Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс страница 19

Жанр:
Серия:
Издательство:
Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс

Скачать книгу

ve insaniyetin vücut bulmuş hâliydi: Atın dizginlerini attı ve dikkatle yere indikten sonra yoldan birileri geçer diye arabayı kenara çekti ve Mr. Tupman’la Mr. Snodgrass’ı araçta bırakıp dertli yoldaşının yardımına koştu.

      At, Mr. Pickwick’in araba kırbacıyla yanına yaklaştığını çok geçmeden algıladı. Daha önce benimsediği dönme hareketini gerileme hareketiyle o kadar hızlı değiştirdi ki hâlâ dizginin ucunda olan Mr. Winkle’ı az önce geldikleri yöne doğru hafif koşudan daha hızlı biçimde çekmeye başladı. Mr. Pickwick yardıma koştu koşmasına ama o ne kadar hızlı koşarsa at da o kadar hızlı geriliyordu. Epey ayak sürüme, toz kaldırmadan sonra kolları neredeyse yuvalarından çıkan Mr. Winkle dizgini büsbütün bıraktı. At duraksadı, baktı, başını salladı ve sessizce eve, Rochester’a koşarak ifadesiz kederle birbirlerine bakmakta olan Mr. Winkle ve Mr. Pickwick’i arkasında bıraktı. Yakın mesafeden gelen bir tıkırtı sesi dikkatlerini çekti. Başlarını kaldırdılar.

      “Üstüme iyilik sağlık!” diye bağırdı acılı Mr. Pickwick. “Diğer at da kaçıyor!”

      Olan tam olarak buydu. Hayvan sesten korkmuştu ve dizginleri de boştaydı. Sonuç tahmin edilebilirdi. Dört tekerlekli araba, içinde Mr. Tupman ve Mr. Snodgrass’la birlikte fırladı. Her şey bir anda oldu. Mr. Tupman kendini aşağı attı, Mr. Snodgrass onu taklit etti, at dört tekerlekli arabayı ahşap köprüye vurdu, tekerlekleri gövdeden ve oturağı da tünekten ayırdı ve en sonunda yarattığı kargaşaya bakmak için hareketsizce durdu.

      Olaydan etkilenmeyen iki arkadaşın ilk yaptığı şey talihsiz yoldaşlarını çit çalısının içinden kurtarmak oldu. İkisinin de giysilerinin çeşitli yerlerindeki yırtıklar ve çalılardan kaynaklanan çeşitli kesikler dışında yaralanmadığını görünce kelimelerle ifade edilemeyecek bir tatmin duygusu hissettiler. Yapılacak sonraki şeyse atı koşum takımlarından kurtarmaktı. Bu karmaşık süreçten etkilenmiş olan ekip, atı yanlarına alıp yavaşça ilerledi ve arabayı da kaderine terk ettiler.

      Bir saatlik yürüyüş gezginleri, önünde tuhaf bir dizilimle yerleştirilmiş iki karaağaç, at için yalak ve işaret direği olan ve arkasında da bir ya da iki eskimiş otluğu, yanında bir sebzeliği ve çürümüş barakaları küf tutmuş müştemilatları olan ufak bir yol kenarı barına getirdi. Kızıl saçlı bir adam bahçede çalışıyordu ve Mr. Pickwick tam olarak da ona kuvvetle seslendi.

      Kızıl saçlı adam doğruldu, elleriyle gözünü kapattı ve uzun ve sakin biçimde Mr. Pickwick ve yoldaşlarına baktı: “Merhabalar!”

      “Merhabalar!” diye tekrarladı Mr. Pickwick.

      “Merhaba!” diye yanıtladı kızıl saçlı adam.

      “Dingley Dell ne kadar uzaklıkta?”

      “En az 12 kilometre.”

      “Yol düzgün mü?”

      “Hayır, değil.” Bu kısa yanıtı dile getiren ve belli ki kendini son bir inceleyici bakışla tatmin eden kızıl saçlı adam geri döndü. “Atı burada bırakmak istiyoruz.” dedi Mr. Pickwick. “Bırakabiliriz sanıyorum, değil mi?”

      “Atınızı buraya bırakmak istiyorsunuz öyle mi?” diye tekrarladı kızıl saçlı adam, küreğine yaslanarak.

      “Elbette.” diye yanıtladı, o sırada elinde atın dizgini bahçe çitine yaklaşmakta olan Mr. Pickwick.

      “Hanım!” diye kükredi kızıl saçlı adam, bahçeden çıkıp pürdikkat ata bakarak: “Hanım!”

      Uzun boylu, bütün vücudu dümdüz, zayıf bir kadın koltuk altının birkaç santim aşağısında biten kalın, mavi bir kürklü bir paltoyla çağrıya yanıt verdi.

      “Bu atı burada tutabilir miyiz, sevgili hanımcığım?” dedi Mr. Tupman, öne atılıp en ayartıcı ses tonuyla konuşarak. Kadın ekipteki herkese dikkatle baktı ve kızıl saçlı adam kulağına bir şeyler fısıldadı.

      “Hayır.” diye yanıtladı kadın fazla düşünmeden. “Ondan korktum.”

      “Korkmak mı?” diye bağırdı Mr. Pickwick. “Kadın neden korkuyor?”

      “Geçenlerde başımızı belaya soktu.” dedi kadın eve dönerek. “Size diyecek başka bir şeyim yok.”

      “Hayatımda gördüğüm en sıra dışı şey.” dedi şaşkın Mr. Pickwick. “Ben, ben de gerçekten inanamıyorum.” diye fısıldadı Mr. Winkle, arkadaşları yanına gelince. “Bu atı namussuz bir yöntemle edindiğimizi düşündüklerine…”

      “Ne!” diye bağırdı Mr. Pickwick, öfkeyle. Mr. Winkle alçak gönüllülükle fikrini tekrarladı.

      “Baksana, arkadaşım.” dedi öfkeli Mr. Pickwick: “Atı çaldığımızı mı düşünüyorsun?”

      “Çaldığınıza eminim.” diye yanıtladı kızıl saçlı adam, yüzünü kulaktan kulağa ekşiten bir sırıtışla. Bunu söyledikten sonra eve girip kapıyı arkasından çarptı.

      “Rüya gibi.” deyiverdi Mr. Pickwick. “Korkunç bir rüya. Bir insanın bütün gün atsa atamayacağı satsa satamayacağı rezalet bir atla dolaşması!” Üzgün Pickwickçiler karamsar bir ruh hâliyle, tam diplerinde bütünüyle iğrendikleri uzun boylu dört ayaklıyla yola koyuldular.

      Dört arkadaş ve dört ayaklı yoldaşları Manor Çiftliği’ne giden patikaya ulaştıklarında saat akşamüstünü geçiyordu; varış yerlerine çok yaklaşmış olsalar da görünüşlerinin tuhaflığını ve içinde bulundukları durumun abesliğini düşündüklerinde normal şartlar altında hissedecekleri keyif suya düştü. Yırtık kıyafetler, çizik suratlar, tozlu ayakkabılar, bitkin görünüşler ve her şeyden öte bir at. Ah, Mr. Pickwick o ata ne lanet ediyordu: Soylu hayvana ara ara nefret ve intikam dolu manalı bakışlar atmıştı; birden fazla defa da hayvanın boğazını kesmiş olsa doğacak masrafı hesaplamıştı ve şimdi hayvanı yok etme ya da onu salma arzusu beyninde on kat daha fazla dolaşıyordu. Bu dehşet hayallerden patikanın başında beliren iki silüeti görmesiyle birlikte sıyrıldı. Gördükleri Mr. Wardle ve sadık hizmetlisi şişman çocuktu.

      “Vay canına, nerede kaldınız?” dedi misafirperver yaşlı beyefendi. “Bütün gün sizi bekledim. Doğrusu, sahiden yorgun görünüyorsunuz. Ne! Çizikler! Yaralanmamışsınızdır umarım, ha? Doğrusu bunu duyduğuma sevindim çok. Demek kaza yaptınız, ha? Boş verin. Bu bölgede böyle kazalar bol olur. Joe, yine uyukluyor! Joe, beylerden o atı al ve ahıra götür.”

      Şişman çocuk atla birlikte ağır ağır arkalarından geldi. Yaşlı beyefendi, misafirlerini günün maceralarını paylaşmayı uygun gördükleri kadar kısmıyla ilgili cana yakın biçimde teselli ederek onları mutfağa götürdü.

      “Sizi kendinize getireceğiz.” dedi yaşlı beyefendi. “Sonra sizi oturma odasındaki insanlarla tanıştıracağım. Emma, vişne brendisini getir. Pekâlâ Jane, buraya iğne iplik getir. Havlu ve su, Mary. Haydi, kızlar, acele edin.”

      Üç ya da dört balıketi kız istenilen çeşitli gereçleri getirmek için farklı yönlere dağılırken birkaç koca kafalı, yuvarlak yüzlü erkek de şöminenin yanından kalktılar.

Скачать книгу