Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi - Ахмет Мидхат страница 6
Cümlesinin rengi bakır rengine yakın ve kırmızıdır. Göz uçları Çinlilerde olduğu gibi şakaklarına doğru çekik bulunduğundan ve burunları zenci burnuyla Tatar burunları arasında bir şekilde olduğundan ve uzun boy ve iri cüsse cümlesinde görüldüğünden şekil ve suretçe bunlar arasında pek az fark vardı. Saçları genellikle siyah, at kılı gibi sağlam ve parlaktır. Eğer yüzlerini ve vücutlarını iğne ile döğdürüp açılan deliklere mavi ve siyah boyalar sokmak suretiyle farklı şekiller almamış olsalar, bunların acemisi olan gözler için ne karıyı erkekten ne de bir şahsı diğerinden ayırt etmeye hiç imkân bulunamaz.
Başlarına birtakım kuş tüyleri ve kuş kanatları takmak en önemli süslerinden birisidir. Avladıkları hayvanların kıllarından, yünlerinden iplik eğirerek dokudukları kaba saba şeylerle bir dereceye kadar giyinirlerse de bu suretteki giyim kuşam ne mahrem yerleri ne de soğuktan ve sıcaktan korumaya hiç de hizmet etmez.
Mağaraları içinde genellikle çırçıplak otururlar. Oturdukları yerleri yumuşacık otlarla döşerler. Bazı sedir gibi setler yaparak üzerine ağaç çürüğü doldurup düzlerler ki hem düz, hem kaba birer kanepe hükmünü alırlar. Kapl kacakları çoğunlukla ağaçtan oyma olup topraktan da çanak ve güveç suretinde şeyler imal edebilirler.
Eskiden kalma silahları oldukça sanatlı, süslü ise de yeni yaptıkları silahlarda o sanatlı maharet gözükmez. Bıçak, balta, kılıç ve demirden olan bu eski okları, yayları ve mızrak gibi şeyleri nazarlarında gayet kıymetlidirler. Yeni imal ettikleri yay ve kargıları demirden ziyade bir çeşit sert ağaçtan yaparlar ki bu da demiri işlemenin kendileri için çok zor olmasındandır.
İşte ikametgâhlarından mabetlerine doğru bir de kesilecek kurban ile beraber geldiklerini gördüğümüz kabile halkının kısaca hâlleri şundan ibaretti. Zikredilen kabile ile bu kadarcık bir tanışma olduktan sonra haber verebiliriz ki bunlardan Maradangal altmış yaşını geçmiş ve derisi buruşmaya başlamış bir ihtiyar olduğu gibi Fardiç de elli yaşında, bünyesi kuvvetli bir âfitâb-zâdedir. Karısı Kadagoz kırk beşlik, gayet sert ve vahşi bir kraliçedir. Oğlu Rikalda henüz yirmi dört, yirmi beş yaşında bir genç ise de o kadar sert yüzlü, kötü huylu, sessiz, haşin bir adamdır ki şiddetinden anası babası bile daima ondan ürkerler. Rikalda’nın karısı Aralda kendisinden bir iki yaş daha büyüktü. Kayınvalidesi, Kadagoz gibi ters suratlı, hırçın tabiatlı değilse de kabilesi halkının bu kadına isnat ettikleri güzellikler de bizce asla kabul edilemez. Bizce kayınvalidesiyle gelin arasındaki fark Aralda’nın biraz daha güleç olmasından ve yüzünün derisi bir parça daha ince bulunmasından ibarettir. Yoksa kendi eski dünyamızın kadınlarının cemalini karşılaştırma için öteden beri dikkatimizi çekmiş olan cazibeler, şanlar bu mahluklarda görülemez ki karşılaştırılması ve denk sayılması mümkün olabilsin. Aralda vahşiler hükmünce güzel bir kadınmış derlerse de, sözünü kısa kesiveririz.
Bakılsa bu kabile halkı içinde nazarıdikkati en çok çeken ve yönetmede konusunda da Fardiç’ten fazla layık görülen adam Moşamol olmalıdır. Bu adam elli, elli beş yaşlarındadır. Hatta elbisesini diğerleri gibi çarşafa bürünürcesine tanzim etmez. Bunları pantolona epeyce yakın bir biçime sokmuş olduğu gibi üzerine de bizim taraflardaki Avrupalılaşanların ceketlerine yakın bir biçim vermiştir. Ama onun altında hiçbir şey olmayıp çıplak derisi üzerine giyivermiştir. Başına bir çeşit kamıştan örülmüş sepet ile şapka arasında bir serpuş koymuştur. Bu kıyafetle Moşamol gayet gülünç bir hâl almışsa da bu hüküm işin bize göresidir. Missouri Nehri vadisinde kıyafetlerin en muntazamı bu addolunduğundan Moşamol’a gülenler değil gıpta edenler daha çoktur. Reis âfitâb-zâde Fardiç bile kibrine yedirmiş olsa kendi büründüğü çarşafı bu biçime sokmasını Moşamol’dan rica ederdi. O, Moşamol’un kıyafetine göz dikmiş olmayı nefsine yediremediği için böyle bir iltimasta bulunmamıştır.
Moşamol yalnız kıyafeti dolayısıyla vahşiler arasında dikkat çekmemiştir. Yüzündeki o nazikçe olan tebessümleri, sözlerindeki yumuşakça olan telaffuzları ve sesindeki mütevazı olan nağmeleriyle de dikkat çekmektedir. İnsan bunun söylediği vahşice sözleri de dinleyecek olsa Anadolu’nun en kaba Osmanlıcasına nispetle İstanbul’un en nazikâne Osmanlıcasında bulunan letafete yakın bir fark bulur. Hatta bu fark ve Moşamol’un diğer hâlleri vahşiler nezdinde de takdir edilmiş bulunduğundan, herkes Moşamol’a, Fardiç ve Maradangal’dan sonra ikinci reis gözüyle bakarak mertebesini Rikalda ile aynı tutmuştur.
Şimdi ibadetgâha gelen Aztek kabilesiyle tanışıklığımız gereği gibi ileriye götürdük ya! Artık bunlar hakkında muhtaç olduğumuz bilgi vesaire ayrıntılardan vazgeçelim de şu ellerinde bulunan esiri, mabut Huyi Çilopoştli’ye nasıl kurban ettiklerini görelim. Zira bu kabile nezdinde zihnen vuku bulacak ikametimiz esnasında daha sair pek çok acayip ve garip hâllerini gözleme çok vakit bulacağız.
4
Yeşil yapraklı ağaç dallarından mamul tabutu oraya geldikleri zaman yere indirmiş bulunan vahşiler kendileri de çimenler üzerine uzanarak bir hayli istirahat ettikten sonra bu gibi dinî konularda yetkili olan Maradangal tarafından verilen işaret üzerine cümlesi birden ayağa kalkarak öncelikle esiri tabuttan çıkardılar. Bu adam Patariçar denilen kabilenin reisiydi ki sonradan Fardiçarların hücumuyla mağlup olarak bunlara esir olmuştu. Buralarda her kabile kendi reislerinin namlarına mensuben yâd olunurlar. Zaten bunların Asya taraflarından ve Asya’nın da Tataristan içlerine doğru olan yerlerden gelmiş bulundukları lisan incelemelerinden anlaşılmıştır. Böyle her kabilenin kendi reisleri namıyla yâd olunması da asıl ataları olan Asya’dan kendilerine miras kalmıştır. Hazreti Osman bin Ertuğrul’a mensup olanlara Osmanlı; Cengiz’e mensup olanlara Cengizli denildiği gibi Missouri Nehri sahillerindeki vahşi Azteklerden Reis Fardiç’e mensup olanlara da Fardiçar ve Reis Patariç’e mensup olanlara da Patariçar adı verirler. Yani her kabileyi böyle reisinin adıyla yâd ederler. Hatta bazı kere reislerin değişmesi esnasında kabilenin adı da değişmiş olur.
Esiri tabutundan çıkardıktan sonra on iki kadın çift çift ayrılıp her biri birer elleriyle yekdiğerini bileklerinden tuttular ve bu suretle bir sıraya dizilerek esiri bunların bilekleri üzerine oturttular ki altı çift kadın boylu boyuna esirin altından kollarını dolaştırıp herifi kaldırmaya yeterli geldiler.
Bu suretle kol üzerine alınan esiri Huyi Çilopoştli heykelinin etrafında hususi bir törenle dolaştırmaya başladılar ki cemaatin tamamı kendilerine mahsus bir nağmeyle bir güfteyi teganni ediyorlardı. Bu güfteye “manzum” demek için yalnız hecelerinin farklılığında bir düzensizlik vardı. Ona da bir diyeceğimiz yoktur. Kafiyeden de uzaktır. Bestesinin de gereğinden dolayı beş mısra oluşması gereken malum güfte nazım olarak tercüme edilmek gerekirse:
Mabudumuz kan istemiş
Layıktı kurban istemiş
Bir muteber can istemiş
İcra için biz emrini
Bak işte bulduk birini
demek gerekir. Bunların müzik aletleri toplam dört sesten oluşur ki bu sesler arasında bizim mızıkaların nağmelerini, ses akustiğini bulmak, yani seslerin en pesini, mesela “sol” farz edilecek olsa diğer üçünü “la”, “si” ve “do”