Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс страница 6
Mr. Tupman baloda olmaya ve Kentli hanımların güzelliğine dair ilk izlenimlerini edinmeye dair büyük bir arzu duyuyordu. Yabancıyı yanında götürme arzusu da en az bu kadar güçlüydü. Mekân ve sakinlerine tümüyle aşinaydı ve yabancı sanki küçüklüğünden beri burada yaşıyormuş gibi iki konu hakkında da büyük bilgiye sahipti. Mr. Winkle uyuyordu ve Mr. Tupman onun uyandığı anda doğanın olağan gidişatı uyarınca cumburlop yatağa atlayacağını biliyordu. Kararsızdı. “Kadehini doldur ve şarabı uzat.” dedi usanmak bilmeyen ziyaretçi.
Mr. Tupman kendinden istenileni yaptı ve son kadehin getirdiği fazladan uyarıcı etki kararını vermesine neden oldu.
“Winkle’ın yatak odası benimkinin içinde.” dedi Tupman. “Onu şimdi uyandırsam derdimi anlatamam ama heybesinde bir takım elbise olduğunu biliyorum ve o takım elbiseyi baloda giydiğini ve dönüşte çıkardığını varsayarsak takımı onu hiç rahatsız etmeden eski yerine koyabilirim.”
“Harika.” dedi yabancı. “Müthiş plan. Kör olasıca tuhaf bir durum, eşya sandıklarında on dört palto var ve başka bir adamınkini giymek zorunda kalıyorum. Çok iyi düşünce bu, çok.”
“Biletimizi almamız gerekiyor.” dedi Tupman.
“Bölüşmeye değmez.” dedi yabancı. “Kim iki bileti de ödeyecek diye yazı tura atalım. Ben belirleyeyim, sen fırlat. İlk seferde kadın, kadın, cazibeli kadın.” ve bozukluk, ejderha (kadın diye anılan) yukarıda olacak şekilde düştü.
Mr. Tupman zili çaldı, biletleri satın aldı ve oda mumu sipariş etti. Sonraki on beş dakika içinde yabancı baştan aşağı Mr. Nathaniel Winkle’ın takımlarına bürünmüştü.
“Yeni bir ceket.” dedi Mr. Tupman, yabancı kendini büyük bir rahatlıkla boy aynasında incelerken. “Bizim kulüp düğmemizle yapılan ilk ceket.” ve arkadaşına ortada Mr. Pickwick’in büstü ve bir yanında P, bir yanında K harfi olan büyük yaldızlı düğmeyi gösterdi.
“P.K.” dedi yabancı. “Tuhaf tasarım. Yaşlı arkadaşın tasviri ve ‘P.K.’… ‘P.K.’ ne anlama geliyor? Perişan Kabile mi, ha?”
Mr. Tupman, gittikçe artan kırgınlık ve büyük kibirle gizemli buluşu açıkladı.
“Biraz bel kısmı kısa sanki, değil mi?” dedi yabancı, sırt kısmındaki, sırtının ortasına kadar uzanan düğmelere aynada bakabilmek için sırtını dönerken. “Postacı ceketi gibi. Onlar tuhaf ceketlerdir. Rastgele dağıtılır, ölçü olmaz. Gizemli takdiriilahi. Kısa adamlara hep uzun ceketler denk gelir, uzun adamlara da kısa olanlar.” Bu konudan devam eden Mr. Tupman’ın yeni arkadaşı, takımını ya da daha doğrusu Mr. Winkle’ın takımını düzeltti ve yanında Mr. Tupman’la balo salonuna giden merdivenlerden indi.
“İsimleriniz nedir, edendim?” diye sordu kapıdaki adam. Yabancı onu durdurduğunda Mr. Tracy Tupman unvanlarını duyurmak için öne atılıyordu.
“İsim yok.” Sonra da Mr. Tupman’a fısıldadı: “İsimler işe yaramaz, bilindik değiller. Kendilerince çok iyi isimler ama müthiş de değiller. Ufak bir parti için harika isimler ama halka açık toplantılarda önemli izlenim bırakmaz. İşi anonimleştirelim. Londra’dan beyefendiler, seçkin yabancılar. Ne olursa.” Kapı açıldı ve Mr. Tracy Tupman ile yabancı, balo salonuna girdi.
Uzun bir salondu. Kırmızı kadife kaplı sandalyeler ve camdan şamdanlarda bal mumundan mumlar vardı. Müzisyenler yüksek bir alanda güvenli biçimde konuşlandırılmışlardı, ikili ya da üçlü şekilde dizilmiş dansçılarla sistematik biçimde kadriller yapılıyordu. Bitişikteki kumar odasında iki kumar masası kurulmuştu, bir çift yaşlı hanım ve aynı sayıda iri beyefendi orada işlerini icra etmektelerdi.
Final yapıldı ve dansçılar odayı gezinmeye başladı. Mr. Tupman’la arkadaşı, etraftakileri incelemek için köşede konuşlandılar.
“Çok hoş kadınlar.” dedi Mr. Tupman.
“Bekle biraz.” dedi yabancı. “Şimdi eğlenceli değil, henüz asilzadeler gelmedi. Tuhaf yer… Yüksek rütbeli bahriyeliler düşük rütbeli bahriyelileri tanımıyor. Düşük rütbeli bahriyeli orta sınıf eşrafı tanımıyor, orta sınıf eşraf esnafı tanımıyor. Hükûmet temsilcisi kimseyi tanımıyor.”
“O açık renk saçlı, pembe gözlü, çok şık giyimli ufak oğlan kim?” diye sordu Mr. Tupman.
“Yalvarırım sessiz ol. Pembe göz, şık giyim, ufak oğlan mı? Saçmalama. 97. Alay Teğmeni, muhterem Wilmot Snipe. Müthiş aile, Snipe ailesi. Çok…”
“Sör Thomas Clubber, Lady Clubber ve Misses Clubber!” diye bağırdı kapıdaki adam, gür sesle. Uzun boylu, parlak düğmeli mavi paltolu adam, mavi saten kıyafetli hanım ve aynı renklerde, eşit derecede modaya uygun giyimli iki genç hanımın girişiyle salona müthiş bir heyecan yayıldı.
“Hükûmet yetkilisi, tersanenin başı, harika adam. Kayda değer derecede harika adamdır.” diye fısıldadı yabancı, Mr. Tupman’ın kulağına, yardım derneği heyeti Sör Thomas Clubber ve ailesini salonun başköşesine götürürken. Muhterem Wilmot Snipe ve diğer tanınmış beyefendiler saygılarını sunmak için genç Clubber hanımlarının etrafını sardılar ve Sör Thomas Clubber dimdik durarak siyah fularının üstünden toplanan gruba baktı.
“Mr. Smithie, Mrs. Smithie ve Miss Smithieler” bir sonraki duyuruydu.
“Mr. Smithie ne?” diye sordu Mr. Tracy Tupman.
“Tersanede bir şey.” diye yanıtladı yabancı. Mr. Smithie saygıyla Sör Thomas Clubber’ın önünde eğildi ve Sör Thomas Clubber da selamı bilinçli bir lütufla kabul etti. Lady Clubber cam gözü aracılığıyla Mrs. Smithie ve aileye teleskopik bir bakış attı ve Mrs. Smithie de karşılığında aynı bakışı kocası tersaneye dâhil bile olmayan Mrs. Bir Başkası’na attı.
“Albay Bulder, Mrs. Colonel Bulder ve Miss Bulder” bir sonraki konuklardı.
“Garnizonun başı.” dedi yabancı, Mr. Tupman’ın meraklı bakışlarına karşılık.
Miss Bulder, Misses Clubber tarafından içtenlikle karşılandı; Mrs. Albay Bulder ve Lady Clubber arasındaki selamlaşma sıcakkanlılığın tanımıydı; Albay Bulder ve Sör Thomas birbirlerine enfiye kutularını sundular ve tam olarak bir çift Alexander Selkirks gibi durdular: “Göz gezdirdikleri herkesin hükümdarları.”
Mekânın aristokrasisi -Bulderlar, Clubberlar ve Snipelar- böylelikle salonun öte ucunda itibarlarını korurlarken toplumun diğer sınıfları da salonun diğer köşelerinde onları taklit ediyordu. 97. Alay’ın daha az aristokrat olan memurları kendilerini tersanenin daha az önemli belediye memurlarının ailelerine adamıştı. Avukat eşleri ve şarap tüccarları başka bir sınıfa yüzlerini dönmüşlerdi (biracının eşi Bulderlara gidip geliyordu) ve Mrs. Tomlinson, posta ofisi müdürü ortak rızayla ticari cemiyetin lideri olarak atanmış gibiydi.