Sefiller II. Cilt. Виктор Мари Гюго

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sefiller II. Cilt - Виктор Мари Гюго страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Sefiller II. Cilt - Виктор Мари Гюго

Скачать книгу

emin misin?”

      “Arkamdan çıkmışlardı.” dedi kız.

      Adam başladı. Yüzünde bir çeşit aydınlanma belirdi.

      “Kadın! Duydun mu!” diye haykırdı. “İşte hayırsever geliyor. Ateşi söndür.”

      Şaşkın anne kıpırdayamadı bile. Baba, bir akrobat çevikliğiyle bacanın üzerinde duran kırık burunlu bir testiyi kaptı ve suyu ateşin üzerine fırlattı. Sonra en büyük kızına seslenerek:

      “İşte! O sandalyenin hasırını sök!”

      Kızı ne demek istediğini anlamadı.

      Sandalyeyi kavradı ve bir tekmede oturağının kırılmasını sağladı, bacağı resmen içinden geçmişti. Bacağını geri çekerken kızına sordu:

      “Soğuk mu?”

      “Çok soğuk. Kar yağıyor.”

      Baba, pencerenin yanındaki yatakta oturan genç kıza döndü ve gürleyen bir sesle ona bağırdı:

      “Çabuk! Kalk o yataktan seni tembel şey! Hiçbir şey yapmayacak mısın? Bir camı kır!”

      Küçük kız titreyerek yataktan fırladı. “Camı kır!” diye tekrarladı adam. Çocuk şaşkınlıkla kalakaldı.

      “Beni duyuyor musun?” diye bağırdı babası tekrar. “Sana bir camı kırmanı söylüyorum!”

      Çocuk, korku dolu bir itaatle parmak uçlarında yükseldi ve yumruğuyla cama vurdu. Cam kırıldı ve büyük bir gürültüyle yere düştü. “Bu iyi oldu.” dedi evin babası.

      Ciddi anlamda düşüncelere dalarak etrafı kolaçan etti, bakışları tavan arasının tüm çatlaklarını hızla taradı. O anda savaşın başlamak üzere olduğu vakitte son hazırlığı yapan bir general gibi göründüğü söylenebilirdi. O ana kadar tek kelime etmemiş olan anne şimdi ayağa kalktı ve donuk, yavaş, durgun bir sesle sordu; sözlerinin sanki donmuş bir hâlde ortaya çıktığı görülüyordu: “Ne yapmak istiyorsun canım?”

      “Yatağa gir.” diye yanıtladı adam. Tonlaması hiçbir itirazı kabul etmiyordu. Anne itaat etti ve kendisini ağır bir şekilde şiltelerden birinin üzerine attı. Bu sırada bir köşeden bir hıçkırık sesi işitildi.

      “Bu da ne?” diye haykırdı baba.

      Küçük kız, sindiği köşeyi terk etmeden kanayan yumruğunu gösterdi. Camı kırarken kendisini yaralamıştı, annesinin şiltesinin yanına gitti ve sessizce ağlamaya devam etti. Şimdi ağlamaya başlama ve haykırma sırası annedeydi:

      “Şuraya bir bak! Ne aptallıklar yaptırıyorsun böyle! Senin yüzünden camı kırarak kendisini kesti!”

      “Çok daha iyi!” dedi adam. “Böyle olması daha iyi oldu.”

      “Ne? Çok daha iyi mi?” diye öfkeyle karşılık verdi karısı.

      “Huzur!” dedi baba. “Basın özgürlüğünü bastırıyorum.” diye yanıtladı.

      Sonra kadının üzerindeki geceliğini yırtarak küçük kızın kanayan bileğini aceleyle sardığı bir bez parçası yaptı. Bunu yaptıktan sonra gözü, yırtık gömleğine memnun bir ifadeyle düştü. “Ve elbise.” dedi. “Bunun da gayet güzel bir görünümü var.” Pencereden buz gibi bir esinti ıslık çaldı ve odaya girdi. Dışarıdaki koyu sis tabakası odaya nüfuz ediyordu ve görünmez parmaklarla belli belirsiz yayılan beyazımsı bir bulut tabakası gibi etrafa dağılıyordu. Kırık camdan karın yağdığı görülüyordu. Bir önceki günün Candlemas güneşinin vadettiği kar gerçekten gelmişti.

      Baba, hiçbir şey unutmadığından emin olmak istercesine ona bir göz attı. Sonra gidip ocağa yaslandı:

      “Şimdi!..” dedi. “Hayırseveri kabul edebiliriz.”

      VIII

      Mezbeledeki Işık

      Büyük kız yaklaştı ve elini babasının elinin üstüne koydu.

      “Ne kadar üşüdüğümü görüyor musun?” dedi.

      “Peh!” dedi baba umursamazca. “Ben bundan çok daha soğuğum.” diye yanıtladı.

      Anne aceleyle bağırdı:

      “Her zaman herkesten daha iyi bir şeye sahip olursun zaten, daha kötüsü olsa bile!”

      “Sen varsın ya, yeter zaten!” dedi adam.

      Belli bir şekilde ona bakan anne, dilini tutmak zorunda kaldı. Virane evde bir an sessizlik hüküm sürdü. Büyük kız umursamaz bir tavırla mantosunun altındaki çamuru temizliyor, küçük kız kardeşi hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyordu; anne, ikincinin başını ellerinin arasına almış ve onu öpücüklere boğarak rahatlaması için şöyle mırıldanıyordu: “Hazinem, sana yalvarıyorum, önemli bir şey değil. Ağlama, babanı kızdıracaksın.”

      “Hayır!” diye bağırdı baba. “Tam tersine! Hıçkır! Hıçkır! Daha fazla ağla, bu çok daha iyi!” diye haykırdı.

      Sonra büyük kızına dönerek:

      “Ama hâlâ ortalarda yok! Ya gelmezse? Ateşimi söndürmüş, sandalyemi parçalamış, gömleğimi yırtmış ve camımı bir hiç uğruna kırmış olacağım o zaman.”

      “Ve çocuğu da yaraladın!” diye mırıldandı anne.

      “Biliyor mu?” diye devam etti baba. “Bu şeytan, çatı katının çok soğuk olduğunu biliyor mu? Ya o adam gelmezse! Ey! Gördün mü sen! Bizi bekletiyor! Kendi kendine söyleniyordur şimdi. ‘Pekâlâ! Beni bekleyecekler! Bunun için oradalar.’ Ey! Onlardan nasıl da nefret ediyorum; tüm o zenginleri sevinç, coşku ve memnuniyetle boğabilirim! Ah, bütün o zenginlerin hepsi böyle! Hayırsever taklidi yapan, hava atan, ayine giden, rahiplere armağanlar dağıtan, takkeleriyle vaaz veren, kendilerini bizden üstün gören, bizi küçük düşürmek için ellerinden geleni yapan bu adamlar ve dedikleri gibi bize ‘giysiler’ getirmek için gelen o zenginler! Dört santim değerinde olmayan yaşlı adamlar hepsi de! İstediğim bu değil ki! Paraları hep kıymetli! Ah! Para! Hiçbir zaman sahip olamadığım gözü kör olası para! Onları sömürdüğümüzü, bizim ayyaş ve aylak olduğumuzu söylüyorlardır kesin! Sanki kendileri ne ki? Hırsızlar! Başka türlü asla zengin olamazlardı! Ah! Toplum! Kumaşın dört köşesinden tutulmalı ve havaya fırlatılmalı bunların hepsi! Gelecek mi gerçekten? Belki de o hayvan, adresi unuttu! Bahse girerim o yaşlı canavar…”

      O anda kapıya hafifçe vuruldu, adam kapıya koştu ve derin selamlamalar, hayranlık dolu gülümsemeler arasında haykırarak kapıyı açtı:

      “Girin efendim! Girmeye tenezzül edin, en saygıdeğer hayırsever Mösyö, girin lütfen ve sizin sevimli kızınız da girsin.”

      Çatı katının eşiğinde, olgun yaşta bir adam ve genç bir kız belirdi.

      Marius

Скачать книгу