bitmişti, belirlemeye çalışmayacağız. Şimdi, tam olarak bu uğursuz giriş kapısında başlamak üzere olan hikâyemizin eşiğinde, doğrudan karşımıza çıkmış olmasından dolayı, çiçeklerinden birini koparıp, okuyucuya sunmaktan başka bir şey yapamayız. Umarım, yol boyunca karşımıza çıkacak tatlı bir ahlaki çiçeklenmeyi sembolize edebilir ya da insana has kırılganlıklar ve üzüntülerle ilgili hikâyelerinin karanlık sonunu bir nebze olsun aydınlatabiliriz.

      II

      Pazar Yeri

      Bundan en az iki yüz yıl önce, belirli bir yaz sabahında hapishanenin önündeki Prison Lane Sokağı’nın çayırlığı, gözleri demir kelepçeli meşe kapıya dikkatlice sabitlenmiş, çok sayıda Boston sakiniyle doluydu. Başka herhangi bir nüfusun söz konusu olması durumunda ya da New England tarihinin bir sonraki döneminde, bu iyi insanların sakallı yüzlerini taşlaştıran korkunç sertlik gözlemlendiğinde, çok ciddi bir şeyin gerçekleşeceği düşünülebilirdi. Bu genellikle, yargılaması mahkeme tarafından sonuçlandırılmış ve suçu kanıtlanmış bir caninin infazına dair halkın verilen kararı onaylaması için toplandıkları sırada, insanların gösterdiği tepkiyi ifade ederdi. Ancak, Püriten karakterinin o ilk dönemlerdeki şiddeti düşünüldüğünde, bu tür bir çıkarıma bu denli kesin ulaşılamazdı. Mesela o sırada, ailesinin sivil otoritelere teslim ettiği hayırsız bir evlat ya da düzgün çalışmayan bir hizmetkâr, kamçı direğinde cezasını çekmek üzere bağlanmış da olabilirdi. Belki de bir Antinomiyen,39 bir Quaker ya da başka bir sapkın mezhebin üyesi kamçılanarak kasabadan atılacak ya da beyaz adamın ateş suyu yüzünden, kasabanın sokaklarında olaylar çıkaran ve halkın ayaklanmasına neden olan, sersem bir Kızılderili kamçı cezasına çarptırıldıktan sonra, saf dışı bırakılana kadar ormanın karanlığına sürülecek olabilirdi. Aynı zamanda, sulh yargıcının aksi huylu dul eşi yaşlı Muallime Hibbins40 gibi bir cadının da darağacında infazı gayet mümkündü. Her hâlükârda seyircilerin yüzünde; aralarında din ve yasaların neredeyse aynı anlama sahip olduğu, en hafif ve en şiddetli suç eyleminin aynı derecede algılanmasını sağlayacak şekilde her ikisinin de bu insanların karakterlerinde ayrılmaz bir biçimde birbirine karışmış olduğu, aynı ciddiyet ifadesi vardı. Bir suçlu ya da bir günahkâr, darağacının etrafına toplanmış olan bu seyirci grubundan anlayış bekleyebilirdi, ancak alabileceği tek karşılık soğuk ve acımasız bir merhamet olabilirdi. Öte yandan, günümüzde bir dereceye kadar aşağılayıcı, hakaret dolu, alaycı ya da küçük düşürücü bir ceza yöntemi, o dönemlerde neredeyse ölüm cezası kadar onur kırıcı sayılabiliyordu.

      Hikâyemizin gidişatının başladığı yaz sabahı, tuhaf bir şekilde dikkat çekici olan başka bir şey de kalabalığın içinde sayıları fazla olan kadınların, infazı gerçekleşecek olan cezaya karşı aşırı ilgi gösteriyor olmalarıydı. O dönemlerde, iç etekleri ve jüpon giyen kadınların, pek de zarif olmayan bedenleriyle kalabalığın içine umursamazca girerek, infazın gerçekleşeceği darağacına en yakın konuma sokulmak için etraflarındaki insanları sıkıştırmaktan alıkoyan bir kibarlık anlayışı henüz gelişmemişti. Hem manevi hem de maddi olarak odönemin eski İngiliz kadınları ve kızları, kendilerinden altı ya da yedi kuşak sonra gelen torunlardan çok daha kaba kumaştan yapılmışlardı; çünkü bu soy zinciri boyunca, birbirini izleyen her anne çocuğuna, kendisinden daha az güçlü ve daha zayıf bir karakter olmasa da daha soluk bir tazelik, daha narin ve daha kısa ömürlü bir fiziksel çerçeve iletmiştir. Şimdi hapishane kapısında duran kadınların dönemiyle, hemcinslerinin hiç de tam anlamıyla uygunsuz bir temsilcisi sayılamayacak erkeksi Elizabeth’in41 dönemi arasında yarım yüzyıldan fazla bir zaman bile yoktu. Tüm bu kadınlar onun yurttaşlarıydı ve kendi topraklarının sığır etleri ve biralarıyla birlikte, daha rafine olmayan ahlaki perhizleri, vücut yapılarını belirlemekte büyük ölçüde etkili olmuştu. Bu nedenle de, parlak sabah güneşi, geniş omuzların, iyi gelişmiş göğüslerinin ve uzak adalarda olgunlaşmış ve New England atmosferinde neredeyse hiç solmamış ya da incelmemiş yuvarlak ve kıpkırmızı yanaklarının üzerine vuruyordu. Dahası, çoğunun evli olduğu gözlemlenebilen bu olgun kadınların konuşmalarında hem söylenenlerin anlamı hem de ses tonlarının kalınlığı açısından bizi korkutacak bir cesurluk ve doygunluk vardı.

      “Hanımlar!” dedi elli kişilik grubun içinden sert hatlara sahip bir kadın. “Size aklımdan geçenleri söyleyeceğim. Şayet bu Hester Prynne’ı, bizler gibi olgun yaşta ve kilise üyesi iyi bir üne sahip kadınların eline vermiş olsalardı, bu gerçekten halkın çok büyük yararına olurdu. Buna siz ne dersiniz, hanımlar? Eğer bu işveli kadın, yargılanmak için bizim gibi beş kadının önüne getirilmiş olsaydı, sizce saygıdeğer sulh yargıcının vermiş olduğu cezayla yakasını kurtarabilir miydi? Yüce Meryem adına, hiç sanmıyorum!”

      “İnsanlar diyor ki…” dedi bir diğeri aralarından. “Cemaatin başına böylesine büyük bir skandal geldiği için Tanrı’nın kutsal papazı Rahip Efendi Dimmesdale’in yüreği kan ağlıyormuş.”

      “Sulh yargıçları yüreklerinde Tanrı korkusu olan adamlar, ama hepsi çok merhametli… Bu bir gerçek.” diye ekledi ömrünün sonbaharında olan, yaşlı üçüncü bir kadın. “En azından Hester Prynne’in alnını sıcak bir demirle dağlamalıydılar. Madam Hester kesinlikle dehşete düşerdi, bundan eminim. Ama o, işe yaramaz pislik elbisesinin korsesine ne koyduklarını bile umursamayacaktır. Göreceksiniz, üzerini gayet rahat bir şekilde, bir broşla ya da tam bir günahkâr gibi herhangi bir takıyla kapatıp, eskiden olduğu gibi cesurca sokaklarda yürüyecektir.”

      “Ah, ama!” diye, diğerlerinden daha yumuşak ses tonuyla konuşan, çocuğunun elinden tutmuş genç bir kadın araya girerek. “Bırakın damgasını istediği gibi kapatsın, sonuç olarak onun acısını her zaman yüreğinde taşıyacak.”

      “Hangi damgadan ve işaretten bahsediyoruz ki, ister elbisesinin korsesinde, isterse alnında olsun, ne fark edecek?” diye haykırdı, bu kendi kendilerini yargıç olarak atamış kadınların arasında en acımasız olduğu gibi en çirkin olanı. “Bu kadın hepimiz adına utanç getirdi ve ölmeli. Bunun için bir yasa yok mu? Kesinlikle var, gerçekten de hem Kutsal Kitap’ta hem de kanun kitabında var. O zaman, bu konuda etkisi

Скачать книгу


<p>38</p>

Hutchinson: (1591-1643) İnançlarından dolayı Massachusetts Körfezi Kolonisi’nden sürülen dinî bir liderdi. Bkz. Kızıl Damga Tarihsel Bağlamı sayfa x.

<p>39</p>

Antinomiyen: Püritenin ahlaki veya dinî hukukuna uymayan insanlar.

<p>40</p>

Muallime Hibbins: Tanınmış bir Boston tüccarının dul eşi, bir cadı olarak yargılanmış, kınanmış ve 1656’da asılmıştır.

<p>41</p>

Elizabeth: 1558’den 1603’e İngiltere kraliçesi.