Kalbin Aşk Vakti. Vefa Önal
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kalbin Aşk Vakti - Vefa Önal страница 3
Hakikat yolunda ne yapmak gerektiğini bilip öyle yapmanız sizi bir yere kadar götürür ama daha öteye, Allah’ın sizinle ne yapmak istediğini sezip hissetmeniz götürür.
Hızır’ın Hz. Musa’ya yolculuk için tek koşulu, ‘soru sorma’ idi. Soru, bilmek istemektir. Yolculuk ise ‘Bilinmeyeni’ istemektir.
Hakikate yolculuk bilmek arzusundan azade olunmadıkça yapılamaz.
Bu yolculukta Allah’ın sana bildirmesi başka, senin bilmek istemen başkadır.
Her şeyin ‘sende’ olup bittiğini görürken, hiçbir şeyin ‘senle’ olup bitmediğini görmektir Hakk’el yakin’e varmak.
Talip önemli bir dönemeci geçeceği vakit yapması gereken şey birdenbire çok netleşir ve kolaylaşır. Amma velakin, zor ve karmaşık olanla boğuşularak bu noktaya gelindiği için, bir türlü basit ve kolay olanın yapılmasına yanaşılmaz.
Talip, kolayca yapılabilecek basit şeyleri, içinde barındırdığı ‘yüce sırrın’ izzetiyle bağdaştırmak konusunda bocaladığı gibi, böyle büyük manevî bir dönüşümün basit, net ve kolay üzerinden yapılabileceğine de kanaat getiremez.
Allah’ın ‘inayeti’ olmadan da bu kanaat doğmaz. Algımızdaki zor ve karmaşık olandan medet umma niteliği sürer gider.
Buradan şunu anlamalıyız: Hakikat yolculuğunda ne kolay ne de zor olan bir şey vardır, size kolay ya da zor kılınan şey vardır.
Bu yol sessizliğin arklarından geçer. Sessizlik, suyun bahçeye yaptığını içimize yapar.
İnsan hakikatine erdikçe ruh yücelir, zihin durulur. Bu ‘seçkin’ duruma gelmek, insanın kendini diğer insanlardan daha yüksek ve ayrı bir yerde görmesinin önünü açar. Kendini böyle ayrıksı bir yerde duyuş ise ‘tevhit ehli’ olmanın önünde ciddi bir engel oluşturur.
Tam da bu nedenle, tevhit ehli olmak isteyen bir kimse, hangi menzile varırsa varsın ‘aleladelik’i hor görmemeli, hatta aleladelikle bağını hiç koparmamalıdır.
Hakikat yolunun bazı evrelerinde talip ne ileri gidebilir, ne de geri; ne kendine yeni bir şekil, ne de yeni bir yön çizebilir. Bu durumu bir ‘tıkanma’ olarak görüp çabasını aşırı artırarak daha bir ısrarla yol almak isteyenler işin aslına vâkıf olamayanlardır. Yapılacak olan şey, ben artık durdum kaldım, ilerleyemiyorum paniğine kapılmadan kendini bu sözde ‘tıkanmaya’ bırakmaktır çünkü bu yolla, ‘teslimiyet’ en kökten biçimiyle öğretilmek istenmektedir. Ayrıca bu yola girenin, yürüyenin, buraya kadar gelenin hakikatte senin kudretinle olmadığı da çok çarpıcı bir biçimde sana gösterilmektedir.
Ne yolun, ne yolcunun, ne menzilin bir önemi vardır bu durumu kavramanın yanında. Ancak bu kavrayışı yapabilenler bu ‘tıkanma’nın kendindeki varlık vehminden kökten bir ‘arınma’ olanağı sunduğunu anlarlar.
Hakikat yolunda engel gibi görünen iki yol açıcı vardır. Biri yolcunun hatalarla dolu geçmişinden dolayı kendini Allah’a layık görememesi, diğeri menzile varmak için gösterdiği yüksek iradenin arada gevşemesidir.
İlki yolcuya kusurlu olunabileceğini hatırlatarak haddini bilmeyi ve Allah’ın bağışlayıcılığından başka sığınacağı hiçbir şeyin olamayacağını göstererek katkıda bulunur. İkincisi sürekli yüksek irade gösterebilen olmanın sinsice bü-yüttüğü ‘ben’ duygusu tehlikesini fark edip bertaraf etme fırsatı yaratır.
Talip onca yolu yürür de öyle bir kapının önüne gelir dayanır ki, eşikten içeri adımını atmak, attığı tüm adımlardan, yaşadığı tüm zorluklardan daha zor gelir çünkü eşikten içeri adımını attığında onca yol hiç yürünmemiş gibi olacaktır. Yolda edindiği, değerli bilip sarıldığı her şey bir anda uçup gidecektir. Hakikat dediği şeyin bambaşka bir şey değil, tam da içinden çıkmaya, kurtulmaya çalıştığı şey olduğunu kabul edecektir. Kaçtığı, geçici gördüğü dünya hayatını gurbeti değil, yurdu görüp yaşamak üzere geri dönecektir. O eşikten içeri girdiğinde öyle bir ‘rıza lokması’ yiyecektir ki, kendine ve her şeye rıza gösterecektir.
Ürkütür eşik, o son adım. Kimileri çöker kalır oracığa, kimileri çıkarır yol boyunca kat kat olmuş bilgi ve makam elbiselerini atar adımını içeri, varlıktan üryan.
Yol, alçakgönüllülükle yürünür. Alçakgönüllü kalabilmek ise bazen hata işlemekle mümkündür.
Senin ille de ‘gelmen’ isteniyorsa, seni başarılarla oyalayacak, hayata dalıp gitmeni sağlayacak yetenekli işler yapmaktan yoksun bırakılırsın.
Hakikat yolu uzundur, çileli, meşakkatlidir. Bu kabulle düşülür yola. Zamanla bu kabul öyle bir yerleşir ki size, ne denli yürüseniz varılacak yeri hep önünüzde, ilerde bir yer olarak görürsünüz.
Oysa yürünecek bir yolun, varılacak bir yerin olmadığını anlamaktır yol.
Önce içerini Hak ve Hakikat aşkıyla doldur, bu içeriyle dışarı git. Dışarı diye bir yerin olmadığını o zaman görürsün.
Bir an önce yüksek makamlara varma isteği, talipte aşırı çalışma, öğrenme, çile çekme, ibadet etme hırsı peydahlar.
Hırsın bulaştığı bir gayret ise ne kadar çok olursa olsun gene de yetersiz geleceğinden, ruh onu hiçbir zaman miktarınca kıymetlendiremez, çoğu boşa gider.
Hakikat yolunda gösterilen hırs bulaştırılmamış az gayret, hırsla yapılan çok gayretten her zaman evladır.
Talip, ne yapıp edip Hak yolundaki gayretini salt kendi ini-siyatifinin belirlemeleri olmaktan çıkartıp O’nun istediği biçimde, O’nun istediği kadar ve ‘O istediği için’e göre sarf etmeyi ‘içine’ öğretmelidir.
Hakikat yolculuğunda karşılaşılabilecek en tuhaf durumlardan biri şudur: ‘Ne olacağınızı’, ‘nasıl yapacağınızı’ en baştan sezer, hatta bilir, ama bu yönde gerekli adımı bir türlü atamazsınız. Dahası kendinizle ilgili yaptığınız bu keşfe, hissiyata, bilişe muhalif açılımlarla uzaklara savrulur, türlü zorluklardan sonra döner gelir ve nihayet o adımı atacak basireti gösterirsiniz.
Niyeyse, insan uzaklara gitmeden ‘yakını’ bilemez, kendinin uzağını dolaşmadan kendinin ‘yakınına’ gelemez.
Her şeyi unut kendini hatırla. Kendini unut Allah’ı hatırla.
Sonra