Sefiller II. Cilt. Виктор Мари Гюго
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sefiller II. Cilt - Виктор Мари Гюго страница 12
Kızın fersiz gözlerinde sanki bir kıvılcım çakmış gibi parlama oldu:
“Mösyö Marius, çok kederli görünüyorsunuz, neyiniz var?”
“Benim mi?” dedi Marius.
“Evet, sizin.”
“Bir şeyim yok.”
“Bir sıkıntınız olduğu kesin!”
“Hayır!”
“Ben var diyorum!”
“Beni rahat bırakın!”
Marius kapıyı itti, kız onun elini tuttu. “Durun.” dedi kız. “Hata yapıyorsunuz. Size yardım etmek istiyorum. Siz çok iyi birisiniz, paranız olmadığı hâlde bu sabah bana beş frank verdiniz. Fakat siz bana derdinizi söylemiyorsunuz, oysa ben çok üzgün olduğunuzun farkındayım. Sizin üzülmenizi istemem. Size yardımcı olabilirim, benden ne istersiniz? Ama derdinizi söylemezseniz, size nasıl yardım ederim? Babama çok yardım ediyorum; mektup götürmeyi, evlere girip çıkmayı, adres aramayı, birinin ardından giderek kendimi göstermeden izlemeyi bilirim. Derdinizi anlatın, isterseniz gidip sizin adınıza konuşurum. Böylece her şeyi yoluna koyarız. Beni istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.”
Birden Marius’ün aklına bir şey geldi. Hangi dalı hor görür insan, düştüğünü hissediyorsa? Jondrette’nin kızına doğru yaklaştı:
“Dinle.” dedi.
Kızın yüzünde bir mutluluk ifadesi gördü, kız onun sözünü kesti:
“Ah, benimle sen diye konuştunuz, bu hoşuma gitti.”
“Tamam.” diye yanıtladı. “Şu ihtiyarla kızını buraya sen getirdin, değil mi?”
“Evet.”
“Adreslerini biliyor musun?”
“Hayır.”
“Bir iyilik yap, bana onların adreslerini öğren.”
Az önce kızın mutlulukla parlayan gözleri soldu.
“Onların adresini mi öğrenmek istiyorsun?”
“Evet.”
“Onları tanıyor musunuz?”
“Hayır.”
“Demek öyle.” dedi kız, yine neşelenerek. “O kızı tanımıyorsun ama tanışmak istiyorsun değil mi?”
Biraz evvel “onlar” dediği kişiler, şimdi acı bir imayla “o”na dönmüştü.
Marius sordu:
“Bana yardım edecek misin?”
“Şu güzel matmazelin adresini mi istiyordunuz?”
Bu “güzel matmazel” deyiminde, Marius’ü huzursuz eden bir şey vardı. Hemen atıldı: “Fark etmez; babanın adresi, kızın adresi, adres olsun yeter bana.”
Kız ona aksice baktı: “Karşılığında ne vereceksiniz?” dedi.
“Ne istersen.”
“Ne istersem verir misiniz?”
“Evet.”
“Tamam, adresi öğrenir, size getiririm.”
Başını eğdi ve sonra seri bir hareketle kapıyı çarparak çıktı. Marius yalnız kalmıştı. Bir sandalyenin üzerine attı kendini, başını ellerinin arasına alıp düşünceye daldı. Sanki başı dönmüştü. Sabahtan beri gelişen olaylar gözlerinin önüne serildi. O meleğin görünüşü, kayboluşu, şu yoksul kızın kendisine önerisi; şimdi içine bir umut ışığı dolmuştu. Marius derin düşüncelerine tekrar daldı, sonra birden Jondrette’nin kaba sesini duyarak daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Adam yüksek sesle Marius için çok önemli olabilecek şu sözleri söylüyordu: “Ben sana eminim diyorum, onu görür görmez tanıdım.” Jondrette kimden söz ediyordu? Kimi tanımıştı? İhtiyarı mı? Demek Jondrette onu tanıyordu.
Marius genç kızı saran o sır perdesinin açılacağını ve onun kimliğini öğreneceğini düşündü. Kimdi o kız? Marius kimi seviyordu? Babası kimdi? Onları örten koyu karanlık dağılacaktı. Aman Tanrı’m! Tekrar masanın üzerine tırmandı ve gözetleme deliğine gözünü uydurdu. Jondrettelerin inini izlemeye başladı.
XII
Mösyö Leblanc’ın Verdiği Beş Frangın Gittiği Yer
Ailenin ve odanın manzarasında bir değişiklik yoktu. Sadece kadın ve kızları, gelen çıkını açmış; yün çorapları, yün bluzları, yün eteklikleri üzerlerine giymişlerdi. Yataklarının üzerlerini de o adamın getirdiği yeni battaniyelerle örtmüşlerdi. Jondrette dışarıdan yeni dönmüş olmalıydı. Kapının önünde nefes nefeseydi. Kızları şöminenin önünde yere oturmuşlardı. Büyük kız, kardeşinin yarasını temizliyordu. Kadın şiltenin üzerine yarı uzanmış, yüzünde büyük bir şaşkınlıkla kocasına bakıyordu. Jondrette çok neşeliydi. Odada geniş adımlar atarak bir aşağı bir yukarı dolanıyordu. Gözleri resmen ateş saçıyordu. Kocasının karşısında korkak görünen kadın nihayet sorma cesaretini buldu kendinde:
“Ne diyorsun, kesinlikle emin misin?”
“Kesinlikle! Sekiz yıl geçti ama!.. Ama onu görür görmez tanıdım. Ah! Onu hemen hatırladım. Nasıl olur? Sen onu gerçekten tanımadın mı?”
“Hayır.”
“Sana ona dikkatle bak demiştim. Aynı boy, aynı tavır, yüzü biraz daha yaşlanmış ama çok az. Böyle uzun yıllar yaşlanmayan insanlar vardır, nasıl ederler bilmem. Ses tonu dahi aynıydı. Tek fark, adamın kılığının daha iyi oluşu. Ah iblis, seni yakaladım, artık elimden kaçamazsın!”
Hemen sustu ve kızlarına: “Haydi çocuklar.” dedi. “Sizin duymanıza gerek yok!”
Kızlar babalarının söylediğini yapmak için yerlerinden fırladılar. Anneleri söylenecek oldu:
“Evet ama o yaralı eli?”
Jondrette:
“Açık hava iyi gelir.” dedi. “Haydi dışarı!”
Adamın itiraz kabul etmez bir tip olduğu belliydi. Kızlar sessizce çıktılar. Tam kapıdan çıkıyorlardı ki adam büyük kızının kolunu tuttu ve sözlerinin üstüne basa basa: “Saat tam beşte gelmiş olacaksınız.” dedi. “İkiniz de! Size ihtiyacım olabilir.”
Marius dikkatle içeriyi dinlemeye devam ediyordu. Karısıyla yalnız kalan Jondrette, odada dolaşmayı sürdürdü. Sonra bir ara üstündeki kadın bluzunun eteklerini pantolonun beline sokmaya çalıştı. Sonra birden, karısına döndü ve kollarını göğsünde birleştirip öfkeyle