Osmanoğulları. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Osmanoğulları - Ahmet Cevdet Paşa страница 8
Bu zaferin sonunda kale fetholunup muhafazasına Konur Alp tayin edildi. Akyazı tarafının alınması ona bırakılmış, Akça Koca da etrafa akın etmek üzere Ayan Suyu üzerinde, Beş Köprü denilen yerde alıkonulmuştu. Sonra Orhan Bey, Karatekin Hisarı’nı hücum ile alıp muhafazasına Samsa Çavuş’u getirdi. Kendisi ganimet malları ile Yenişehir’e döndü. Babası ile buluştu.
Konur Alp, arka arkaya Akyazı’ya sefer düzenleyip şiddetle savaşarak Tuz Pazarı’nı almıştır. Akça Koca da İzmit bölgesini ele geçirmiştir. Hâlâ o yerlere Kocaeli denilir. Kara Tekin ise İznik’e yakın olduğu için Samsa Çavuş ara sıra İznik’in etrafını yakıp yıkmakta idi. İznik halkı, bu durumdan bunaldı. İstanbul kayserine şikâyette bulundular. İstanbul’dan deniz yoluyla gönderilen askerin karaya çıktığı, Abdurrahman Gazi’nin kulağına gidince aniden onlara bir baskın düzenledi. Onları kılıçtan geçirdi. Kayıkları battı, kayıkçıların çoğu öldü. İçlerinden pek azı canlarını kurtarabildi. İznik şehrinin şöhreti ve konumunun öneminden dolayı alınması arzu edildiği gibi, o bölgenin başşehri olan Bursa’nın fethi ise konumu bakımından daha önemli görülmekteydi.
Sultan Osman Gazi, yedi yüz on yedi yılında ordusu ile o tarafa hareket etti. Atranus Hisarı’nı aldıktan sonra Bursa’yı kuşattı. Fakat yürüyüş ile alınacak olduğu takdirde çok adam kırdırmak gerekecekti. Bu ise sultanlığının tuttuğu yola aykırı idi. Kaplıca ve dağ taraflarında birer kale yaptı. Birer miktar askerle birincisine kardeşinin oğlu Aktimur’u, ikincisine Balabancık adlı yiğidi görevlendirdi. İkisine de “Halkın kalbini kazanmaya çalışın.” diye uyarıda bulunarak döndü. Onlar da öylece hareket ettiler. Halk da isteyerek bu kalelerdeki askere yiyecek ulaştırıyordu. Böylece epey zaman uzayan kuşatma günlerinde İslam askeri asla sıkıntı çekmedi.
Bu sırada İlhan Ebu Said Bahadır bazı iç gaileler ile uğraştığından, Sultan Osman Gazi, Tatarların saldırılarından güven içinde olarak beri tarafta istediği gibi memleketlerini genişletiyor, güç ve kuvvetini arttırıyordu. Nitekim Bursa ve İznik muhasara altına alınıp zorlanıyordu. Karadeniz’e doğru Bolu, Kandıra, Akyazı ve Konurya bölgeleri ile Sakarya Nehri’nin iki yakası alınmıştı. Fethedilen yerler, tımarlara taksim edilerek gazilere dağıtılmıştır.
Bursa’nın Fethi, Sultan Osman’ın Vefatı ve Orhan Gazi’nin Tahta Çıkması
Bursa ahalisi yedi yıl süren kuşatmadan hayli sıkılmış olduğu için artık fetih zamanı gelmişse de Sultan Osman Şah Gazi, yetmiş yaşında olup yakalandığı hastalıklardan yorgun düşmüştü. Oğlu Gazi Orhan Bey’i yedi yüz yirmi beş yılında orduya komutan yapıp Bursa tarafına göndermişti. Orhan Bey, önce Evrenos Kalesi’ni ele geçirdi. Harap ettikten sonra Bursa üzerine yürüdü.
Yedi yüz yirmi altı yılında dağ tarafından Bursa üzerine inip Pınarbaşı denen yerde ordusunu kurdu. Bursa tekfuruna öğüt vermek üzere Köse Mihal Bey’i gönderdi. Halk ise pek sıkılmıştı. Tekfuru barış yapmaya zorladılar. Yapılan anlaşma gereğince Orhan Gazi, kırk bin altın fidye alarak ahaliye aman verdi. Bursa Kalesi’ni teslim aldı. Tekfurunu Gemlik kıyısına gönderdi. Tekfur, oradan deniz yoluyla İstanbul’a gitmiştir.
Bursa’nın Fethi’nden dört ay önce Şeyh Edebali, yüz yirmi yaşında vefat etmiştir. Onun vefatından bir ay sonra da kızı ve Sultan Osman Şah’ın hanımı, Alâaddin Paşa ile Orhan Bey’in annesi olan Mal Hatun vefat edince Orhan Bey büyükbabasının ve arkasından anasının ölmesinden dolayı üzgün iken Allah’ın lütfu ile Bursa’yı almayı başardı. Fakat bu zaferin sevincini yaşayamadı. O sırada babası Sultan Osman Şah Gazi de vefat ettiğinden, Orhan Gazi çok üzgün olarak yedi yüz yirmi altı yılı ramazan ayının on birinci günü Osmanlı’nın bahtı yüce tahtına oturdu. Babasının cenazesini Bursa şehrindeki manastırın kubbesi altına gömdü. Bursa’yı kendisine başkent yaptı.
Cennetmekân Sultan Osman’ın Savcı Bey adında başka bir oğlu daha vardı. Gazaların birinde şehit düşmüştür. Fakat Alâaddin Paşa; akıllı, bilgili, tarikat mensubu, arif ve edip bir kişiydi. Orhan Bey, cihat ve gaza ile uğraştığı sırada o da Şeyh Edebali’nin hizmetinde bulunarak büyük cihat ile meşgul olurdu. Yalnızlığı sever fakat şeyhler ve âlimlerle oturup kalkardı. “Mûtû kable en temûtû.”1 sözünün sırrına mazhar olmuş melek sıfatlı biriydi. Bu bakımdan başında saltanat sevdası esmiyordu. Olsa bile her devletin kuruluşunda hükümdarının kılıç sahibi olması, durumun tabii bir gereğiydi. Babalarının sağlığında başkomutanı olan, cihat ve gaza işlerinde onun sırrına ermiş bulunan Orhan Bey’in tahta çıkması normaldi. Alâaddin Paşa da bu gibi hikmetleri iyi bilenlerdendi. Bundan dolayı küçük kardeşinin öne geçirilmesinden dolayı gücenmek şöyle dursun, devlet işlerini görme külfetinden kurtulmuş olmasından ötürü memnun oluyordu. Bununla beraber ilk oğul olduğu için Orhan Bey tahtı ona teklif etmişse de o buna yanaşmadı.
Şeyh Edebali, çok servet sahibi idi. Sultan Osman Şah’ın ise vefatında hiç parası çıkmadı. Ondan geri kalanlar cihat için gereken silahlar, birkaç at, bir iki takım elbise ve bir sürü koyundan ibaret idi. Sultan Orhan Gazi, bu kalan şeylerden Alâaddin Paşa’ya kardeş payını çıkarıp verecek oldu. Alâaddin Paşa, “Sen cihat ve gaza ile meşgulsün, onlar sana lazımdır. Bana malın ne lüzumu var?” diyerek mirastan kalanı da kabul etmedi. “Nişancı Tarihi”nde der ki “Hâlâ Bursa bölgesindeki otlaklarda gezen beylik koyunlar o koyunların soyundandır.”
Alâaddin Paşa, dünyadan el etek çekmiş; mevki, makam davasından kesinkes geçmişti. Sultan Osman’ın kurduğu Osmanlı Devleti ise öteki Türkmen beylerinin kurdukları hükûmetler gibi aşiret beyliği tarzında değildi. Esaslı, büyük bir saltanat şeklini almış olduğundan Sultan Orhan, kendisi gaza ve cihat ile uğraşacağı sırada devletinin muhtaç olduğu gerekli düzenlemeyi her yönüyle düşünerek yerine getirecek bir vezire muhtaç olduğu için Alâaddin Paşa’nın vezirliği kabul etmesini rica etti. Alâaddin bunu da reddetti. Fakat sonra Sultan Orhan’ın ısrar ve zorlamasına dayanamayıp geçici olarak vezirliği kabul etti. Akıllı, arif ve işlerin inceliğini bilen, övülen, büyük bir kişi olduğundan, Osmanlı Devleti’nin kanunlarını ve nizamını dinî hükümlere ve hikmete uygun bir biçimde ortaya koydu. Sultan Orhan, cihat ve gaza ile uğraştığı gibi o da devlet işlerini düzene sokmuştur.
Devlet, birçok köklü kanuna bağlı bir cemiyet demek olduğundan, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasında Alâaddin Paşa’nın yaptığı hizmet pek büyüktür. Sultan Orhan, devlet işlerinin görülmesi endişesinden uzak olarak bütün vaktini cihat ve gazaya ayırdı. Az zamanda büyük fetihler yapmaya muvaffak oldu. Bu iki kardeş, el birliği ile işe yapışıp babalarından kalmış olan Osmanlı Devleti’ni çok iyi ve düzgün bir şekilde büyük bir saltanat derecesine yükseltmişlerdir.
Sultan Osman’ın Emirleri ve Âlimleri
Sultan Osman Gazi’nin beyleri; evlat ve akrabaları ile babasından kalan yiğitler idi. Asrının en âlimi ve en büyük şeyhi, kayınpederi olan Şeyh Edebali idi. Sultan Osman’dan evvel vefat edince akraba ve talebelerinden Dursun Fakih ders işinde onun yerine geçmiştir. Dursun Fakih, meşhur âlimlerden biriydi. Osman Gazi’nin savaşlarında gazilere namaz kıldırırdı. Osman Şah Gazi adına Karacahisar’da ilk cuma hutbesini ve sonra Eskişehir’de ilk bayram hutbesini okuyan işte bu Dursun Fakih’tir. Osmanlı Devleti’nde ilk hatip
1
“Ölmeden önce ölünüz.”