Grimm Masalları. Братья Гримм
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 38
Bu sırada en genç avcı, büyük bir keder içinde kuyunun dibindeki üç odayı geziyor ve hayatının burada son bulacağını düşünüyormuş. Duvarda asılı bir flüt görünce kendi kendine: “Neden orada asılı duruyorsun, burada kimse eğlenemez ki!” demiş. Aynı şekilde ejderhanın kafasına bakmış ve demiş ki: “Artık bana yardım edemezsin.”
O kadar uzun süre bir ileri bir geri yürümüş ki neredeyse yerleri aşındırmış. Aklına başka bir düşünce gelmiş, flütü duvardan almış, birkaç nota çalmış ve nihayet birdenbire müzikle beraber karşısında birkaç cin belirmiş. Sonra çaldığı her notayla bir tane daha, bir tane daha…
Oda tamamen cüce cinlerle dolana kadar çalmış. Hepsi ne dilediğini sormuş, o da gün ışığında yukarı çıkmak istediğini söylemiş. Saçlarından yakalayıp yukarı çekerek onu tekrar yüzeye çıkartmışlar. Avcı hemen kralın sarayına gitmiş. Prenseslerden birinin düğünü yapılacağı sırada kral ve üç kızının olduğu odaya girmiş. Prensesler onu görünce bayıldığından kral sinirlenmiş ve avcının çocuklarına zarar vermiş olabildiğini düşünerek onu hemen hapse attırmış. Prensesler kendilerine gelince krala, avcıyı tekrar salıvermesi için yalvarmışlar. Kral nedenini sorduğunda ona bunu anlatamayacaklarını söylemişler fakat babaları, bunu en azından gidip şöminenin ateşine anlatmaları gerektiğini söylemiş ve dışarı çıkıp kapıdan her şeyi dinlemiş. İki kardeşi darağacında astırmış, üçüncüye de en küçük kızını eş olarak vermiş.
Kimsesiz Kuş
Bir gün bir ormancı avlanmaya çıkmış. Daha ormanda çok ilerlememişken çocuk ağlamasına benzer bir ses duymuş. Hemen sese doğru yönelmiş ve çok geçmeden dallarından birinde küçük bir çocuk olan yüksek bir ağaca gelmiş. Kucağında yavrusu olan bir anne, ağacın altına kıvrılıp uyuyakalmış. Yavruyu gören bir avcı kuş, tam onu kapıp götürürken ormancı silahını ateşlediğinde korkudan yavruyu düşürmüş. Giysileri yüksek bir ağacın dalına takılan bebek, ormancı gelene kadar ağaçta asılı bir hâlde ağlamış. Ormancı: “Zavallı küçük yaratık!” demiş kendi kendine ve ağaca tırmanıp yavruyu aşağı indirmiş. “Bu yavruyu eve götüreceğim, küçük Lena’m ile birlikte büyürler.” diye düşünmüş.
Uyanıp da yavrusunu göremeyen anne, büyük bir üzüntü içinde onu bulmak için aceleyle yola koyulmuş. Zavallı yavrusunun ölmüş olabileceğinden çok korkmuş.
O küçük, kaybolmuş bebek; ormancının küçük kızıyla birlikte büyümüş. Birbirlerini o kadar çok seviyorlarmış ki kısa bir süreliğine dahi ayrı kaldıklarında çok üzülüyorlarmış.
Ormancı, yavruya kuş tarafından kaçırıldığı için “Minik Kuş” adını vermiş. Lena ve Minik Kuş, birkaç yıl boyunca birlikte mutluluk içinde büyümüşler. Fakat ormancının, çocukları pek sevmeyen bir aşçısı varmış ve Minik Kuş’un davetsiz misafir olduğunu düşündüğünden ondan kurtulmak istiyormuş. Bir akşam Lena, kadının kuyuya iki kova götürdüğünü ve yirmi seferden fazla, bu kovaları suyla doldurup taşıdığını görmüş.
“Bu kadar suyla ne yapacaksın?” diye sormuş çocuk. “Kimseye bir kelime dahi etmeyeceğine söz verirsen söylerim.” diye cevaplamış kadın. “Kimseye söylemem.” demiş Lena.
“Oh, çok iyi, o zaman buraya bak. Yarın sabah erkenden bunca suyu ateşin üzerindeki kazana koyacağım ve kaynayınca Minik Kuş’u içine atıp akşam yemeği olarak pişireceğim.”
Bunu duyan zavallı Lena, büyük bir endişe içinde Minik Kuş’u bulmaya gitmiş.
“Eğer sen beni terk etmezsen ben de seni terk etmem.” demiş Lena. “Öyleyse…” demiş Minik Kuş. “Ben seni asla ama asla terk etmeyeceğim.”
Lena: “Tamam o zaman.” diye cevap vermiş. “Ben şimdi gidiyorum. Sen de benimle gel çünkü yaşlı aşçı yarın sabah babam avlanmaya gittiğinde erkenden kalkıp seni pişirmek için çokça su kaynatacak. Eğer benimle kalırsan seni kurtarabilirim. Bu yüzden asla beni bırakma.”
“Hayır, asla, asla!” diye haykırmış Minik Kuş.
Çocuklar şafağa kadar uyanık kalmışlar. Sonra da yaşlı cadı suyu hazırlamaya başlayana kadar evden kaçıp çoktan uzaklara varmışlar. Cadı, ateşini yakmış ve su kaynar kaynamaz zavallı, küçük Minik Kuş’u getirip kazana atmak için yatak odasına gitmiş. Yatağa gelip boş olduğunu görünce her iki çocuğun da gitmiş olduğunu fark ederek korkmuş ve kendi kendine: “Çocukları bulamazsam ormancı geldiğinde ne derim? Olabildiğince çabuk aşağıya inip onları yakalaması için birini göndereyim.” diyerek aşağıya inmiş ve çiftçilerden üçünü çocukların peşinden gidip getirmeleri için göndermiş.
Ormanda, ağaçların arasında oturan çocuklar uzaktan adamların geldiğini görmüş. “Seni asla terk etmeyeceğim Minik Kuş!” demiş Lena hemen. “Sen beni terk edecek misin?”
“Asla, asla!” diye karşılık vermiş Minik Kuş. “O zaman…” diye bağırmış Lena. “Sen bir gül ağacına dön, ben de güllerden biri olayım!”
Üç çiftçi, yaşlı cadının bakmalarını söylediği yere gelmiş fakat bir gül ağacı ile bir tanecik gülden başka hiçbir şey bulamamışlar. “Çocuklar burada değil.” diyerek geri dönmüşler ve aşçıya da sadece gül ve çalılık bulduklarını, çocuklardan hiçbir iz olmadığını söylemişler. Yaşlı kadın bunları duyunca sinirlenerek: “Sizi aptallar! Gül çalılığının kökünü kesmeli ve güllerden birini koparıp olabildiğince çabuk getirmeliydiniz. Tekrar gidin.”
Lena, adamların tekrar geldiklerini görünce yine kılık değiştirmiş. Minik Kuş da öyle çabuk değişmiş ki üç çiftçi, yaşlı kadının gönderdiği yere geldiklerince sadece kulesi olan bir mabet bulmuşlar. Minik Kuş mabet, Lena da onun kulesiymiş. Sonra adamlar birbirlerine: “Buraya boşuna gelmişiz. Eve geri dönebiliriz.” demişler. Yaşlı cadı yine sinirlenmiş. “Sizi aptallar!” demiş. “Mabedi ve kulesini buraya getirmeliydiniz. Bu sefer kendim gidip getireceğim!”
Yaşlı cadı, çocukları bulmak için üç çiftçiyi de yanına alarak yola koyulmuş. Uzaktan üç çiftçinin ve arkalarından da yaşlı kadının sallana sallana geldiklerini görünce Lena demiş ki: “Minik Kuş, birbirimizi asla terk etmeyeceğiz.”
“Hayır, hayır! Asla!” diye cevaplamış Minik Kuş. “O zaman sen bir gölete dönüş, ben de üzerinde yüzen bir ördek olayım.”
Yaşlı kadın göleti görür görmez yere uzanıp hepsini içmeye yeltenmiş. Fakat ördek öyle hızlıymış ki gagasıyla yaşlı kadının kafasını tutup onu suyun altına çekmiş ve boğulana kadar orada tutmuş. Sonra iki çocuk normal şekillerine bürünüp üç çiftçiyle beraber evlerine doğru gitmişler. Hepsi de böyle yaşlı bir cadıdan kurtulmuş olmanın mutluluğu içindeymiş. Ormancı, çocuklarıyla beraber ormandaki evinde mutluluk içinde yaşamış. Hatta, hâlâ orada olabilirler.