Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi - Ахмет Мидхат страница 11
Amerika’ya hicret etmiş bulunan Avrupalılar malum kıtanın yerli ahalisine “Poroj” (Peaux Rouge) yani “Kızılderililer” dedikleri gibi yerliler de Avrupalılara kendi lisanlarınca “beyaz derililer” diyorlardı. Keza Amerika’da bulunan Avrupalılar, Kızılderililer’in eline esir düşecek olurlarsa ya onlardan intikam alıp öldürürlerdi ya da mabutlarına kurban ederlerdi. Bunu bilen Avrupalılar bunlardan pek korktukları gibi vahşiler de beyaz derililerin ateşli silahlarını şimşek ve yıldırım zannederek bunlardan fazlasıyla korkarlardı. Dolayısıyla şu kızcağızın etrafında halka oluşturan vahşilerin hayret ve garipsemeleri içinde biraz da korku ve endişe bulunduğuna şüphe etmemelidir.
Vahşilerin beyaz deriliyi izlemek için durmaları beş on dakika devam ettikten sonra Fardiç’in karısı Kadagoz “Mabudumuz Kan İstemiş” güftesini okumaya başlamakla kadın erkek diğer birtakım kimseler de ona uyarak şarkılarını söylemeye devam etmişlerdi. Biçare kızcağız ise bu nağmenin ne demek olduğunu bilseydi asıl korktuğuna uğramış bulunduğuna hükmetmesi gerekirdi.
Bazı kere insanın içinde bulunduğu tehlikenin suret ve hakikatini bilememesi de büyük bir nimet sayılır. Vahşiler bu nağmeyi söylemeyle yavaş yavaş halkayı küçülterek kıza doğru yaklaşmakta bulunsunlar; biz daha ağaçların arkalarında gizli bulundukları zamandan beri Moşamol ile Rikalda arasında konuşulan bazı sözlerden de okuyucularımızı haberdar etmeliyiz ki gelen kız hakkında olayları yakında hikâye edeceğimiz muameleler için bu konuşmanın pek büyük önemi vardır.
Rikalda ile Moşamol birbirine yakın iki ağacın arkasında gizli iken beyaz kızın mezbahaya kadar yaklaşması üzerine Rikalda, Moşamol’un saklandığı ağacın arkasına varıp dedi ki:
“Şimdiye kadar beyaz derililerden hiçbirisini görmemiştim. Meğer bunlar ne güzel heriflermiş.”
Moşamol her zamanki tebessümüne yakın ve biraz da küçümseyici bir tebessümle dedi ki:
“Herif mi dedin? Bu beyaz deriliyi erkek mi zannettin? Öyleyse inandım ki şimdiye kadar hiç beyaz derili gördüğün yoktur.”
“Vay! Bu beyaz derili dişi midir?”
“Öyle ya! Onların erkeklerinin çeneleriyle dudakları üzerinde kıl biter. Ama bizde olduğu gibi tek tük değil! Âdeta bizim başımızdaki saç nasıl sıksa onların çene ve dudak tüyleri de öyle sıktır.”
Ömründe ilk defa olmak üzere işittiği bu sözlere Rikalda fazlasıyla hayret etti. Dedi ki:
“Acayip! Şimdi bu beyaz derili bir karıdır ha?”
“Hatta karı da değil kızdır. Baksana ne kadar körpe bir şey! Kart olsa yüzünün derileri buruşurdu.”
“Hakikaten, Moşamol! Sen onların yanında esaretle çok vakit kalmışsın. Onların erkeklerini, dişilerini, kartlarını, gençlerini herkesten iyi anlayabilirsin. Zannıma kalırsa bu kız, beyaz derililerin yalnız dişilerinden ve gençlerinden değil; güzellerinden de daha güzel olmalıdır. Çünkü gözüme pek orantılı, pek hoş görünüyor.”
“Hakkın var zorlu Rikalda! Bu kız beyaz derililerin bile en güzel kızlarından daha güzeldir.”
Evet! Rikalda’nın da Moşamol’un da hakkı vardı. Gelen kız Avrupalıların da en güzide güzellerinden daha güzeldi. Hatta esmer güzeli olsa, saçları gözleri kara bulunsa belki de Rikalda gibi bir vahşinin o derecelerde şaşkın gözlerine çarpmayabilirdi. Zira siyah tüy, kara göz bunlarda genellikle vardır. Gelen kızdaysa ten kâğıt gibi beyaz, saçlar sırma gibi sarı, gözler firuze gibi mavi ki bu sıfatları taşıyan kızlar genellikle Almanya’da ve daha çoğu da İngiltere’de bulunurlar.
İşte Rikalda, Moşamol ile bu sözleri konuştuktan sonra vahşiler ortaya çıkıp da kızın etrafında çepeçevre bir halka oluşturunca ve yavaş yavaş da yaklaşmaya başlayınca, o esnada Rikalda gelen kız üzerine dikkatli gözlerini bir kat daha açarak ve her hâline, her şanına dikkat ede ede ilerlemeye devam ediyordu…
2
Vahşiler halkası gelen kıza doğru yaklaştıkça Kadagoz’un işaretiyle: “Mabudumuz Kan İstemiş” nağmesine başladıklarını haber vermiştik. Bu nağme gelen kızın da Mabut Huyi Çilopoştli adına kurban edilmesi için bir başlangıç olduğunu Rikalda’nın anlamasıyla ve o halkada da Moşamol kendi yanında bulunmasıyla gayet kızgın bir tavırla Moşamol’a dedi ki:
“Vay! Şimdi bunlar beyaz derili kızı da mı kurban edecekler?”
Moşamol, Rikalda’nın hâl ve şanından bu kızı kurban etmek niyetine itiraz ettiğini anladı. Böyle zorlu bir vahşinin itirazı yalnız lafta olmayıp eyleme kadar varacağını pekâlâ takdir eden Moşamol ciddi bir tavırla Rikalda’ya dedi ki:
“Anlıyorum, anlıyorum! Kızı kurban ettirmemek istiyorsun. Hakkın da var. Ben de o fikirdeyim. Fakat koca bir kabileye karşı kolay kolay muhalefet edilemez. İşin içinde bir de Maradangal vardır ki herifin bir kuzguni karga sesinden semavi emirler almakta bulunduğuna bu kabile halkı inandıkça yalnız onun kuvveti hepimizin kuvvetine eşit olabilir.”
Zorlu Rikalda’nın gözlerinden gazap naraları saçılmaya başladı. Dedi ki:
“Maradangal’ın şarlatanlıklarına, safsatalarına bütün kabile halkı inanır ama ben o ağızlara gelir miyim? Sen o yalanlara inanır mısın?”
“İşin sencesine bencesine bakmamalıdır. Geneline bakmalıdır. Hem halkın bu sadeliğini, bu saflığını düşünerek kızı kurban olmaktan kurtarmak hususundaki maksada karşıt ve engel zannetmemelisin. Asıl hüner böyle işlerde halkın batın, manevi inançlarından yararlanmaktadır. Sen acele etme. İşi bana bırak.”
Tam halka kıza kadar yaklaşmış ve kızcağız hayatından ümidi kesilerek gözleri kararmakta bulunmuş olduğu bir zamandaydı ki Moşamol kabile halkına hitaben:
“Ey cemaat! Ben bu beyaz derili kızın lisanını biliyorum. Müsaade eder misiniz ki kendisiyle konuşayım da buraya nereden geldiğini ve bindiği gemiyi ve arkadaşlarını nerede bıraktığını anlayalım?”
Moşamol’un bu sözü üzerine herkes birbirine bakarak kısa ve kesik sözlerle fikir alışverişinde bulundular. Dolayısıyla cemaat içinde bir fısıltı, bir bakışma oluşmuştu. Aralda bu mahlukun bir kız olmasına hayretlerini beyan etmişti. Kadagoz, onun bir kadın olduğunu anlayınca, renginin pek güzel olmadığını ifade etti. Gelini Aralda ise aksine beyaz derili kızın kendisine pek hoş göründüğünü söylemişti. Vahşilerden birtakımı bu kızın bir boyayla boyanmış olmasına ihtimal vermişti. Diğer birtakımı da kaş ve gözlerde bu renklerin bulanabilmesinin pek doğal olamayacağından boya meselesine kanaat getirmişlerdi. Bir aralık Kadagoz’un beyaz derili kızı kötülemesine cevaben kocası Fardiç’in:
“Ama artık uzun ediyorsun ya! Gökyüzünden inmiş bir melek gibi güzel olan şu mahluka çirkin demek, çirkinliği güneş ve aya isnat etmek kadar boş bir çabadır.” deyince Kadagoz