Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt. Сюэцинь Цао
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt - Сюэцинь Цао страница 24
Okuduklarıyla ilgisi uyanan Baoyu periye dönüp, “Acaba zahmet olmazsa bu salonların içlerini bana gösterir misin, sevgili peri?” dedi.
“Bu salonların içinde, dünyanın her yerinden, hem ölüp gitmiş hem de henüz doğmamış kadınların kayıtları var.” diye açıklama yaptı peri. “İnsan gözlerin ve fâni bedeninle olacakları önceden görmene izin verilemez.”
Ama Baoyu hayır cevabını kabul eder miydi hiç? İzin vermesi için tekrar tekrar ısrar edince peri sonunda pes etti.
“Peki o zaman!” dedi, önünde durdukları salonun tabelasına baktı. “Bu salona girip bakabilirsin.”
Baoyu anlatılmaz derecede sevindi ve başını kaldırıp bakınca “Talihsiz Hayatlar Salonu” yazısını gördü. Her iki yanında da şu dizeler vardı:
Baharın kederini, sonbaharın hüznünü başlarına kendileri açıyor.
Çiçek gibi, ay gibi güzellikleri boşa harcanıyor.
Bu dizelerin anlamını kavrayan Baoyu tuhaf bir şekilde ürperdi. Kapıdan geçip içeriye girince, üzerlerindeki etiketlerde farklı vilayetlerin isimlerinin yazılı olduğu on kadar büyük dolap gördü. Diğerlerini bir tarafa bırakıp kendi vilayetini bulmaya çalıştı ve kısa süre içinde Jinling’in On İki Genç Kızı’nın İlk Kaydı yazılı dolap gözüne ilişti.
Bunun ne demek olduğunu sorunca peri, “Senin şerefli vilayetindeki en mükemmel ve seçkin on iki güzel kızın kaydı bu. Onun için adı İlk Kayıt.” dedi.
“Jinling’in çok büyük bir yer olduğunu söylerler.” dedi Baoyu. “Nasıl sadece on iki kız olabilir? Sadece bizim ailede bile, hizmetçileri de sayacak olursak, yüzlerce genç kız var.”
“Doğru!” dedi peri, hafifçe gülümseyerek. “Şerefli vilayetinde kızların sayısı çok ama bu kayıtlar için sadece en önemliler seçildi. Sonraki iki dolapta ikinci ve üçüncü derecedekilerin kayıtları var. Geri kalanların hayatları ise kaydedilmeye değmeyecek kadar vasat olduğundan burada yok.”
Baoyu sonraki iki dolaba bakınca, Jinling’in On İki Genç Kızı’nın İkinci Kaydı ve Jinling’in On İki Genç Kızı’nın Üçüncü Kaydı etiketlerini gördü. Sonuncu dolabın kapağını açtı, bir kaydı çıkarıp ilk sayfasını çevirdi. İncelediğinde, herhangi bir insan ya da manzara resmi değil, sadece mürekkep lekesi olduğunu gördü. Bütün sayfa sadece kara bulutlar ve karartılarla doluydu. Arkasındaki sayfada şu satırlar yazıyordu:
Bulutsuz bir gökyüzünde,
Berrak aya nadiren rastlanır,
Soylu ve arzulu bir zihin,
Soysuz bir bedene hapsedilir.
Cazibesi ve zekâsı kıskançlık yaratır,
İftiracılar zamansız ölümünü getirir.
Ve seven erkeğinin kederi boşunadır!
Sonraki sayfada bir demet çiçek ve lime lime bir minder resmi gördü. Ayrıca şu dizeler yazılıydı:
Neye yarar ki kibarlığı ve uyumu,
Yasemin ve orkideyle yarışır kokusu;
Ama gönül talihten iltimaslı aktörü seçer,
Şans soylu efendisinin yanından geçer.
Bu sözlere bir anlam veremeyen Baoyu kayıt defterini yerine koydu ve İkinci Kayıt dolabına gidip bir defter çıkardı. Onu incelediğinde, ilk sayfadaki resimde, bir gölde bir dal osmantus vardı. Göldeki su tamamen kurumuş, dibindeki çamur bile çatlamıştı. Üzerinde, solup boynunu bükmüş bir lotus duruyordu. Arkasında şu satırlar yazıyordu:
Açmış bir lotus gibi tatlı,
Ah yazık ki acılarla geçti hayatı;
İki dünya yetiştirdiğinde tek bir ağacı,
Uçacak kendi memleketine tatlı ruhu!
Yine okuduklarından bir şey anlamayan Baoyu bu defteri yerine bırakıp İlk Kayıt’ı aldı. İlk sayfasında iki kurumuş ağaç resmi vardı. Bu ağaçların üzerinde yeşim taşından bir kemer asılıydı. Altın bir saç tokası bir kar yığınının içine gömülüydü. Dört dizelik bir şiir yazılıydı:
Birinde bir erdem kadınca,
Birinde diğerlerini geride bırakan zekâ.
Yeşimden bir kemer asılı ormanda,
Ah! Altın bir toka gömülü kara!
Okuduğu bu satırlar yine Baoyu’ye çok esrarengiz geldi. Periye soracaktı ama onun, ölümsüz dünyasının sırlarını ifşa etmek istemeyeceğini biliyordu. Defteri elinden bırakmak niyetinde olsa da bunu yapamadı. Sonraki sayfaları okumaya devam ederken, ucunda bir ağaç kavunu asılı olan bir yay resmi gördü. Şu şiir yazılıydı:
Hayatın zorlu okulunda yirmi yıl doldu mu,
Nar zamanı saray salonlarına yerleşecek!
Hiç üç bahar senin ilk baharınla bir olur mu?
Ne zaman ki kaplan tavşanla karşılaşacak,
Bu büyük ömür rüyası sonlanacak.
Bir sonraki sayfada uçurtma uçuran iki kişinin resmi vardı; deniz üzerindeki büyük bir teknede de bir kız oturuyor, ellerini yüzüne kapatmış ağlıyordu. Onun yanında da şu satırlar yazıyordu:
Zekâ ve asil bir yürekle kutsandı,
Ama şansı yakalamak için çok geç kaldı.
Parlak bir günde gözünde yaşlarla,
Akıp giden nehri seyre daldı.
Bin rüzgâr esse de doğuda,
Evi rüyasında bile çok uzakta.
Arkasından sürüklenen bulutların ve akan suların resmiyle şu dizeler geliyordu:
Zenginlik ve rütbenin var mı önemi?
Kundaktaki bir yetim yapayalnız değil mi?
Erken batan güneşe yas tutar, gün gelir.
Xiang Nehri kurur, Chu bulutları sürüklenir!
Bir sonraki resimde çok güzel bir yeşim taşı çamura düşmüştü. Şu dizeler vardı:
İffettir dileği,
İnzivadır isteği;
Yazık! Olsa da altın ve yeşim gibi,
Sonunda yeridir çamurun dibi.
Sonra güzel bir kızı parçalamak üzere kovalayan vahşi bir kurt resmi vardı. Dizeler şöyleydi:
Bir fabldaki gibi gaddar kurtla evlenir,
Onun arzusu acımasızca kızı yemektir.
Belki altın çardaktaki narin bir çiçektir,
Ama haşin bir uyanış onu beklemektedir.
Bunun hemen altında, eski bir tapınakta yalnız başına oturmuş Buda’nın vecizelerini okuyan bir kız resmi vardı.